İçerik analizi yönteminin kullanıldığı araştırmada sonuçlar, Prof. Dr. Bir'in yazısında da vurgu aldığı gibi "hiç kimsenin sırtını dönüp gidemeyeceği" kadar vahim.
Partilerin televizyon kanallarında haber olma sayısı ve partilere ayrılan süre açısından çok ciddi bir dengesizlik var. Diğer taraftan kanallara göre parti ağırlıklarını gösteren tablo incelendiğinde ise her bir kanalın kimi parti(lere) çok açık destek verdiği, kimi partileri ise bunun aksine tümüyle konu dışı bıraktığı/ekran dışı bıraktığı görülüyor.2
"Tarafsızlık" nosyonu artık kabul görmüyor
Dil felsefesindeki yeni gelişmelerle, dil cam gibi nötr-şeffaf bir araç olarak tanımlanmadığından, medya kuruluşlarının sıklıkla ardına sığındığı ve ideolojik duruşlarını ört-bas etmek amacıyla kullandıkları "tarafsızlık" nosyonu, artık kabul görmeyen bir yaklaşım.
İletişim çalışmalarında medyanın "tarafsız" olamayacağı kabul gören bir yaklaşım. Medya kuruluşlarından beklenen "üçüncü göz" olabilme yani olayın ya da konunun taraflarına eşit uzaklıkta kalabilmedir.
Konumuz ve medya etiği açısından ne söylemeye çalıştığımızı açmaya çalışırsak, her bir siyasi partiye eşit temsil hakkını vermek ve bu temsilde de bazı partileri olumlu bağlama yerleştirerek "Biz"den olan"iyi çocuklar", bazılarını da olumsuz bir bağlamda "Öteki" yani "kötü çocuklar" olarak tanımlamamak.
Herkese eşit mesafe
Seçim öncesi çoğunluğu aynı zamanda birer seçmen de olan izleyicileri siyasi partiler hakkında her birine aynı mesafede kalarak bilgilendirmek ve seçim hakkını da halka bırakmak. Oysa, Türk basınında gözlemlenilen tavır bunun tam tersi yönde.
Siyasi parti haberlerine ya da siyasete toplam 3 saat 4 dakika ile en fazla yer verdiği görülen Kanal 7, Siyasal İslam'a yakın duran bir TV kanalı. Bu duruşu haberlerine de hayli dengesiz bir şekilde yansıyor ve Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) ayrılan yüzde 60'lık bir oranda bu durum netleşiyor.
Bunu 11 ile Anavatan Partisi (ANAP), 10 ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 9 ile Doğru Yol Partisi (DYP), 5 ile Demokratik Sol Parti (DSP), 2 ile Saadet Partisi (SP), 1 ile Genç Parti (GP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) takip ediyor. Yeni Türkiye Partisi (YTP) ve Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) hakkında hiç haber verilmiyor.
Star'ın "iyi çocuğu" ve görmezden gelinenler
Genç Parti ise parti ise lideri Cem Uzan pek çok televizyon kanalına sahip olduğu "iyi çocuklar" olarak tanımlanma olanağına tüm partilerden çok daha fazla sahip. Bu nedenle de Uzan'ın sahipliğindeki Star ve Star Max'da yüzde 63 gibi bir oranla temsil edilirken, ciddi rakip olarak görülen CHP yine aynı kanallarda ancak 4 ve 5 gibi bir dilimle yer alabiliyor; MHP 2 ve DYP 3'lük bir dilime sıkıştırılıyor. SP ve BTP ise hiç yer almıyor.
19 dakika ile siyasi parti haberlerine en az vakit ayıran TRT1 ise en fazla ANAP'a yer verirken, daha sonra DYP ve DSP takip ediyor. GP ve BTP ise TRT1'de haber yapılmayan partiler.
Araştırma sonuçlarında Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), İşçi Partisi (İP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), ve Demokratik Halk Partisi (DEHAP) ise en az haber yapılan, başka bir anlatımla en fazla ihmal edilen partiler.
Eşit mesafede "kalınamaz"
Türkiye'de yayıncılık politikasının çerçevesinin net tanımlanmaması, pek çok boşluk içermesi, frekans dağılımı ve medya sahipliğinde tekelleşmenin önünün yeterince kapatılamaması ülkede çok ciddi sorunlar yaşanmasına, anti-demokratik bir yayın politikasının gelişmesine yol açıyor.
Haberler ve diğer medya programları editoryal bağımsızlığın çok uzağında izleyicilerin/okuyucuların çözemeyeceği medya-siyaset-ekonomi üçgeninde belirlenmektedir.
Prof. Dr. Bir'in yayınladığı bu sonuçlar ise medya patronu-siyasetçi-devlet kaynaklarının kullanımı üçgeninde çıkar çatışmaları ve(ya) dayanışmaları doğrultusunda şekillenen medya politikasının somut göstergeleri.
Olsaı sahipler ve medya patronları
Böylesi bir yapılanmada elbette siyasi partilere eşit mesafede "kalınamaz" (!) İktidarın olası sahipleri ile medya patronunun iyi ilişkiler kurması gerekir ki devlet kaynaklarından mahrum kalınmasın.
Artık çığırından çıkan medyanın magazin anlayışı ve MİT'in medya yöneticilerine brifing verme gereği hissetmesi3, Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazete ve televizyon kanallarında Erdoğan'ın Bozüyük'te ekonomik sıkıntıdaki iş adamlarıyla görüşmesinin çok büyük gürültü koparması, hâlâ işbaşındaki meclisin medya düzenlemesinde eşit ve özgürlükçü bir yapılanmaya gitmemekte ısrar etmesi gerçekte aynı zincirin halkaları; her biri diğeriyle organik bağ içinde ülkenin kısır döngüsünü hep yeniden üreten yapılanmanın birer parçası.
İşte bunun içindir ki asla yan yana gelmeyecekmiş gibi duran dinsel, liberal, sol figürler CHP çatısında birleşip iktidarın güçlü bir adayı olabiliyor. Yolsuzluk dosyaları hayli kabarık, hiçbir siyaset deneyimi olmayan ve devlet kaynaklarından çok ayrıcalıklı bir şekilde faydalanmış ve daha fazlasına talip Uzan bir başka güçlü aday konumuna yükselebiliyor.
Adil bir medya düzenlemesi
Kimi resmi kurumların ortaya çıkıp-gelişmesinde önemli katkılarının olduğu AKP ise tüm irrasyonel söylemine ve üzerindeki tüm resmi denetim çabalarına karşın iktidarın en güçlü adayı olarak görünüyor.
Demokrasi karşıtları ve eşitsizlikten beslenenler şimdilik amaçlarına ulaşmış görünüyor. Ancak Türkiye'nin çözümsüzlüğe mahkum olmadığı aksine ülkeyi kurtaracak önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olduğu ve bunları da harekete geçirebilecek potansiyeli olan bir ülke olduğu inancına sahip olanlardanım.
Şu anki irrasyonelliğin eşitlik ve özgürlük için atılacak adımlarla elbette yenilebilir. Adil bir medya düzenlemesi de neden ilk adım olmasın...
1 Hürriyet, 20 Ekim 2002, s.13
2 Kuşkusuz partilerin ne kadar ve hangi sürelerde haber olduğu kadar nasıl haberleştirildiği ya da nasıl bir bağlama yerleştirilerek verildiği de çok önemli bir başka nokta. AKP'nin en fazla haber yapılan ve doğal olarakta en fazla süre ayrılan parti olması tüm TV kanallarının o partiye destek verdiği anlamına gelmez. Araştırmada da belirtildiği gibi "Tayyip Erdoğan'la ilgili YSK kararının yorumlandığı hafta olduğu" için AKP'ye ayrılan süre en fazla olarak olmaktadır. Bireysel gözlemlerimizi de göz önünde bulundurarak söylersek YSK kararını "demokrasi ayıbı" olarak nitelendirmelerin yanı sıra pek çok gazeteci de resmi söylemi onaylayan bir tavır takındı. Ayrıca, özellikle Aydın Doğan grubunun Tayyip Erdoğan'ı yıpratma amaçlı yayınlarını da unutmamak gerekir.
3 Bu pespayi yayıncılık politikasının ortaya çıkması ve yaygınlaşmasında MİT'in geçmişteki ciddi katkıları göz ardı edilemez ancak konuyu dağıtmamak için detayına giremiyoruz.