Gazetecilikte bir tabir vardır: Takvim gazeteciliği. Tarihin önemli dönüm noktaları ya da özel günlere dair habercilik yapmak.
Önümüzdeki haftada bu günlerden birini içinde barındırıyor: 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Bu günde engellilerle ilgili sayısız haber göreceğiz. Hatta bütün yıl boyunca görmediğimiz kadar haber göreceğiz. Sadece haber de değil, reklamlar, kampanyalar, sosyal mesajlar havada uçuşacak.
Büyük ihtimalle engellileri sadece seçim döneminde hatırlayan siyasetçiler tekrar hatırlayacak, yıl boyunca yaptıkları ayrımcılıklardan vazgeçip bir şeyler mırıldanacak. Bazıları utanmayacak, sözleriyle sağlamcılık yapacak, engellilere acıyacak.
İşte tüm bunlar 3 Aralık’ı engellilerin iğrendiği bir gün haline getiren unsurlardan bazıları. Eee, haksız da değiller. Tüm yıl boyunca türlü türlü ayrımcılığa uğra, sokaklarda erişilebilir şekilde yürüme hakkın kısıtlansın, istihdama katılama, eğitimde kitaba erişeme, alışveriş yapama, hayata tam ve eşit katılımın her an engelsin ama çıkıp yılın bir günü "Bugün senin günün" desinler.
Hangi gün? Bugün ne oldu? Evden çıktığında kaldırımlara araba park etmedi mi? Metroya bindiğinde ayrıcı peron sistemleri mi yapıldı? Okula erişilebilir kitaplar mı geldi? Alışveriş yaparken, kredi çekerken imzaları yok sayılmadı?
Bunların hepsi yapılmış olsa dahi, bir teşekkür borçları yokken, hiçbir şey yapılmamış, hayatın eşitsizliği devam ederken sırf ismi ‘Engelliler Günü’ diye yapılanların samimiyetine inanmamaları şaşırtıcı olmaz.
Medyaya rağmen
Biz yine de konumuza yani medyaya dönecek olursak, 3 Aralık özelinde tüm yıl boyunca medyada gördüğümüz haberlerin nasıl bir toplum yarattığını ele alabiliriz.
Türkiye medyasında engellilerin yıl boyunca yer almadığından bahsetmiştik. Yer aldıklarında ise ya mağdur ya da kahraman olarak görüyoruz. Mağdur ve kahraman ikilemine sıkışmış medya, engellileri mağdur olarak görünür kıldığında "zayıf", "bağımlı", "yardıma muhtaç" gösteriyor. Kahraman olarak ele aldığında ise "olağanüstü çaba" ile bir şeyleri başarmış, o çabası olmasa zaten yapamayacak kişiler olarak gösteriyor.
Engellilerle ilgili haberlere baktığımızda, ya "engeline rağmen" bir şeyler yapmış kişiler vardır. Engeline rağmen üniversite mezunu olmuş, engeline rağmen sporcu olmuş, engeline rağmen öğretmen, avukat, anne, baba olmuş insanlar.
Rağmen ile başladığımız her haberde engellilerin bir şeyleri yapamayacağı önyargısını yaygınlaştırıyoruz. Oysaki gazeteciliğin temeli olarak bizler asıl sorunlara odaklanmalıyız. Doğru sorular sormalıyız. Sistemdeki asıl sorun ne? Sorumlular kim? Çözüm ne? Engelli, haklarına neden erişemedi? Hayata tam ve eşit katılımı neden sağlanmadı?
Burada bir örnek vermek doğru olacaktır: Neredeyse her yıl medyada çıkan bir haber örneği. Görme engelli bir üniversite öğrencisi dört yıl boyunca annesinin ona kitap okumasıyla mezun olmuştur. Anneye üniversite fahri diploma verir ve manşetler fedakar anne ile dolar. Üniversitenin bir öğrencisine eşit hakları sağlayamamasını es geçersek, medyanın işlevini yerine getiremediğine değinebiliriz.
Yetişkin bir üniversite öğrencisinin neden annesinin desteğiyle okuldan mezun olduğunu sorgulamadan, erişilebilir kitaba neden ulaşamadığını sorgulamadan maalesef görevimizi yerine getirmiş olmuyoruz.
Medyada engellilerin temsili oldukça eksik. Çok uzatmadan, kısa bir şekilde 3 Aralık Dünya Engelliler Günü öncesinde medyanın nelere dikkat etmesi gerektiğinden bahsedelim. Öncelikle engellileri mağdur ya da kahraman olarak göstermekten vazgeçmeliyiz. Engellilerin hayata tam ve eşit katılımına dikkat çekmeli, bağımsız bireyler olduklarını vurgulamalıyız. Ajitatif dilden vazgeçmeliyiz. Sorumluları göstermeli, çözüm önerileri sunmalıyız. En önemlisi, sadece bir gün ya da bir hafta engellilerin haklarına haberlerimizde yer vermekten vazgeçip, tüm yıl boyunca seslerine yer vermeliyiz.
(AD)