1997 yılı. Üniversitede öğrenciyim. Kürt kültürünü koruyup, yaşatarak gelecek nesillere taşıyan bir kurum olan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) o dönem çok revaçta. Hobi amaçlı halk danslarına devam ediyorum. Okuldan çıkıp buraya geliyoruz.
İstiklal Caddesi’nin göbeğindeki bu mekanda sürekli sanatsal etkinlikler yapılıyor, kafeteryasındaki masalarda çay, simit ve sigara dumanı eşliğinde sohbetler dönüyor. Bir gün yine kafeteryada otururken kapıdan içeri bir arkadaşımla birlikte 20’li yaşlarda, kıvırcık saçlı, iri, yeşil gözleri olan, dupduru, bebek yüzlü biri giriyor. Yanıma gelerek, tanıştırıyor beni Diyarbakır’ın ilçesi Dicle’den gelen bu gençle.
“Arkadaşımız Zazadır. Sesi çok güzel. Mümkünse burada sesini dinleyip değerlendirsinler. Ben kefilim, çok güçlüdür sesi” diyor.
O dönem Zazaki lehçesiyle müzik yapan yeni bir grup kurulmuştu. Vengê Sodirî (Sabahın Sesi) . Kardeşimin de içinde olduğu gruptakileri tanıyordum, “Belki bir yardımları dokunur” diye Tarlabaşı’nda prova yaptıkları yere doğru gidiyoruz.
Önce biraz tanımak için konuşuyorlar. Ardından Yeşilçam filmlerine taş çıkartacak bir sahne yaşanıyor. Dicleli genç başlıyor söylemeye. Sesi gürül gürül akıyor, binanın duvarlarına çarparak geri dönüyor. Herkes pür dikkat dinliyor. Şarkının ardından sorular devam ediyor. Ve denemeye karar veriyorlar.
Bir şekilde vesile olduğum bu genç Mehmet Akbaş’tı. Akbaş, grupla birlikte yoluna devam etti. Çeşitli festivallerde, konserlerde sahne aldılar, ayrıca proje çalışmaları yaptılar. Wayir adlı bir albüm çıkarttılar. Daha sonra her grupta olduğu gibi Vengê Sodirî de çeşitli sebeplerle dağılmak zorunda kaldı. Grup elemanlarından Şengül Pak ve Mehmet Akbaş’ın Almanya’ya gitmesinin ardından bir süre sonra Hıdır Çelik ve Çiğdem Karaman da yurtdışına çıktı. Ayfer Düzdaş, Nurcan Değirmenci ve Hüseyin Ballıkaya ise İstanbul’da kalıp bireysel çalışmalarını sürdürdü.
Uzun aradan sonra Mehmet Akbaş’la geçtiğimiz hafta Diyarbakır’daki konserinde yeniden karşılaştık. Saçları biraz kırlaşmış, sesine ve yüzüne bir olgunluk gelmişti. 5 Ekim Cuma günü Beyoğlu Cemiyet’te konser verecek Akbaş’la eski günleri yad ederek müziğine ilişkin konuştuk.
Yaşamını Almanya’nın Köln şehrinde sürdüren Akbaş, kendisini en iyi hissettiği yerin sahne olduğunu söylüyor.
Ağırlıklı olarak Zazaki müzik yapan Akbaş, farklı dillerde şarkılar seslendiriyor. Bunun da müzik çalışmasına olumlu yansıdığına dikkat çekerek, “Müzikte önemli olan yaptığın müziğin kalitesidir. İyi bir müzik sunarsanız dinleyici buluyorsunuz” diyor.
“Mekan sorunu var”
Avrupa ve Türkiye’nin batı illerinde konser verebilmek için mekan konusunda ciddi sorunlar yaşanmadığını ancak Kürt illerinde mekan bulmakta zorlandıklarını ifade eden sanatçı, bu durumun salt kendisi için değil, Kürtçe ve alternatif müzik yapan müzisyenlerin karşılaştığı bir sorun olduğunu söylüyor.
Müziği iyi icra edebilmek için sağlıklı ve teknik olarak iyi bir sahnenin gerekli olduğunu belirten Akbaş, mümkün mertebe bu koşullara sahip mekanlarda sahne almaya çalıştığını belirtiyor.
İfade alanlarının kısıtlılığına rağmen Türkiye’de müzik alanında önemli çalışmaların çıktığını anlatan Akbaş, bunun da müzik açısından olumlu olduğunu düşünüyor.
Dijital ortamlardaki tıklanma oranının yüksekliğinin müzikaliteyi yansıtmadığına da vurgu yapan Akbaş, şöyle ifade ediyor: “Dünyada dayatılan müzikler belli. Televizyonlara ve radyolara bakıyorsunuz belirli şarkıcılar dışında çalınmıyor. Bu da onların iyi sanatçı, buralarda yer bulmayanların ise kötü sanatçı olduğu anlamına gelmiyor. Bu tamamıyla pazarla, sistemle ilgili bir durum.”
Diyarbakır’ın ardından İstanbul’da Beyoğlu Cemiyet’te sahne alacak Akbaş’a; Erdem Altınses, Merih Aşkın, Yıldırım Yalçınkaya ve Görkem Efe eşlik edecek. Dinleti 5 Ekim Cuma günü, saat 21:30’da.
Mehmet Akbaş kimdir?
Ağıtçı kadınlar geleneğinin son nesil temsilcilerinden olan bir annenin çocuğu olarak Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde dünyaya geldi. Profesyonel müzik hayatına Zazaca müzik yapan Vengê Sodirî (Sabahın Sesi) adlı grupla başladı.
Vengê Sodirî'nin 2001 yılında çıkardığı Wayîr (Sahip) adlı albümünde solist, derlemeci ve kompotizör olarak yer alan Akbaş, aynı yıl Akademi İstanbul adlı müzik okuluna burslu olarak kabul edildi. Müzik eğitimi boyunca grup çalışmalarına da devam eden sanatçı 2003 yılında Akademi İstanbul'un Yollar ve Duraklar adlı Projesi kapsamında Mercan Dede ile Vengê Sodirî olarak aynı sahneyi paylaştı. Aynı yıl Bêje (Söyle) adlı proje kapsamında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu ve II. Uluslararası Beyoğlu Buluşması’nda grubuyla sahne aldı.
Elektronik Zaza Project çerçevesinde Erdem Helvacıoğlu ile çalışan sanatçı bu proje yurtiçi ve yurtdışında birçok festivalde dinleyicilerinin karşısına çıktı. MKM'nin Şahîya Stranan adlı projesinin II. albümünde 'Lê lê Wanê' adlı parçayı seslendirdi.
2005 yılından bu yana Almanya’nın Köln kentinde yaşayan Akbaş müzik çalışmalarına burada devam etti. “Mezopotamya Aryaları” Projesi ile aralarında Viyana, Köln, Frankfurt ve Münih'in de bulunduğu birçok şehirde konser verdi.
Birçok Kürt sanatçının albümünde düet ve vokalleri ile yer alırken 2009 yılında Suna Bar Label tarafından çıkartılan 'I Love Kurdish Music' adlı compilationda kendi bestesi olan 'Nio' adlı parçayı seslendirdi. Sanatçı Almanya’nın Paderborn şehrinde Festival Musica sacra adlı tinsel ve manevi müzik festivalinde Karl Jenkins'in The Armed Man – A Mass for Peace (Silahlı Adam- Barış için bir Ayin) adlı klasik eserinde solist olarak sahne aldı. Akbaş ayrıca harp sanatçısı Tara Jaff ile Viyana Akzent Theater'da ortak bir konser verdi.
2011 yılında elektronik/Orient Pop bir çalışma olan N!O adlı maxi albümünde kendi besteleri olan 'Nio' ve 'Tenha' şarkılarının yanı sıra Irak Kürdistan'ından geleneksel bir aşk şarkısı olan 'Berde'nin modern/dans versiyonu ile sevenlerinin karşısında çıktı.
Sanatçının ilk stüdyo çalışmaları double albüm olarak P!A (Beraber) adı ile KALAN Müzik’ten Haziran 2012'de çıktı. THE ISTANBUL SESSION ve THE COLOGNE SESSION olmak üzere iki CD’den oluşan albümde Zazaca, Kurmanci, Sorani, Türkçe ve Farsça olmak üzere toplam on sekiz eser yer almakta. (BD/BK)