Resme, müziğe, sinemaya, edebiyata “ölü bedenlerin” bu derece konu olması, hele ki mevzubahis olan bir kadın cesediyse ona istediğimiz elbiseyi hem üreten hem tüketen olarak yüklemekteki özgürlüğümüzden kaynaklanıyor.
Çoğu zaman “ne kadar da güzeldi, ah o güzelliği başına bela oldu” klişesiyle nekrofili yakınlarında seyredecek baş döndürücü bir hayranlığa dönüşüveren bu halin, kadın bedeninin cansızken, canlıyken olduğundan çok daha cazip bir malzemeye dönüşüyor olmasının ve zaten kurmaca olan sanatın iştahını kabartmasının ardında melodram örmenin kolaylığı da yatıyor.
Peki aynı cazibeye bir gazeteci kapılırsa ne olur?
Giydirilen elbise gerçeğe bürünür.
“Maktulün bir femme fatale olarak portresi” başlıklı yazısında Nihal Bengisu Karaca özetle geçen hafta erkekler tarafından öldürülen iki kadının hikayesinden ve "güzelliklerinin başlarına bela olduğundan" bahsediyor.
Oysaki yine aynı gazetelerin üçüncü sayfaları bize o hafta sekiz kadının daha erkeklerce öldürüldüğünü söylüyor.
Erkekler bir haftada 10 kadın öldürdüyse ayda ne yapar yılda ne yapar? Hesaplayamıyorum. Kerrat cetvelim iyi olmadığından değil, dehşete kapıldığımdan.
Yani tablo Karaca’nın değindiğinden çok daha karanlık.
Bahsidiğer güzellik konusuna gelince, çirkin, yaşlı, köylü, kenti, zengin, yoksul fark etmiyor. Kadınlar gerçekten kadın oldukları için öldürülüyorlar.
Kadın katliamı öyle gerçek ki, polisiye romanlarda anlatılan tekniklerin hiç biri işe yaramıyor neden öldürüldüklerini bulmak için.
Kocası kadını öldürür. Öldürmeden önce ne olmuştur? Kadın günde iki kez banyo yapmaktadır. Sevgilisi kadını öldürür? Öldürmeden önce ne yaşanmıştır? Kadın beyaz pantolon giymiştir, kadın ayrılmak istemiştir, kadın sevişmek istememiştir, kadının cep telefonuna mesaj gelmiştir, kadın çalışmak istemiştir, kadın chat yapmıştır…
Bu liste uzayıp gidiyor. Bence hikayenin nasıl başladığı değil nasıl sonlandığı önemli.
“Öldüren ne kadar ceza almıştır?” belki de iyi bir çıkış noktası. Kadın katliamına nokta koymak için yani. Zira bu ülkede ne Pippa Bacca’nın ne Ayşe Yılbaş’ın cinayet davaları sonlanabiliyor.
Karaca’nın yazısında önemsemeye değer olan ama altını da tam olarak çizmediği “mağdur portreleri” konusunu hem Habertürk’ün Karaca’nın yazısına müteakip başlattığı çeşitli çevrelerin kanaat önderlerinden alınan görüşlere “Her cazibesi olan güzel kadın öldürülür mü?” diye sorarak yer verdiği sayfası hem de aynı gün gazetenin yayın yönetmeni Fatih Altaylı’nın “Hakim görüş doğru olmak zorunda mı?" başlıklı köşesi olmaksızın değerlendirmeyiz.
Konuyu bilmeyenler için özetlemek gerekirse Habertürk polemik köşesinde güzel, parantez içinde şuh kadınların öldürülmelerinin ardında bir şey olup olmadığını arıyor.
Gözlük gözündeyken gözlük aramak gibi değil mi?
Facebook’unuzdaki fotoğrafları bir düşünün. Yarın öbür gün başınıza kötü bir şey gelse, 3. sayfa haberlerine konu olacak bir mağduriyet yaşasanız, o fotoğraflarla resmedileceksiniz.
Belki ofisteki yılbaşı kutlamalarında çekilen o kırmızı, mini elbisenizle…Belki doğumgününüzde çekilen önünüzdeki içki kadehlerinin olduğu o fotoğrafla. Hani hafif çakırkeyf olmuş, kayık bakan gözlerinizle. Belki de geçen yaz çıktığınız tatil fotoğraflarıyla… Hani arkadaşlarınıza havuzdan çıkan Banu Alkan, denizden çıkan Bo Derek taklidi yaptığınız fotoğraflarınız…
Kim bilebilir? Karaca’nın hafiften dokundurduğu bu fotoğraflama hangi gazetecilik etiğine sığabilir ki?
Yani burada problem olan, en temel insan hakkı olan yaşama kast, tecavüz, şiddet haberlerini kurgulamakta.
Fotoğrafın çerçevesini de “Kıskanç koca” “aşık sevgili”, “çılgına dönen ağabey”, “gururuna yediremeyen baba” gibi şiddeti meşrulaştıran, buram buram erkeklik kokan dil oluşturuyor.
Üstelik maktulün, mağdurun hangi sokakta yaşadığı, ne iş yaptığı vs. nin peşine düşülürken failin akıbeti gazeteciyi ilgilendirmiyor.
Zaten her şeyin başında olduğu gibi gazetelerin başında da erkekler, erkek kafalar var ve onlar yine erkeklere hizmet için 3. sayfayı pornografik malzemeye dönüştürüp şiirsel cinayetler kurguluyorlar.
Bir satılırken naylon poşete koyulmaları eksik olan bu sayfalar sadece pornografiye değil cinayetlerin, kadın katliamlarının da meşrulaşmasına tartışmasız katkı sağlıyor.
Yargı bu haberlerden muaf mı? Öyle olsaydı "haksız tahrik" der de cezada indirime gider miydi hep?
Daha önce kadın hareketinin Gülay Göktürk’e ve ondan önce Eren Keskin’e ettiği hakaret nedeniyle protesto ettiği Fatih Altaylı, yazısında “Yazı işlerinde Karaca’nın yazısını tartıştık. Ama katılmasak da hakim görüşü yansıttığı için yayınlamakta gazetecilik açısından beis görmedik”e getiriyor lafı….
Pardon? Kimin hakim görüşü? Medyanın görüşü olmasın sakın. Nüfusun yarısı kadınken bari ne kadar gerçekçi bu görüş?
Ve nasıl “katılmasanız” da? Yani şimdi bu cinayet, tecavüz, şiddet haberlerini faili görmezden gelerek, şiddeti pekiştirerek, kimliği deşifre ederek, "çekici, güzel" fotoğraflarını boy boy basarak yapan siz, nasıl olur da "katılmasak da hakim görüş" dersiniz?
Yarın, yarın değilse de muhakkak öbür gün açacağınız gazetenin 3. sayfasında başı kesilip vücudu çuvala sokulup çöp konteynırına atılan, domuz bağıyla bağlanıp çukura atılan yani özetle kurgulanarak öldürülen kadınların cesetlerinin peşinde koşturan ve hikayeleri yeniden kurgulayan haberler göreceğiz. Eminim çünkü dün gördüm. Ondan önce de defaten görmüştüm. Bugün Mart’ın 24’ü. 1 Mart'tan bugüne 20'yi aşkın kadın öldürüldü.
Bu sabahsa gazetelerde 14 yaşında tecavüze uğrayan bir çocuğun yüzü, gözü mozaiklenmeden kimliğinin deşifre edildiği haberleri okuyarak uyandık.
Foto-roman yapıp mağduru yeniden mağdur etmek, ölmüş yakınlarını üzmek, şiddet gören kadına göz dağı vermek, üzerine "kadının güzelliği başına beladır" yargısını "hakim görüşü yansıtmakta sorun yok" diye savunmaktan çok ötede olmalıdır bence gazetecilik...
Hak ihlallerini, kadın katlini, şiddeti, tacizi, tecavüzü engellemek adına "caydırıcılık" dinamiğini harekete geçmek için yargı, Adli Tıp sürecini de takip edecek, mağdura yol gösterecek, onu deşifre etmektense saklayıp koruyacak haberler yapmayı kapsamalıdır. (EZÖ)
* bianet'in tuttuğu kadına şiddet, taciz, tecavüz çetelesini görmek için tıklayınız.