Türkiye’de güçlenen, durumunu toplumsal ve ekonomik destek açısından "garantiye alan" her iktidar, bir medya operasyonuna girişiyor.
Çok eskiye gitmeksizin, eski cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 2,5 gazete operasyonunu ve değişen gazete sermaye yapısını, Mesut Yılmaz’ın yüzüne gözüne bulaştırdığı patronaj değişikliği operasyonunu, 28 Şubat sürecinde banka promosyonlu medya yapısını anımsayın.
Bir süredir Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) aracılığıyla, bu operasyonu yürütüyor. TMSF, geçiş dönemi gazeteciliğinden sonra Zaman’ın yükselişi, Star’ın el değiştirmesi, derken Sabah operasyonu bu girişimin izlerini taşıyor.
Medyada yeni sermaye yapılanması ve siyasal saflaşma AKP’nin kapatılması ve Ergenekon sürecindeki gözaltılar konusunda saflaşmalarla da kendini iyice görünür kıldı.
Siyasi parti liderleri arasında giderek artan saflaşma gerginliği sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, faturayı medyaya kesti:
"Tüm medya gruplarının şu anda tahrik etmek için gerek şahsımla alakalalı, gerek partimle alakalı şu ana kadar yaptıklarını ne yapacağız? Aynı şekilde diğer medya organlarının, acaba şu ana kadar yaptıkları tahrikleri nereye koyacağız? Şunu bile söylerlerken, köşe yazarlarının şahsımla ilgili hakarete varan ifadeleri, yorumları nereye koyacağız? Ben her şeyi üstlenirim, yüklenirim ama lütfen imtiyaz isteyenler de imtiyazdan öte adalet isterlerse çok daha isabetli olur diye düşünüyorum."
Cumhuriyet Gazetesi ve Doğan Grubunu hedef aldığı izlenimini veren bu açıklama basında nasıl destek buluyordu? Önce gözaltılar sonrasında gelişen Radikal ve Taraf ihtilafına bakalım:
Radikal’ın sınıflandırması
Radikal Gazetesi’nin 23 Mart’ta haber sayfasının köşesine sıkışan "İslamcı basın gözaltılara mutlulukla karşıladı" başlıklı kısa bir basın taramasından oluşan haberde İslamcı basın olarak şu gazeteler sıralanıyor: Vakit, Star, Zaman, Yeni Şafak, Taraf.
Ertesi gün yani 24 Mart’ta bu kez bir kategori değişikliğine gidilerek "AKP yandaşı medya" ifadesi tercih ediliyor ve liste şu gazetelerden oluşuyor: Star, Taraf, Sabah, Vakit, Zaman, Yeni Şafak.
Bu kategorizasyona Taraf Gazetesi’nin Kurucu Genel yayın Yönetmeni ve köşe yazarı Ahmet Altan’dan yanıt gecikmiyor (25.03):
"Biz gazete olarak çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, 'belli bir gruba' bağlı bir gazetenin ısrarla bizim gazeteyi 'dinci' ya da 'AKP yanlısı” kategorilere sokmaya uğraşması boşuna değil. O grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar. Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler. Bizim AKP ile ya da Başbakan ile ilgili eleştirilerimizin bir tanesini bile yayınlayacak cesareti gösteremez onlar. Peki, niye yapıyorlar bunu? Çok ciddi bir nedenleri var. Bu kavganın, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş darbeci bir çeteyle demokrasi arasında yaşandığını gözlerden saklamak istiyorlar. Bu medya grubu, Ergenekon haberlerini yayınlamamaya özel bir ihtimam gösteriyor. Böyle bir çete yokmuş gibi davranmaya çabalıyor. Çünkü Ergenekon çetesiyle ilgili gerçekleri anlatmaya başladığınız zaman bunun bir 'şeriat' ya da 'AKP' kavgası olmadığı kendiliğinden çıkıyor ortaya."
Doğan Medya grubuna yönelik bu tartışma boyutlarını çok aşan ve Aydın Doğan ve grubu gerek Ergenekon (şamil Tayyar), gerekse Simsar (Yeni Şafak) operasyonlarına bağlamaya çalışan eğilim belli ki başka düzeylerde de uç veriyor ki Nuray Mert Radikal’deki köşesinde (25.03) tarihinde şunları kaleme alıyor:
"Hükümeti destekleyen çevre, ülkedeki politik krizi uzunca bir süre, 'bir medya kuruluşunun ekonomik kavgasına' indirgeyerek görmezden geldi. Ardından, 'Ergenekon çetesi' tartışması yine sığ sularda gündemi kapladı, hâlâ o istikamette devam ediyor. Parti kapatma davasının ardından 'demokrasi mücadelesi'ne tezgah açıldı. Gık deseniz, özde değil, sözde demokrat olmakla suçlanacağınız bir sıkıştırma harekatı başladı. Hele de, Doğan Medya grubunda yazıyorsanız, hükümet çevrelerinin hoşuna gitmeyecek en ufak bir şey söylediğinizde demokrasi özürlü diye yaftalanmak riski ile karşı karşıyasınız. Belden aşağı güreşmek kolay, onlar bunları söyler, biz iktidar çevrelerinden maaş aldıklarını ileri süreriz olur biter. Ama bu durumda, kurunun yanında yaş yanar, düşüncelerimiz ucuza kodlanır, konuşamaz, tartışamaz hale geliriz.
Ben, kendi adıma, bu son siyasi krizde diğerlerinden farklı olarak, neden ilk kez 'keskin' bir tavır almadığımı anlatmaya çalışıyorum, bu toz duman içinde fırsat bulabilirsem, daha uzun uzun anlatacağım. 'Demokrasi dersinden sınıfta kaldınız' gibi telefon mesajı tacizleri, satır arası münazara çocuğu sataşmaları falan umurumda değil. Yeter ki, bu hava tartışma ortamına tamamen hakim olmasın, son krizde ilk kurban edilen, efendice ve samimi bir demokratik tartışma ortamı olmasın."
STAR ve Yeni Şafak ve Doğan Grubu
Bu süreçte medyada kilit isimlerden biri olduğu düşünülebilecek Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, daha 17 Mart tarihinde yazdığı bir yazıda Aydın Doğan’ı gündeme getiriyor:
"Son bir bilgi ulaştı bana. Geçen ay Ergenekon soruşturması kapsamında 'tanık' sıfatıyla dinlenen birine şu soru yöneltilmiş: 'Aydın Doğan bu işlerin neresinde?' Haydaaa, gel de işin içinden. Zihnimi toparlamakta güçlük çekiyorum. Eminim, okuyucularımız daha zeki ve pazılın parçalarını birleştirirler."
23 Mart tarihli Star Gazetesi Ergenekon soruşturmasında 4. dalga gözaltına alınanların on ikisinden sekizinin AKP iddianamesi sürecini önceden bildiklerine yönelik bir özel haber yayımlıyor. Haber İlhan Selçuk’un olduğu iddia edilen telefon görüşmeleri ile de desteklenmiş.
Yanıt Kürşat Bumin’den
Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin gözaltılar üzerine kaleme aldığı yazısında bu haberdar olma/olmama meselesine yeni bir boyut getiriyor.
Söz konusu olan gözaltılar "Ergenekon soruşturması" çerçevesinde gerçekleştiğinden, bu dosyayı yakından izleyenler arasında yer alan bir gazeteci dün kendisiyle yapılan bir röportajda öyle şeyler anlatıyor ki, "düşünürler"e layık görülen muamele ister istemez insanın aklına başka şeyler getiriyordu. Gazetecinin (Şamil Tayyar) gözaltıların "sürprizé olup olmadığına ilişkin kanaati şöyle mesela:
"Bence sürpriz değil. (...) O bağlantıların deşifre edilmesi ve soruşturmanın daha sağlıklı bir yöne sevk edilmesi için mutlaka ama mutlaka bu isimlerin bilgisine başvurmak gerekiyordu. İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek'in bilgilerine başvurmadan yürütülecek bir soruşturmanın, açıkçası 'eksik kalacağını' düşünüyordum."
İyi işte, olay "düşündüğün" gibi gelişti....
Gazetecinin Perinçek'le igili şu sözlerini de okuyun:
"Çok özel bilgileri var çünkü. Mutlaka savcının bu bilgilere başvurması da gerekiyor. Perinçek'in kendisi zaman içerisinde bu çete faaliyetlerinin parçası haline gelmişse, elbette ki bunun hesabını verecek. Ama yoksa böyle bir şey, savcı serbest bırakır."
Bir gazeteci açısından ne kadar lüzümsuz, münasebetsiz açıklamalar bunlar...
"Peki acaba 'ilave tutuklamalar olabilir mi?' Elbette olabilir. Özellikle medya sektöründen çok sürpriz ve çok ünlü isimler gözaltına alınabilir. Aynı şekilde akademisyenler de olabilir. Veya bir başka yerden olabilir..."
Görüyorsunuz; "gazeteci" değil de sanki "operasyon"un her safhasına ilişkin istihbarata sahip bir yetkili konuşuyor.
Fehmi Koru’ya da suçlama
Bir de Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru’nun başına gelenler var. Bütün gözaltı sürecini önceden bildiğini iddia eden "kapatma yanlısı medya"da yayımlanan iddialara karşı Taha Kıvanç imzalı bir yazı ile şu yanıtı veriyor:
"Bir daha tekrarlıyorum: Ben hiçbir yerde ve hiç kimseye gözaltına alınmış veya alınacak birinin adını telaffuz etmedim. 'Gözaltına alınacağını söyledi' diye bana mal edilen olayla hiçbir ilgim yoktur. Aksini iddia eden müfteridir."
Simsar ve Yeni Şafak
Yeni Şafak gazetesi 24 Mart tarihinde yayımladığı bir haberle Aydın Doğan’ı da Simsar oparasyonuna dahil etti. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu eski başkanvekili Recep Ozan’ın Poaş ihtilafında "Aydın bey’e yüzde 10 verin halledelim" dediğini haberleştirdi. Yanıt Milliyet’ten geldi:
"Böyle bir görüşme hiç olmadığı halde Doğan grubu bu işe bulaştırılmak isteniyor."
Cumhuriyet ve BirGün
Cumhutiyet gazetesi 23 Mart tarihli basın değerlendirmesi haberinde "dini basın bildiğimiz gibi" kategorisiyle şu gazetelere yer veriyor: Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Taraf, Star, Milli Gazete, Star ve BirGün.
Bağımsız sosyalist gazete BirGün’ün Cumhuriyet için bu kategoride yer almasına neden olan şey tutuklamalar sonrasında attıkları "Yiyin birbirinizi" manşeti herhalde.
BirGün ertesi gün "Editörden" imzalı usturuplu bir özür yazısı yayımlayarak şöyle diyor:
"Eğer dünkü manşetimizde, haberin içinde hassasiyetle değindiğimiz bir duyarlılığımızı, bu iktaidardan pay alma, iktidarı tekeline alma kavgası sırasında 83 yaşındaki bir insanın, İlhan Selçuk’un gözaltına alınışındaki ve alınış tarzındaki gayri insaniliği yeterince hissettiremişsek özür dileriz. Ama BirGün, AKP neoliberalizmi ve şeriatçı totalitarizmi ile baskıcı rejim özlemcilerinin ve darbe komplocularının arasında, arasından bir üçüncü yol, üçüncü bir hat çizme uğraşı ve renlerin yanında olmayı sürdürürken, bu yola yarayan bütün gelişmelerden keyif almayı da sürdürecek."
Psikolojik harekat ve dezenformasyon
"Kapatma yanlısı medya" ile "AKP yanlısı medya". Medyada ki saflaşmaya yönelik birbirlerine verdikleri isimler böyle. Bir taraf, gözaltına alınanları "AKP iddianamesini önceden bilmekle"; diğeri AKP yanlısı medyada yer alan bazı isimleri "gözaltıları önceden bilmekle" suçluyor. Psikolojik harekat ya da bir başka adıyla dezenformasyon yarışı şimdilik bu eksende ilerliyor. Arada dürüst ve düzgün durmaya çalışan yazarların varlığına rağmen eksen bu!
Peki iktidar savaşının aslı? Türkiye’de ikide bir de uç veren derin devlet? Medyadaki yeni iktidar mücadelesi? Medyanın da hızla hukuk kurumları gibi bir güvenilirlik erozyonuna yakalanmış olması. Esas mesele bunlar değil mi?
Boşuna medya için toplumsal ve sınıfsal ilşkilerin bir yansıması ve yeniden üretme aracı nitelemesi yapılmıyor.
Medyayı izlemeye devam edelim. (MÇ/GG)