Başbakan, partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayının Melih Gökçek olduğunu açıkladı. Dört dönem Ankara’yı yöneten Melih Gökçek bu seçimi de kazanırsa çeyrek asır büyükşehir belediye başkanlığı yaparak, muhtemelen bir dünya rekoru kırmış olacak.
Melih Gökçek’in seçim başarıları önemli ve incelemeye değer. Sonuçta Ankara’da ve sanırım ülkenin diğer yerlerinde de; görünümünün ve gülümsemesinin güven telkin ettiği pek iddia edilemeyecek, dişe dokunur bir yatırımını hatırlamanın kolay olmadığı, buna karşılık seçim dönemlerinde açıkladığı projelerin bol kahkahalı sohbetlere yol açtığı bir adaydan söz ediyoruz.
Böyle bir adayın peş peşe seçim kazanması Türkiye’deki insanların genel tavrı ve seçim davranışları ile ilgili önemli ipuçları veriyor. Türkiye’deki diyorum, çünkü Ankara sanıldığı kadar özel bir şehir değil. Sanayileşmiş ve aşırı büyümüş bir Anadolu kenti. Ankara’yı memur şehri olarak görenler bakanlık binalarına kaç kişinin doluştuğunu düşünüyorlar bilmiyorum ama sonuçta 4,5 milyonluk Ankara’da 2010 rakamlarına göre çoğu öğretmen, polis, sağlık personeli, din adamı olmak üzere 170 bin memur var. Aynı yıl İstanbul’da 185 bin memur olduğunu düşünürsek, çok da abartılı bir sayı değil.
Elbette Melih Gökçek’in seçim başarıları tek bir nedene indirgenemez. Fakat yine de, bunca zaman tekrarlanan başarılarda seçim taktiklerinin önemini ayrıca vurgulamak gerekir. Melih Gökçek her seçimde birbirine benzeyen, sertlik dozunu sürekli artıran ve galiba AKP’ye öncülük eden stratejiler uyguluyor.
Bu, seçmenleri ortak düşmana karşı nefrette birleşmeye çağıran bir strateji. Çok yeni bir yöntem olduğu söylenemez, antik çağlardan beri uygulanır. Fakat Melih Gökçek bunu çok sert, saldırgan ve her türlü tehlikeye açık bir biçimde hayata geçiriyor.
Doksanlı yıllardaki seçimlerde yerli yersiz ANAP’lılar gibi ellerini başının üzerinde kavuşturur, MHP’liler gibi parmaklarıyla bozkurt işaretleri yapmaya çalışır, Milli Selamet Parti'liler (MSP) gibi başparmağını dikerdi. Herkesi önce Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ve sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) karşı birleşmeye çağırıyordu. O yıllarda sosyalistler büyük ölçüde SHP’de yer aldığından, bu çağrı aynı zamanda sıradan sağ seçmenin anti-komünist ezberlerine de hitap ediyordu.
O seçimlerde ANAP ve özellikle MHP bu tavırlarından rahatsız oldu. Milliyetçi Halk Partisi (MHP), partili gençlerin yine sola saldırtılıp kullanılacağından kuşkulandı, Gökçek’i uyarma gereği duydu.
2004 seçimlerinde karşısındaki en önemli rakip SHP, Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Emek Partisi (EMEP), sosyal demokrasi (SDP) ve Özgür toplum Partisi'nin (ÖTP) oluşturduğu “Demokratik Güç Birliği” idi. Türkiye siyasal tarihinde ilk kez altı sol partiyi bir araya getiren bir ittifak gerçekleşmişti. Demokratik Güç Birliği seçime SHP çatısı altına girdi fakat ittifak içindeki en güçlü parti DEHAP’tı.
Melih Gökçek bu seçimde DEHAP’ı öne çıkararak Kürt düşmanlığını esas alan bir strateji izledi. Üstelik ortak düşmana karşı koalisyonu da zenginleştirmişti. Kendisinden başka bir iktidar alternatifinin doğmasından çekinen CHP de Melih Gökçek’le aynı dili kullanmaya başladı. Deniz Baykal SHP aday listelerinin İmralı’da hazırlandığını iddia etti. Kimi CHP’li adaylar Demokratik Güç Birliği’ne oy vermenin PKK’ya oy vermek demek olacağını söyleyerek, seçmenlerini muhafaza etmeye çalışıyorlardı.
Bu seçim döneminde seçim bürolarına saldırılar oldu, yangınlar çıktı, küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Saldırganlar milliyetçi sloganlar kullanıyorlardı fakat MHP bunların ülkücü izlenimi uyandırmaya çalışan ve Melih Gökçek’i destekleyen gruplar olduğunu söylüyordu.
2009 seçimleri yaklaşırken AKP’nin Gökçek’i aday göstermeyeceği söylentileri vardı. Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’un güçlü olduğu söyleniyordu. Fakat günün birinde Turgut Altınok’a ait bir seks kaseti internette yayınlandı. Turgut Altınok adaylıktan öyle bir vazgeçti ki o gün bu gün ortalıkta görünmüyor. Bu olay daha sonra Deniz Baykal ve MHP’li yöneticilerle devam eden ve bugünlerde canlanması beklenen seks kaseti furyasının ilk örneğini oluşturdu.
2009 seçimlerinde Melih Gökçek’in rakibi Murat Karayalçın CHP’den aday olmuştu. Melih Gökçek bu seçimdeki stratejisini tamamen Karayalçın’ın PKK’li olduğu iddiası üzerine kurdu. Karayalçın’ın toplantıları “Kahrolsun PKK” sloganlarıyla basıldı. Ankaralılar bir sabah uyandıklarında bütün evlerin posta kutularına atılmış ve arabaların sileceklerine sıkıştırılmış DVD’ler buldular. Karayalçın’ın Diyarbakır mitingi ve şehit cenazeleri görüntüleri ile dolu olan kasette herkes PKK ile mücadeleye çağrılıyordu.
Bu yöntem yine çok etkili oldu. CHP’li seçmenlerin en ulusalcı olanları kendi partilerinin adayına değil, MHP’nin adayına oy verdiler. Üstelik Gökçek’in koalisyonu bu sefer daha da genişlemiş görünüyordu. Liberaller ulusalcılarla birlikte Melih Gökçek’in yanında saf tuttular.
2009 yılında AKP görece demokrat ve Kürt sorununda çözüme yatkın bir izlenim vermeye gayret ediyordu. Liberallerin bütün umutlarını AKP’ye bağladıkları ve doludizgin destekledikleri yıllardı. Melih Gökçek ‘in Kürtleri hedef alan propagandasına rağmen tavırlarında değişiklik olmadı. Açık açık Melih Gökçek’e övgü düzmeye herhalde utandılar ama seçim döneminde ona en ufak bir eleştiri getirmemeye özen gösterdiler. Bu istisnai bir durum olmadı. Kendini liberal olarak tanımlayan hiçbir yazar Melih Gökçek’e toz kondurmadı. Yere göğe sığdırılamayan liberal gazeteler Gökçek karşıtı haberleri görmedi.
Şimdi yine seçim zamanı geldi çattı. Melih Gökçek yine aday. Partisi ondan çok memnun olmalı ki bu sefer tereddütsüz aday gösterdi. Onun yine bir düşmana ihtiyacı var. AKP’den kopma ihtimali olan cemaat mensuplarını da yanına çekecek, üstelik partinin genel politikalarına fazla ters düşmeyecek bir düşman.
Melih Gökçek saldırgan politikalara ne kadar hazır olduğunu Gezi direnişinde gösterdi. ODTÜ’den geçen yol tartışmalarında gerginliğin artmasına ihtiyaç duyduğunu belli etti. Gezi direnişini sürekli kullanacak, bu belli. Ama bu kadarla kalmayabilir. Gezi direnişi şimdiden Alevi ayaklanması olarak adlandırılmaya başlandı. Önümüzdeki günlerde bu söylem yayılabilir. Melih Gökçek bunu kullanacak kadar pervasız olabilir. (BD/HK)