Önce insan sonra gazeteciyim
"İliştirilmiş gazeteci"den medya patronuna emniyet birimlerinden yargı organlarına hükümetten devletin pek çok kurumuna dek büyük bir çerçevede işbirliği temelinde el ele verilmiş; ülkeye biçilen "cinnet gömleği" gibi her kişiye yakıştırma yapılıp suç atfında bulunuyor yeni suçlar ve suçlular üretiliyor.
İşte ben bu insan, ilke ve değer öğütme makinasının 27 Nisan 2009'da, sabah saat 05.00'te işleyen çarkları tarafından gözaltına alındım. Daha kayıtlarım yapılmadan "iktidar medyası''nın görsel ve yazılı olanı harekete geçti.
DK ''üyeliği''
Sonradan hakkımdaki iddiaların asılsız olduğu ortaya çıksa da, hatta bir gazete benimle ilgili yaptığı "yalan haberden" dolayı ceza alsa da, "tezgâh" işledi.
Ve ben, sonradan pek çok kişiye yapıldığı biçimde, "Devrimci Karargâh (DK) Üyesi" olduğum iddiası ile tutuklandım.
Bu arada, tutuklandığımda henüz İstanbul'da mahkeme kaleminde olan ve yaklaşık 15 yıl öncesine dayanan eski bir dosyam hızla Yargıtay'a gitti.
Daha önce Yargıtay tarafından lehime bozulmuş olan 18 yıl 9 aylık ceza bu kez jet hızıyla onaylandı.
Adil yargıyı hızlı yargı zannedenlerin dikkatine!
Komik hatta trajikomik sayılabilecek iddialarla gözaltına alınıp, 30 Nisan 2009'da tutuklanıyorum; sonra da basında çıkan "yalan haberler" eşliğinde "yeni bir" davadan yakalanmış ve hakkında ek iddialar bulunan biri olma baskılanmasıyla eski dosyam jet hızıyla Yargıtay' gönderilip, jet hızıyla onaylanıyor.
Gazetecilik
Devam eden süreçte ise, Devrimci Karargâh davasının ilk duruşmasında, yani 10 ay sonra, tahliye edildim.
Ama ayağıma Yargıtay aracılığıyla vurulan pranga nedeniyle hükümlü olarak tutsaklığım devam ediyor.
İşte benim gazeteci olup-olmadığıma dair tartışmalar böyle bir süreçte gündeme geldi. 27 Nisan 2009'da gözaltına alındığımda Devrimci Hareket Dergisi'nin yazarı/çalışanıydım.
Devrimci Karargâh davasında hakkımdaki iddialara dayanak edilen "deliller"(!), evimdeki bilgisayarda bulunan arşiv yazılar, dergi haberleri, fotoğraflar ve benzeridir.Üstelik büyük çoğunluğu gazete haberleri, makaleler, gazetelerde yayınlanmış çeşitli yazarlara ait yazılardı.
Deliller
Sözünü ettiğim eski dosya, bir toplu davanın, yani içinde çeşitli sanıkların olduğu kapsamlı bir davanın dosyasıdır. O davada ben, Adalet Bakanı'nın, Başbakan'ın veya kimi yazar ve gazetelerin iddia ettiğinin aksine, hiçbir eylemden yargılanmadım. Evet, o dosya/dava kapsamında kimi eylemler var ama bana dönük böyle bir iddia olmadığı gibi, aldığım cezanın da bununla bir ilgisi yok.
Devrimci Karargâh davasında, hakkımda oluşturulan sekiz on klasöre bakıldığında çok net görülecektir; bırakalım bana ait yazıları, internetten indirilmiş arşiv nitelikli belgeler bile suç unsuruymuş gibi iddianameye konuldu.
Yani iddiaların özünü gazeteciliğin, yazdığım yazılarla ve evimde bulunan arşiv oluşturdu. Evet, bu davadan tahliye oldum ama gazetecilik faaliyeti nedeniyle gözaltına alınıp 8 ay tutuklu kalmam sonucunda işleyen, yukarıda sözünü ettiğim "ikinici tuzak" nedeniyle hala tutsağım.
Cep telefonu yok, kayıt var
Gazeteciliğimin konu edilmesine ve "gazetecilik faaliyeti sebebiyle" tutuklu olup olmama meselesine gelince; bu konuda, onları "suçlu" üretme becereileirnden dolayı gerçekten kutlamak gerekiyor. Çünkü bugün Yaşar Kemal'i veya Vedat Türkali'yi de alsalar, onları "yazar" kimliği ile değil, kendilerinin ürettiği suçlu tanımı içine sokarak yargılayacaklardır.
Ancak ben, samimi akıllara ve vicdanlara dönük bir bilgilendirme olması bağlamında söylüyorum; evimde bir yazarın bulundurabileceğinden ne eksik ne de fazla doküman çıkmıştır.
Cep telefonum olmadığı halde (rahatsızlığım nedeniyle kullanamıyorum, beynimde su birikmesi var) telefon kayıtlarımın olduğu iddia edildi, zorlama kayıtlar, zorlama fotoğraflar üretildi.
İşlevi tamamlandıktan sonra, bizzat üreten tarafından, yanlışlık olduğu söylenip geri çekildi. Sonradan bu tür yanlışlıklar(!) pek çok benzer dosyada "sehven" diye geçti.
''Yazdıklarından yargılanmıyorlar...''
Bu dezenformasyon, hatta yalan ve cinnet makinasının orta yerinde gazeteci veya yazar kimliğimi tartışacak değilim. Ancak, "bunların hiçbiri yazdıkları yazıdan dolayı yargılanmıyor" yalanının dayandığı illüzyona dikkat çekmek ve bunun bir çeşit Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) klasiği olduğunu anlatmak açısından söylüyor ve özetliyorum.
Ben, evimden çıkan yazılı belgeler, bilgisayar kayıtları ve yazılar nedeniyle tutuklandım.
Ancak suç maddesinin "filanca yazıyla" ilişkisi olmasını beklemek ise AKP'yi ve özel yetkili yargıyı tanımamaktır. Son zamanlarda o özel yargının nasıl sahiplerinin ayağına dolanır hale geldiği ise, ayrı bir tartışma konusudur, ama öğretici bir örnektir.
Hakan Fidan' da yargılansaydı MİT'çi kimliğinden değil, özel yetkili mahkemenin ona biçtiği suçtan yargılanacaktı. Ve Başbakan'ın ona "o MİT'çi olarak söyleyip yaptıklarından değil, filanca terör eyleminden tutuklu " demesi gerekecekti. Bilmem anlatabildim mi?
Dünyanın tüm çocukları
Bugün bu şekilde toplumun aklıyla dalga geçilirken, kalemleriyle alkış tutanların, yarın sıra kendilerine geldiğinde, yani hukuk onlara da lazım olduğunda, normları hatırlayıp, yazarlıklarını veya suçsuzluklarını kanıtlamaya çalışmaları komik (yoksa trajik mi?) olacaktır.
Yaşanmakta olan süreç dikkatle izleyenlerin de bildiği gibi ''Devrimci Karargâh'', ''Ergenekon'' ve ''KCK'' davaları, iktidarın elinde tehdit edici birer torbaya dönüşmüştür.
Çıkar çelişmelerinden ideolojik farklılıklara, muhalif olmaktan çeşitli biçimlerde direnç göstermeye dek hangi sebeple olursa olsun AKP etkisiz kılmayı amaçladığı kişiyi/kesimi bu torbalardan birine atmakta, bunu da özel yetkili mahkeme marifetiyle yapmaktadır.
Bu işleyiş anlaşılmadığı sürece yapılacak " gazetecidir-değildir" türü tartışmalar, pek anlamlı olmayacaktır.
Bu ülkede sadece yazar ve gazeteciler değil, susturulmuş bir toplum ve otomatik işleyen bir "rıza üretmek'' üzere, direnç gösterme eğilimi taşıyan hemen herkes, AKP'nin ve mahkemelerin hedefindedir.
Bizler sadece yazı yazarken değil, kimliğimize uygun biçimde yaşarken de, kapı zilimizin vakitsiz çalabileceğinin bilincinde olarak yaşayan insanlarız. Bu, değerlere uygun yaşamanın, güzelliği istemenin ve normlarda ısrarın bedelidir.
Kısacası ben önce insan sonra gazeteciyim. Suçsuzluğumu kanıtlamak zorunda bırakılmak ise, başlı başına bir zulüm sebebidir.
1960 Antakya doğumluyum, Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi mezunuyum. Evli değilim; dolayısıyla çocuğum yok ama dünyanın tüm çocuklarını, çocuğum gibi seviyorum. (MY/BA)
* Mehmet Yeşiltepe,Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi, 28 Şubat 2012
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.