26 Ekim ise ülkemizde “onuncu” kez gerçekleştirilen “ulusal” hasta hakları günüydü.
25 Ekimde Bilgi Üniversitesi'nde TESEV’in düzenlediği “Medya: Gerçeğin Peşinde?” başlığıyla yapılan konferansın izlediğim bölümlerinde herkesle birlikte ben de aynı soruyu sorup durdum kendi kendime: “Medya gerçeğin peşinde mi?"
Bunun yanıtını ararken, önceki hafta “Engelsiz Medya Buluşması”nda yapılan saptamalar sürekli aklımdaydı. Konferansta medyanın “politik” olaylarda “tarafsız” olamayacağı kabul gördü. Medya içeriğinden manşetine, fotoğrafından yorumuna kadar hep kendi safındakilerin duygu ve düşüncelerini yansıtıyor. Ama ya sağlık gibi “ortak” sorunlarımızda, birlikte yaşadıklarımızla ilgili olarak da neden toplumun, halkın tarafında olamıyor medya?
* * *
Bunun somut yanıtını “26 Ekim Hasta Hakları Günü”nde bir daha verdim:
Türkiye’de “Hasta Hakları” konusunda ilk kurulan örgütlenme olan HAYAD’ın ve “Sağlık Hakkı” konusunda gerçekleşen ilk örgütlenme olan “Sağlık Hakkı Hareketi Derneği”nin bu güne dair açıklamaları neredeyse hiçbir medya kuruluşunda kendisine yer bulamadı. Oysa o açıklamalarda, sağlık alanında yapılanlara ve yapılmayanlara, eksiklere ve yanlışlara, haksızlıklara ve mağduriyetlere değiniliyordu.
HAYAD açıklamasında “bugün içinde bulunduğumuz olumsuz koşullar, bu hakların da varolmasını sağlamak bir yana kullanılmasını engellemektedir. Kamunun sağlık hizmeti alanından giderek daha fazla çekilmesi, daha az kaynak ayrılması, yalnız hizmet sunumunda değil, denetim açısından da üzerine düsen görevleri yerine getirmemesi, özel hizmet ve finans kuruluşlarının daha fazla oranda bu alanda faaliyet göstermesinin teşvik edilerek sağlık hizmetinin bir hak olmaktan çıkarılıp alınıp satılan bir ürün haline dönüştürülmesi olumsuzlukların basında gelen durumlardır” diyordu.
Sağlık Hakkı Hareketi Derneği ise yanındaki üç örgütlenmeyle birlikte kaleme aldıkları açıklamalarında da “Sağlıksızlığımızla baş başa ve yalnız durumdayız. Oysa bizler hâlâ insanız! İnsanlar haklarıyla vardır. Hakları olmadığında da, ya da haklarının gereği yerine getirilmediğinde de gelişmiş, uygar bir toplumdan, insanca bir toplumsal düzenden söz edilemez. Sağlık hizmetleri bir toplumun gelişmişlik düzeyini gösterir. Dünyanın en büyük 17’nci ekonomisine sahip bir ülkenin insanları olarak ülkemizdeki sağlık hizmeti düzeyinin bize yakışmadığını vurguluyor ve başta hükümet olmak üzere tüm ilgili kesimlere sesleniyoruz: Etkin, nitelikli, parasız ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti hepimizin hakkıdır. Sağlık hakkımızın ve hasta haklarının gerekleri yerine getirilmelidir!” talebinde bulunuyordu.
* * *
Bu saptamalar doğru ve dile getirilen talepler yerinde olduğu halde medya bunları duyurmuyorsa, o zaman medyanın bunları yapanların yanında olduğunu söylemek pek de haksız bir saptama olmamalı.
Kanımca medya bir kez daha tarafını gözden geçirmeli ve yeniden “halkın yanında ve safında” olmalıdır.
“Medya” gerçeklere ve doğrulara, halkın somut taleplerine gözünü kapatır ya da sırtını dönerse, bu “halk ve toplum” kuşkusuz kendine “yeni mecra”lar bulacaktır. Ama medya varolmak için gereksindiği okuru ve izleyiciyi nasıl bulur, onu düşünmeleri gerekir.
O zaman “medya iktidarın neresinde” sorusunu sormakta büyük yarar var bence. Herkes için.(MS/EÜ)