Yönetmenliğini Ken Loach'un yaptığı Cannes'da Jüri Özel Ödülü alan The Angels' Share (Meleklerin Payı) filmi, alt sınıfın gerçek anlamıyla "iyi hissettiği" bir yapıt olmanın ötesinde seyrediyor. Yönetmenin işçi sınıfı dinamikleri ve politik duyarlılıklarından beslendiği çok sayıda filminin yanı sıra bu kez "suçlu" yoksulların günlük yaşamdaki sosyoekonomik çıkmazları, zorlukları bir bir aşılıyor gibi!
Umudu, seyirciye; şansı da diyalog dilinde çokça geçen "hergeleler"e bırakan film, ceza ve yaşam alanı ilişkisinde birbirini kesen ama karmaşıklaşmayan bir olay örgüsü kuruyor.
Filmde hırsızlık, sosyal kurallara uyumsuzluk, insan dövme, işsizlik maaşı alırken temizlik işi yapma gibi bir dizi yasa/norm dışı tutumun, davranışın faillerini tanırız. Bu tanışıklık, faillerin sistemin mağdurları olduğuna ilişkin bir oydaşmayı da peşi sıra getirir. İzleyici bilir ki, hukukun güvenlik sorunsalını gündeme alışı, toplumsal sınıflardan, kurumlardan, toplumun maddi ve düşünce üretim gücünden bağımsız değildir. Robbie, Rhino, Albert ve Mo da tutuklanmadan ıslah edilerek, topluma dönüşü sağlanmalıdır. Yasa ve mahkemeler ölçeğinde işletilmeyen bir infaz, sağaltım içinde seyreltilir. Suçlarının karşılığında toplum hizmeti yaparak suçla ilişkilerinin devamlılığı gözlemlenir. Söz konusu sağaltım, pek tabii ceza sistemi içinde kurulur. Bu durum infazın, cezalandırmanın geniş ve karmaşık bir sistemin parçası olduğunu da doğrular.
Hukukun ötesinde
Tretman amaçlı kamu hizmeti uygulamalarında suçun toplumsallığı vurgulanırken "suçlunun" bireyselleştirildiği, karşıtlığın derinleştirildiği bir süreç işlemektedir.
Robbie kendisini ve ailesini koruyabilecek bir yaşam kuramamasıyla; iş mülakatlarında güven veremeyecek yüzündeki derin yara iziyle, siciliyle yalnızdır. Öyleyse suçun ve cezanın iktidara, hegemonyaya bağlı bir değer olması, faile uygulanan sağaltıcı süreci de cezaya çevirebilmektedir. Ancak yine de film bu ya, Robbie, Rhino, Albert ve Mo'nun kamu hizmeti verdikleri süreci takip eden sosyal gözlemci Harry, sayısız iktidar ilişkisinin kurulduğu; suç, ceza ve hegemonya ilişkilerinin şekillendiği sistemin en kırılgan, naif insanıdır.
"Normalleştirme" sürecinin yürütücüsü olan Harry, Robbie, Rhino, Albert ve Mo'ya duyduğu güvenle, paylaşımla normatif hukukun, kuralların ötesidir. Bu yüzden de viski içimine duyduğu inceltilmiş keyfin, payını alacak olan melektir. Harry, "normalleştirme" sürecinde suç ve ceza ilişkisini belirlemediği gibi, hukukun ötesinde olan bir ilgiyi ortaya çıkarmaktadır.
Ken Loach'un, ilgiyi açığa çıkartmadaki başarısı, Oxford'da hukuk okumuşluğunun bilgisindedir. Hukukun doğruluk ve adalet ürettiğine duyulan kibirli güveni sorgulayarak, hukukun yarattığı anlayışı tartışmaya açmıştır. Böylece gündelik hayat sorunlarından, kaygılarından yalıtılmış ciddi soyutlamalar taşıyan adalet tartışmaları, piyasa gerçekliğinde yeniden yorumlanacaktır.
Meşe fıçılarında yıllanmaya bırakılan viskilerin her sene yüzde 2'si oranında uçup giden payının meleklere ait olan hikâyesi, "hergelelerin" İskoç etekli hallerinin otantikliğinde, zararsız güven vericiliklerinde yeniden yazılacaktır! Milyon sterlinlik, nadide viskinin bir yudumunun paha biçilmez piyasası, bu kez sadece Highland'da gerçekleşen bir müzayedede değildir. Bu kez piyasa kuralları, adaletin tecellisinde aşırı yetkilidir! Yine de Robbie, kendi adaletini gerçekleştirdiği tarihsel anla adaletin yeniden inşacısıdır. (YGY/HK)