Behar ailesi, 1945’ten sonra Milano’ya geri döndüklerinde karşılarına çıkan sadece harap olmuş bir şehir değildi, iş yerleri ve evleri de yağmalanmıştı. “Hiçbir şey kalmamıştı ne dükkânda ne de evde. Her şeyi alıp götürmüşlerdi” diyor Becky Behar.
Kasım 1943 sonu İtalya’nın kukla hükümeti Yahudilerin mal varlıklarına el konulması kararını çıkarmıştı ama komşular veya “sıradan İtalyanlar” da yağmaya katılmışlardı.
Becky savaş sırasında gördükleri ve katliamlar nedeniyle ağır bir travma yaşıyordu. Kamptan sonra kız kardeşi bir İngiliz yatılı okuluna devam etti ve kurtuluştan sonra da eğitimlerini orada sürdürdü.
“Ama okul arkadaşlarım gibi olamıyordum, kaygısız ve neşeli. Hep odamda kaldım, içime kapanmıştım ve çok üzgündüm, (…) diğerleriyle birlikte olmayı beceremiyordum. Hiçbir kız benim yaşadıklarımı yaşamamıştı.”
Hotel Meina'nın adı, savaştan sonra Hotel Vittoria olarak değiştirildi |
Alman ceza engelleme karteli
Aralarında, öldürülen Daniele Modiano’nun karısı Georgette Verbeyt’in de bulunduğu mağdur yakınları, savaştan hemen sonra Roma’da defalarca resmi makamlar nezdinde suç duyurusunda bulundular.
En nihayet 1959’da, Almanya’nın güneyinde bulunan Ludwigsburg kentinde “Nasyonal Sosyalist Suçları Soruşturma Eyalet Adalet Bürosu Merkez Ofisi’ne (Zentrale Stelle zur Aufklärung nationalsozialistischer Verbrechen)” Lago Maggiore’de işlenen suçlarla ilgili anonim bir suç ihbarı ulaştı.
O dönemde Federal Almanya’da Nasyonal Sosyalist suçların soruşturulması ve cezalandırılması konusunda ilginin ne kadar az olduğunu, 1965 sonrası Ludwigsburg’da kurumun bir çalışanı olan genç savcı Dietrich Kuhlbrodt ifade diyor:
“Merkez Ofisi ‘etkisizliğe yönelik’ ve ‘sadece eleştirel yaklaşan dış ülkelerin gözünü boyamaya’ hizmet ediyordu. Bakanlıklar, resmî kurumlar, ordu ve yargı aparatı önceden olduğu gibi birbirlerinin suçlarını örten ve NS-faillerinin yargılanmasını defalarca engelleyen Nazilerle doluydu.”
Hukukçu Ingo Müller, savaş sonrası Federal Almanya yargısını Nazi suçlarında aldıkları tutum nedeniyle “Ceza engelleme karteli” olarak tanımlıyor.
Hotel Meina'da katledilenler anısına Lago Maggiore kıyısına yerleştirilen tökezleme taşı |
Meina faillerinin Leibstandarte Adolf Hitler’in üyeleri olduğu ancak yıllar sonra tespit edildi ve soruşturmalar baş şüphelilerden birinin ikametinin bulunduğu Osnabrück Bölge Yüksek Mahkemesi’ne devredildi.
Soruşturmaların kısır döngüsü, 1963 yılında biraz da tesadüfen kırıldı: Bir Alman yargı mensubu 1943’te Milano’da Gestapo şefi olan Theo Saewecke’nın dosyasına bakmak için Milano’ya gitmişti.
Saewecke, SS ve RSHA (Reich Güvenlik Baş Dairesi) üyesi olarak savaş sırasında Polonya, Tunus ve sonra Milano’da binlerce Yahudi’nin, Roman yurttaşın ve muhalifin ölümünden sorumluydu, ancak hiçbir zaman yargılanmadı.
Saewecke 1947’den sonra CIA için çalıştı, aynı zamanda 50’li yıllardan itibaren Federal Kriminal Dairesi BKA (Bundeskriminalamt) için çalışıyordu. Milano’ya giden yargı memuru Saewecke’nin dosyasını bulamadı, ancak bu ziyaret, Osnabrück Savcılığı ile Milano Savcılığı arasında soruşturmalar ve şahitler bulmak açısından çok verimli bir işbirliğine yol açtı.
Bu çalışmanın en önemli kısmını, Milano Yahudi Dokümantasyon Merkezi CDEC’nin (Centro di Documentazione Ebraica Contemporanea) bir çalışanı olan -1963 sonrası yöneticisi- Eloisa Ravena üstlendi. Mesai sonrası göle giden, daha fazla tanık bulmaya çalışan ve tanıkları ifade vermeye ikna eden Eloisa oldu.
1993’te Meina Katliamı hakkında, sürüncemede bırakılan soruşturmaları ve Osnabrück’teki yargılamayı da anlattığı ayrıntılı bir monografi yazan Marco Nozza, “Ravena eğer onları ikna etmemiş olsaydı, hemen hiç kimse hâkimler karşısına çıkmazdı” diyor.
Bu incelemeler ve soruşturmaların sonucunda Ekim 1964’te Leibstandarte SS Adolf Hitler’in altı subayı hakkında tutuklama emri verildi.
Mağdurlar için gecikmiş özür
İki komutan, Friedrich Röhwer ve Hans Krüger’in ve tutukluluğu sırasında cezaevinde ölen üçüncü baş sanık Friedrich Bremer’in de aralarında olduğu beş faile karşı açılan dava, 7 Ocak 1968’de Osnabrück’teki Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladığında katliamın üzerinden 25 yıl geçmişti.
İtalyan gazetesi l’Unità, hayatta kalanların ve kurbanların yakınlarının beklentilerini “Belki nihayet Meina Katliamı’nda adalet yerini bulacak” diye ifade ediyor ve attığı başlıkla Eylül 1943’teki olayları hatırlatıyordu.
61 duruşma gününde 180 tanık dinlendi. Becky Behar’ın ebeveynleri de duruşmada ifade vermek için iki kez Osnabrück’e gittiler. 5 Temmuz 1968’deki kararla sanıklardan üçü, 22 kişiyi öldürmek suçundan ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırılırken, diğer iki sanığın her birine üçer yıl ağır hapis cezası verildi. Bu kararlar mağdur yakınları için gecikmiş bir özürdü.
Ve surata atılan bir tokat
Ancak savaş sonrası Almanya’sında adalete pek yer yoktu. Hüküm giyenlerin Federal Adalet Mahkemesi’ne yaptıkları temyiz başvurusu Mart 1970’te kabul edilerek verilen ceza kararları kaldırıldı. Neden olarak SS’lerin katliamdan hemen sonra, 1943’te başlattıkları “iç soruşturmalar” gösterildi.
Zamanaşımı için süre, 1943 yılından itibaren başlatıldı (Esasında Nazi suçlarında zamanaşımı için dikkate alınması gereken başlangıç tarihi, kurtuluş tarihi olan 8 Mayıs 1945 olmalıydı.) Böylece 1963’te aradan 20 yıl geçmiş olduğundan zamanaşımı için gerekli süre dolmuş oluyordu.
Gerçekten de 1943 yılında, cesetlerin gölde bulunduğu haberi duyulunca, Leibstandarte Adolf Hitler’in komutanı Theodor Wisch’in talimatıyla iç soruşturmalar yapılmıştı. Elbette bu soruşturmalardan hiçbir sonuç alınmamış ve yüksek yerden gelen emirler doğrultusunda soruşturmalar durdurulmuştu.
Marco Nozza’nın tahmin ettiği gibi, bu soruşturmalar işlenen cinayetler nedeniyle değil “bütün ülkenin gözü önünde beceriksizce işlendiği” için açılmıştı.
Kararın bozulmasıyla bütün suçlular serbest bırakıldılar.
İtalyan basınında yer alan manşetlerden de anlaşılacağı gibi bu karar, katledilenlerin yakınları için suratlarına atılan bir tokat etkisi yaratmıştı: “Meina SS’leri serbest - Eyalet Mahkemesi’nin aylar süren meşakkatli çalışmasında geri dönüş - Gene adalet sağlamak istemeyen bir yargı” (4 Nisan 1970 tarihli, La Stampa).
Unutmamak için
Becky, geçmişi unutmamak için ve aynı zamanda ırkçılık ve antisemit eğilimlere karşı da 2009’daki ölümüne dek yorulmaksızın mücadele etti. Bu yıl, katliamın 80’inci yıldönümü olan 24 Eylül’de, hayatını kaybedenleri anmak için Meina’daki töreni düzenleyen kızı Rossana Ottolenghi de onun izinde...
Milano’daki ‘ilerici’ Yahudi Cemaati Lev Chadash ve Meina Belediyesi’nin birlikte düzenlediği 24 Eylül’deki anma töreninde, Becky Behar’in kızı Rossana Ottolenghi ve Meina Belediye Başkanı Fabrizio Barbieri’ni de konuşma yaptı. |
Fotoğraflar:
- Milano Yahudi Dokümantasyon Merkezi CDEC’nin çalışanı Eloisa Ravena. Soruşturmaların sonucuna büyük bir ölçüde Eloisa’nın yorulmaz araştırmaları sayesinde ulaşıldı.
- Marco Nozza’nın 1993’de yayımlanan “Hotel Meina” adlı kitabı, hem katliamı hem de Almanya’daki mahkeme sürecini büyük bir titizlikle anlatıyor.
- Tökezleme taşı (Stolpersteine) II. Dünya Savaşı sırasında faşistler tarafından katledilen insanların anısına, genel olarak yaşadıkları ya da çalıştıkları binaların önüne yerleştirilen adlarının, soyadlarının, ölüm yerlerinin, doğum ve ölüm yıllarının yazdığı pirinç levhalardır.
*Bu yazı, Becky Behar’ın detaylı anlatıları, Marco Nozza’nın olayla ilgili yazdığı inceleme kitabı Hotel Meina ve sayısız arşiv incelemelerine dayanıyor. Ayrıca önümüzdeki yıl İletişim Yayınları'ndan çıkacak Avrupa2ya göç eden Türkiyeli Yahudilerin biyografi kitabında yer alan Behar ailesi bölümünün kısaltılmış halidir.
Meina: İtalya’daki ilk büyük Yahudi katliamı ve Behar ailesi (1)
(GG/VC)