Kast sisteminin kuralları ilk olarak Manu Kanunları’nda (Manu Smriti) M.Ö. 200 ve M.S. 200 yılları arasında yazılmıştır. Buna göre, birey, kast içindeki statüsüne doğuştan sahip olur.
Dalit; Sanskritçe bastırılmış, ezilmiş, mağdur anlamına gelir. Hindistan’da yaklaşık 3000 yıldan beri süren kast sisteminin (Brahmanlar, Kşatriyalar, Vaikyalar, Sudralar) değil içinde, sonunda bile yer alamayan Dalitler kastlar dışı olarak kabul edilmektedir. Dalitler yani “Dokunulmazlar” aynı zamanda Parya’lar (insanlığın en aşağı tabakasında yer alanlar) olarak da anılır.
Brahmanlar “saf” olarak bilinirlerken, deri işçileri, temizlikçiler, berberler, balıkçılar, çöpçüler yani elleriyle kirli işlerle uğraşan Dalitler de “kirli” olarak değerlendirilir. Bu fiziksel temizlik ve kirlilik ölçütü zaman içinde sosyal, politik, ekonomik ve eğitim ayrımcılık haline dönüşmüştür.
Dalitler, yüksek kastlardan insanların, kirlenecekleri inancıyla kendilerine dokunmamaları ya da onlarla yemek ve sularını paylaşmamaları, aynı tapınaklarda ibadet etmemeleri, kahvehanelerde ayrı fincanlar kullanmak zorunda bırakılmaları, yalnızca onlara gösterilen alanlarda yaşayabilmeleri, çocukların okullarda aynı sınıfta okumalarına izin verilse bile ayrı yerde oturtulmaları ve tüm pis işlerin sadece onlara yaptırılması türünden ayrımcılığa tabi tutuluyor.
Toplam nüfusun hiç de azımsanmayacak yüzde 16 gibi bir oranını oluştursalar da, özellikle fanatik Hindu örgütleri tarafından insanlık dışı davranışlara maruz kalıyorlar. Her ne kadar kast sistemi Hindistan’ın bağımsızlığından sonra kaldırılmış ve Dalitler’e karşı ayrımcılık yasa dışı olmuş olsa da, günümüzde ülkenin birçok kırsal bölgesinde hala uygulanmaktadır.
Araştırmalara göre en yüksek kastı oluşturan Brahmanlar medyada kilit noktaların yüzde 49’unu ellerinde bulundururken, Dalitler’de bu rakam ancak yüzde 4. Medya sahiplerinin üst-kasttan olduğu bir medya ortamında medya yöneticileri ve çalışanlarının da üst kasttan olmalarının normal olduğu kanısı yerleşmiş. Burada asıl sorun gazetecinin bir birey olarak değil, alt kast üyesi olarak algılanması.
Haber odaları ve basın kulüplerinde de marjinalize ediliyorlar. Aldıkları maaş ile yaşamlarını şehirde sürdürebilmeleri neredeyse imkânsız; zira ekonomik yönden güçsüz ve eğitim açısından geri kalmış ailelerinin de yükünü çekiyorlar. İş yerinde kabul görmeleri için çok daha fazla çalışmaları gerekiyor. Söyledikleri her şey ya hafife ya da alaya alınıyor. Bilgisayar, klima gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılıyorlar. Dalitler’in medyada temsil ediliş biçimleri de oldukça sorunlu. Yolsuzluk veya vahşet durumlarında haber konusu ediliyorlar. Özellikle de eğitim konularında -eğitim kurumlarının niceliksel ve niteliksel yetersizliği ile ilgili haberlerde- pozitif ayrımcılık yapılıyor. Dalitler; ihtilaf, cinayet, sinema, kriket ile ilgili haberlerde konu ediliyor, aksi takdirde yok sayılıyorlar.
2001 yılında basın özgürlüğünü geliştirmek için kurulan “The Hoot “ ürettiği güzel projelerle Hindistan’daki gazetecilerin mesleki pratiklerine ayna tutuyor. Aynı zamanda medya izleyicileri ile akademisyenleri gazetecilerle aynı platformda buluşturan Hoot medya etiği üzerine ciddi olarak kafa yoruyor.
Hoot, Dalit kastından gelen gazeteciler üzerine yürüttüğü bir projenin başına Yeni Delhi’de çalışan gazeteci Ajaz Ashraf’ı getirdi. Ashraf üç ay boyunca medya kuruluşlarında çalışan ve onunla görüşmeyi kabul eden –görüşmeyi geri çeviren veya gazeteciye geri dönmeyenler dışında- 21 gazeteci ile görüştü. Görüşme sonucuna göre;
“Ayrımcılık Hindu dilinde yayımlanan gazetelerde İngilizce gazetelere göre daha bariz olarak göze çarpıyor. Dalitler genelde kastlarını gizlemek için kullandıkları “belirsiz ve değişik” soyadları yüzünden üst kasttan gelen meslektaşlarının gereksiz sorularına maruz kalıyorlar. Kast kimliklerini açıkladıktan sonra 21 gazeteci ya aşağılanmış ya da işlerinde terfi alamamışlar. TV kanalında stajyer olarak çalışan Naveen Kumar Bairwa kastından geldiğini açıklayınca patronu onu kastının adıyla çağırmaya başlıyor veya ufak tefek hataları yüzünden onu her fırsatta cahillikle suçluyor. Sangh Priy Gautam, adlı gazeteci mesai arkadaşlarına Dalit kimliğini açıkladıktan hemen sonra, editörü kendisine Brahman olup olmadığını soran bir mesaj gönderiyor. Sangh da yanıt olarak “neden öğrenmek istiyorsunuz” deyince aldığı yanıt aynen şöyle: “Haryana’daki editör Brahman, onun için Brahman birisiyle çalışmak istiyor”. Agra’da çalışan gazeteci Ashok Das’ın çalıştığı gazetedeki Brahman gazetecilerin hiçbiri, Dalit kimliği yüzünden, onunla aynı odada oturmak istemiyor. Hyderabad’daki V6 haberin editörü Chanti Kranti Kiran’a işe başladıktan birkaç gün sonra hangi kasttan olduğu soruluyor ve Dalit olduğunu söyleyince patronu “biz seni Brahman kastından zannettiğimiz için işe aldık” yanıtını veriyor. Telugu Gazetesi’nin köşe yazarı Mallepalli Laxmaiah, üst kast toprak sahipleri tarafından amcası öldürülünce gazeteciliğe başlamaya karar verir. Lucknow’da muhabirlik yapan Santosh Valmiki, küçüklüğünden itibaren evlerde tuvalet temizliği yapan annesine refakat etmiş. Meslekteki 20 yıllık deneyimine rağmen onun yanında çalışan tüm muhabirler editörlüğe terfi etseler de o aynı konumda. Total TV’de yapımcı yardımcısı olarak çalışan Ved Prakash, öğretmenlik yaptığı Bihar köyünde Dalit kimliği yüzünden dövüldükten sonra gazeteci olmaya karar verenlerden”. |
29 Eylül 2006’da, Maharashtra eyaletinin Khairlanji köyünde, Dalit ailenin dört üyesi hunharca öldürüldü. Cinayetlerin nedeni, ailenin arazilerinin üzerinden yol geçmesine karşı çıkmasıydı. Saldırıyı siyasi açıdan güçlü olan Kunbi kastı üyeleri gerçekleştirdi.
Ailenin kadınları (anne ve kızı) Surekha ve Priyanka, öldürülmeden önce köyün orta yerinde soyularak şiddete maruz kaldı. Alınan ilk bilgilere göre, kadınlara tecavüz edildiği iddia edilse de sonradan yapılan soruşturmalar kadınların tecavüze uğramadıklarını ancak katliam sonrası doktorların ölüm raporlarını yanlış yazmaları için rüşvet aldıkları ve birçok yolsuzluğun döndüğüne dair suçlamalarda bulunuldu.
19 Kasım 2006’da, Mumbai’da cinayetleri protesto etmek için 4 bin Dalit toplandı. 23 Kasım’da göstericiler ve polis arasında çatışmalar baş gösterdi. Kurbanın ailesine para yardımı (600 bin Rupi), iş ve ev olanakları sunuldu. Maharasthra eyaleti başbakanı, ekstradan maddi yardım yapılacağına söz verdi. 2008’de Khairlanji Mahkemesi, davada ölümlerden sekiz kişiyi suçlu buldu; altısına ölüm cezası, ikisine de müebbet hapis cezası verildi. Ancak 2010 yılında, sanıkların cezaları hafifletilerek, Yüksek Mahkeme tarafından 25 yıl hapse çevrildi.
Hint medyası, Dalitler “Nagpur isyanını” çıkarana kadar, olayları gündeme taşımadı. O zaman da medya, Dalitler’in saldırganlıkları üzerinde yoğunlaşıp, onları alışıldık “kalıp yargılar” içinde sunarak, neredeyse katliamı sıradan bir “adli vaka” olarak vermeyi yeğledi. Hatta, olayın ayrıntılarını -kız kardeşiyle ile ilişkiye girmeyi reddeden, biri âmâ olan iki erkek kardeşin cinsel organlarının kesilmesi, kızın cinsel organına yabancı maddeler sokulması, ölü bedenlerinin gölete atılması- görmezden gelen medya, ne olaydan canlı kurtulan tek kişi olan baba Bhaiyyalal Bhotmange’a, ne de akrabaların, yerel polisin ve Dalit entelektüellerin görüşlerine yer verdi.
Ancak olay, bir ay sonra The Times of India ve Indian Express’in Mumbai baskısında yer alabildi. The Times of India, bir yandan basını olayı görmezden gelmekle suçlarken, diğer yandan, annenin, kendi kuzeni olan polis Patil ile ilişkisi yüzünden köy halkının duyduğu “haklı” öfke üzerine defalarca vurgu yapmayı ihmal etmedi. Arazi tartışmaları, polise saldırı, saldırganlar hakkında ailenin verdiği ifadeler gibi konular, soruşturma sonuçları açıklanıncaya kadar medyada yer almadı. İlk kez Indian Express gazetesi haberlerden bahsettiyse de, diğer gazeteler gibi, haber kaynağı olarak polisin beyanlarını baz alarak; katliamdan çok, Dalitler’in protestolarından kaynaklanan şiddet olaylarına yer vermeyi tercih etti.
Gazetecilerin, “Dalit” kimliği yüzünden uğradığı, kendilerine özgü bir “ayrımcılık hikayesi” var. Ancak tüm yaşadıklarına rağmen, son 20 yıl içerisinde toplumda “Dalit kimlik”lerine dair farkındalığın arttığını ve özgüvenleri konusunda bir iyileşmenin olduğunu vurguluyorlar. Özeleştiri yapan bir Brahman gazeteci, aslında durumu tüm açıklığıyla özetliyor: “Kendi kapalı dünyamızda biz bize yaşarken, Dalit’leri nasıl dışladığımızın farkına varamıyoruz; hatta bu tür araştırma sonuçları ortaya çıkıncaya kadar da inkâr yolunu tercih ediyoruz galiba”.
Sonuçta Dalitler “personae non gratae” (istenmeyen insanlar) olmaya devam ediyor; kast sistemi kökünden kazınmadığı müddetçe de öyle devam edeceğe benziyor… (Yİ/ÇT)