Medya alanındaki kanaat önderlerinin sekiz saatlik fikir alışverişleri genç gazetecilere barış ve sempatinin yol haritasını çizdi.
Çanakkale Olay gazetesi ile Elazığ Karakoçan gazeteleri kardeş olup, Türkiye'ye özlenen Barışa ilk adımı attılar. BİA habercisi Erol Önderoğlu olayı "dostluk buluşması" olarak niteleyip kutladı
Basın Enstitüsü Derneği Başkanı Ferai Tınç bu toplantının kuruluşlar ve devletten yardım almadan gerçekleştirdiklerini, katılımcıların masraflarını kendilerinin karşıladıkları söyleyerek başımızı dik tuttu.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı "İnsan Hakları ihlalleri zamanında görmezlikten gelinmesiydi. Şimdi mezarlar açılmış olmayacaktı" dedi.
Prof. Haluk Şahin "Buraya öğrenmeye ve dinlemeye geldik. Empati yapmaya gelmekten kıvançlıyım" dedi ve sistematik çarpıtmalardan yakındı.
Yazar Şeyhmus Diken "yaygın medya çarpıtarak yönlendiren aynadır" diyerek özetle şu konulara değindi:
"Yaygın medyayı kategorize eden iki temel özellikten biri; kişiler üzerinden yürütülen tetikçiliktir. Örnek: Krovat, Kerkürt v.b. gibi. Diğeri ise genel anlamdaki provokatif dil'dir. Terör, terörist, bebek katili gibi.
"Muhalif medyada objektif ölçütlere göre davrananlar bir tarafa bırakmak kaydıyla, 'sol'culuğa rağmen hala Kemalist milliyetçilikle yüzleşilmediği ittihatçı ve Jön Türk geleneğin sürdüğü aşikârdır."
Uzman gazeteci Ragıp Duran: "Negatif barış dönemindeyiz. Barış faaliyetleri karşısında siyasal ve medyatik duvarlar var" dedi.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Dr. Şengül Özerkan Barış Gazeteciliği örgütlenmesine gidilmesini önerdi; Cengiz Çandar'ın bir yazısında 145 savaş sözcüğü kullandığını göstererek kınadı.
Çalıştayın en anlamlı etkinliğini öğle yemeği sırasında aç kalma bahasına hazırladığı bildiriyi okuyan, Güneydoğu'yu her an soluyan sivil toplum emekçisi Ruşen Çakır yaparak özetle şunları söyledi:
"25 yıldır 365 günün her anında Güneydoğu'yu gözlemlemişimdir. Türkiye'de 2 farklı kamuoyu var; Kürt olan ve Kürt olmayan. Habur'da hükümet beceriksizdi. Açılımda Türk medyasında önemli bir sorun var. Medya Kürt olmayan bir çizgidedir. Kürtlerin kaygıları ve haysiyetlerini dikkate almak lazımdır.
"Son Siirt ve Manisa olaylarında medya sorunu derinleştirmeyebilirdi. Şehirlere mal etmek yanlıştır.ç"
Çalıştaydan diğer sözler de şöyleydi.
Doç.Dr. Aslı Tunç: "Kendini kurbanlaştıranlarla empati kurmak zordur."
Milliyet yazarı Kadri Gürsel: "Empati sorununda medyanın büyük günahı var. Kürt sorunu bir gecede çözülür."
Deniz Tufan: "Basında vicdan sorunu var."
Raif Türk: "Medya çok acımasızdır."
Cumhur Kılıççıoğlu: "Tokalaşmak için uzanan eli sıkmayanlar hoşgörü, sempati ve empati yapamazlar. Siirt'te herkesi yaralayan çirkin olayların suçlusu her kademedeki ihmalkâr yöneticilerdir."
Önerilerimi yazıyorum
"Sabah saat 05:00'te Siirt'ten yola koyuldum. Sümerpark'ın Resepsiyon salonunun duvarlarını Mücadele'yle süsledim. Salondaki 100'e yakın gazete ustasını mesleğimin kanaat önderi, yol göstericisi olarak hasret ve sevgiyle kucakladım. Programda panelist olarak gönüllü rol alan aziz dostlarımla eski günlerimi ihya etmeme TV 8'deki dersleriyle hocalığımı yapan Prof. Haluk Şahin müsaade etmedi. Milliyet'teki yazıları ve TV programlarında can kulağıyla okuyup dinlediğim Kadri Gürsel de otoritesini bu garibana göstererek sözlerini boğazına düğümledi. Üstelik tanınan süre 2 dakikaydı.
Oysa vaktim çok dardı. Çünkü son minibüs saat 17:00'de hareket edecekti. Bu yüzden çalıştayın son panelistleri çok sevdiğim Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanım Ahmet Abakay, BİA eğitimlerindeki öğretmenim Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesinden Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan, İslam Cupi'nin yerini dolduran Spor Yazarı Ahmet Çakar, yılların dostu NTV'nin belkemiği, Vatan yazarı Ruşen Çakır, Habertürk'ün yaratıcılarından Doğan Satmış ile Taşkonak'ta yakılan 13 köylünün akıbetini soruşturan Barış Komitesindeki yoldaşım Altan Tan'ı dinleyememenin büyük üzüntüsünü Kadri Gürsel'in özür dileyen beyefendiliği bile dindirememişti.
Ancak salondan ayrılırken, Basın Enstitüsünün bütün davalarımda arka çıkan örnek başkanı Ferai Tınç'ın müşfik sesi yetişti: "Önerilerini dinledim. Bunları bana yaz" dedi.
Hemen kısaca özetliyorum:
1-Devletin dâhli olmadan Basın Enstitüsü 3.Basın Kurultayı düzenlensin.
2-Özellikle taşradaki gazetecileri savunmak için uzman hukuk büroları hizmet vermelidir.
3-İletişim Fakültesi öğrencilerinden oluşan 3'er kişilik ekipler 81 ildeki gazetelerin durumlarını, sorunlarını ve hatalarını saptasın.
4-Resmi gazeteciliğin önlenmesi için mesleki çareler bulunmalıdır.
5-Basın-Yayın Genel Müdürlüğü memur zihniyetinden kurtarılmalıdır.
6-Basın İlan Kurumu taşrada vasıflı denetimi için gezici kontrol kurulları oluşturmalıdır.
7-Gazetelere ilan desteği yerine abone desteği verilmelidir.
8-Günlük olmayan gazete ve dergilere de ayakta kalmak için kültür hizmetlerini sürdürmeleri için yeni kaynaklar aranmalı ve formüller bulunmalıdır.
9-Harf devriminde olduğu gibi, dil konusunda da gazetelerin bir bölümü Kürtçe hazırlanmalıdır.
Ve mutlu son...
Bu telaş ve heyecanla Diyarbakır ilçeler garajına telaşla koşarken karşıdan Valinin forsunu taşıyan araba GGC'nin yoluna girmişti. İçinde eski Siirt Valisi ve şimdi İstanbul'a Vali olacağı beklenen Hüseyin Avni Mutlu olabilirdi. O da beni görmüş olacak ki hemen durdu ve dışarı çıktı. Ben ona İstanbul'daki Siirt'lilere selamlarımızı götürmesini isterken, O'da Siirt'e eksilmeyen sevgilerini yolluyordu.
Yürekten başarı dilekleriyle... (CK/TK)
* Cumhur Kılıççıoğlu, Siirt'te Mücadele gazetesi.