Kimi mekânlar vardır ki hikâyelerini kendi içine tutsak eder. Unutulmuşluğuna, terk edilmişliğine küser ama öte yandan da sanki gününü zamanını bekler. Vefa’nın sadece bir yerleşke adı olmadığını; birilerinin, vefalı birilerinin olma ihtimalinin hep olduğunu saklısında tutarak bekler.
İşte 1990’lı yılların başında Turgut Atalay’ın Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olması ile birlikte belediye, sur içinde Ulucami Meydanı’ndaki yerinden sur dışına şimdiki yerine taşındı. Ana binanın hemen arkasındaki o şirin butik mekân da çok amaçlı bir kültür sanat merkezi olarak işlevlendirildi.
O tarihten sonra çok önemli işlere imza atıldı o mekânda. Musiki korosu kuruldu. Mesela şehir tiyatrosu kuruldu. Başında Veysel Öngören ve Ziya Demirel vardı. Çok güzel oyunlar sahnelediler. O sahnede Musa Anter konuştu ve kitaplarını imzaladı. Üzerinden bir iki gün geçtikten sonra da katledildi. O sahne Apê Musa’nın ardından yas tutarak ağladı.
Sonra yönetim değişti, Ahmet Bilgin belediye başkanı oldu. İlk işlerinden biri şehir tiyatrosunu kapatmak oldu. Cuma Boynukara ve arkadaşlarının harika oyunlar sahnelediği günler bir çırpıda yok sayılarak o enerjik tiyatro sevdalısı gençler çöpe ve park bahçelere sürüldü. Kimileri onurlarına yedirmeyip istifa ederek terki diyar edip ayrıldı, kimileri de kaderine rıza gösterdi.
Sonra 1999’da HADEP’ten Feridun Çelik başkan oldu. İlk işi şehir tiyatrosunu yeniden canlandırmak oldu. İşte adı "Amed Şehir Tiyatrosu" olan yapının mekânı artık o mekân olarak anılır oldu. Elbette sadece tiyatro salonu değil, yine o eski günlerindeki gibi çok amaçlı kültür salonu olma özelliğiyle işlevlendi.
Zor da olsa Kürtçe oyunlarla tanıştı. Bu yıl (2025) TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın onur yazarı ilan edilen ve o çok harika konuşması ile ödülünü taçlandıran Murathan Mungan’ın Mahmud ile Yezida oyunu 2001 yılında yine aynı mekânda sahnelenirken tam da Mungan’ın 25 yıl sonra konuşmasında dikkat çektiği sözlerle oyunda "Kürtçe kelimeler" olduğu gerekçesiyle oyun yasaklanarak polis zoruyla oynanması engellendi.
2001 yılı ile başlayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesinin koordinasyonunda kısa adı HYS, her yerde sanat organizasyonuyla yılda bir “Kültür Sanat Festival”leri yapıldı. O sahne baş mekân oldu. Yine yılda bir “Edebiyat Günleri” de yapıldı.

Çok insan geçti o mekânın ve o sahnenin sicilinden. Dili olsa da konuşsa o sahne! Orhan Pamuk daha Nobel edebiyat ödülünü almadan “Navê min sor e” adıyla Kürtçe’ye çevrilen Benim Adım Kırmızı romanının söyleşisini bir öksürük nöbeti sonrası orada yaptı. Mehmed Uzun, soyadı gibi uzun sürgünlük yılları sonrası konuşma ve imzasını o sahnede yaptı. Adı, sanı dünyaya yayılmış ya da ünlenmemiş çok yazarın, entelektüelin; Adalet Ağaoğlu’ndan tutun İskender Pala’ya, Ece Temelkuran’dan, Mıgırdiç Margosyan ve Murathan Mungan’a çok kişinin yolu o sahne ve o mekandan geçti.
Ermeni müziğinin büyük ustaları baba oğul Onnik ve Ara Dinkçianlar o sahnede arz-ı endam eylediler. O sahnenin kulisinde Aram Dikran’la, Egîdè Cimo ile, Yılmaz Erdoğan’la, Ercan Kesal’la ve daha çok kişi ile sohbet etmişliğim oldu. Aşık İhsani ile de mekânın giriş katında resim sergisi gezmişliğim de. Evrim Alataş ve bir çok arkadaşla festival koordinasyonunda toplantıları ve festival gazetesinin toplantılarını o mekânda yaptık.
Çok uzadığının farkındayım. Daha da uzar da, meramım mekânın tarihsel kültürel kronolojisini çıkarmak değil! O başka bir çalışmanın konusu olmalı diyerek burada kesip sadede geleyim en iyisi.
Yukarıda yazdıklarımın bir kısmını üç gün önce (16 Aralık 2025) akşam saatlerinde davetli olduğum Berfin Zenderlioğlu’nun “Ez Eyşe Şan” tek perdelik Kürtçe muhteşem performansını zaman zaman gözlerim dolarak ve hafızayı geriye sararak izledim. Hatta Berfin’in de oyuncuları arasında olduğu Seyr-î Mesel tiyatrosunun Xewn û Xeyal oyununu yine Kürtçe bu sahnede 2007 Kasımı’nda izlediğimi üzerine bir de bianet’e yazı yazdığımı anımsadım.
Oyun başlamadan önce kendime ve çevremdekilere dile getirdim; bu oyunu neden adı artık ÇandAmed olarak telaffuz edilen Sezai Karakoç Kültür merkezinde yapmamışlardı ki! Konukların birçoğu da aynı düşüncedeydi.

Berfin’in Ayşe Şan oyunu bitip de, Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak sanatçıyı kutlamak için sahneye çıkıp konuşunca işin aslını öğrenmiş olduk.
Malum, memleket ve coğrafya 2016-24 arası dokuz yıllık zaman dilimi içinde tahripkâr bir kayyım felaketi yaşadı. O dönemde bu mekân işte o terk edilip zamanın yorgunluğuna yenik düşmüş / düşürülmüştü. Kayyım döneminde belediyenin kapısının önünden dahi geçmediğimden mekânın akıbetine dair detaylı bilgim yoktu.
Meğerse kültürel hafıza mekânı olarak yeniden diriltilmiş mekân. Hâlâ restorasyonu sürüyor. Ve işte dokuz yıllık ara tahrip döneminden sonra;
“Welatê min Dîyarbekir
Te ji bo me mîna şekir
Welle min pir bêrîya te kir,
Dîyarbekir, Dîyarbekir…”
Ayşe Şan nidasının güçlü oyunuyla mekân yeniden “ben buradayım” dedi, demiş oldu.
Doğrusu 2025’in Kürt coğrafyasının kadim şehrinde kendi miladını yine kendisi ile başlatan eline bir def alınca kendini Kürt müziğinin allamesi gibi gören, ya da Kürt tiyatrosu deyince süreci kendi hikâyeleri ile başlatanlara belki de Apê Musa’nın bilge kelamınca demişti ya; “siz ‘sıfırdan başlattık’ diyorsunuz ya! Bizler de sıfırın altından sıfıra getirdik.”
Ezcümle anlayacakları dille sözün özü; Hevalno bisekinin, ev çîrok dur û dirêj e! Hinek dîroknas bin. Hele encam çawa derbas buye; wan rojan çûyîn û van rojên hanê behsa çi dike… Hele bifikirin…
Ayrılırken dileğimi yetkililere şöyle dillendirdim. Butik bir kültür sanat mekânı olarak prestijli belki de simgesel işlerle merhaba desin mekân…
(ŞD/AB)







