Katılımcılar ise şu isimlerden oluşuyordu: Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Doç. Dr. Doğan Tılıç, yazar Umur Talu, Maltepe Üniversitesi öğretim görevlisi Atilla Özsever. Raportör Bianet'ten Erol Önderoğlu'ydu.
Konuşmacılar, haklı olarak gazetecilerin örgütsüzlüğü sorununu öne çıkaran bir sunum yaptılar. Gazetecilerin, haklarına, sorumluluklarına sahip çıkamadıklarını, mesleğin yozlaştığını belirttiler.
Umur Talu, üniversitelerin ve gazetelerin otoriter bir kurumlaşma içinde olduklarına dikkat çekti. Doğan Tılıç, gazetecilerin sınıf bilinciyle hareket etmediklerini söyledi.
Herkesin üzerinde birleştiği noktalardan birisi de konferansa katılımın az olmasıydı. Üniversitenin iletişim fakültesi öğrencileri bile oturumlarda yok denecek kadar azdı.
Konuşmaların ardından Zafer Atay'ın yönettiği tartışmalar yapıldı. Söz alan katılımcılardan Mehmet Demir, muhabirlerin çeşitli olaylarda, olaylara nasıl yabancılaştıklarına ilişkin çarpıcı örnekler verdi. Nazım Alpman, Abdi İpekçi'nin yaşadığı ilginç bir örneği aktardı:
Abdi İpekçi, gazetenin yöneticisi olarak çeşitli görüşmelere ve yemeklere gittiğinde parayı cebinden ödediği için gazeteye borçlanmak zorunda kalmıştı. Bu onun üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştu. O dönemde gazetenin idare müdürü Nurettin Demirkol'a bu sıkıntısını aktardığında şöyle bir çözüm önerisiyle karşılaşmış ve kabul etmişti: Abdi İpekçi borçlarının karşılığı olarak kullandığı arabasını gazeteye satacaktı. Gazete satın aldığı bu arabayı ona makam arabası olarak tahsis edecekti. 1979 yılında içinde vurularak öldürüldüğü BMW işte bu arabaydı. Araba kendisinin değildi. O dönemde Türkiye'nin en önemli gazetelerinden birisinin en tepesindeki gazeteci işte bu koşullarda yaşıyordu. Türkiye'nin en etkin gazetecisinin makam arabası, makam şoförü ve koruması da yoktu. Nereden nereye geldiğimizi belki de en güzel bu örnek açıklayabilirdi.
Muhabirlere yöneltilen eleştiriler üzerine Göksel Özköylü söz aldı ve muhabirlerin içinde yaşadığı sıkıntıları dile getirdi. Gazetecilerin örgütsüz olduğu bir gerçekti, ancak bu örgütsüzlüğün nedeni yalnızca çalışanlar mıydı? Örgütlerin, bu konuda fikir sahibi olan etkili gazetecilerin hiç mi günahı yoktu? Belki de artık eski usullerle örgütlenmek ve haklara sahip çıkmak da mümkün değildi. Yöntemleri gözden geçirmek söz konusu olamaz mıydı?
Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Esra Arsan, medyada demokratikleşmenin önemini vurguladı. Ayrıca medya çalışanlarının durumlarını açıklayabilecek araştırmaların yeteri kadar yapılmadığını belirtti.
İki günlük İkinci Gazeteciler Konferansı 50 yıl sonra da olsa, önemli bir başlangıç olarak da kabul edilebilir. Medyanın birçok sorunu enine boyuna konuşuldu, tartışıldı. Yeni tartışma ve araştırmalar için yeni düşünceler geliştirildi.
Unutmayalım ki Türkiye ''düşük yoğunluklu'' bir savaştan geçti. 15 yıl boyunca gazetecilik mesleği savaş koşullarında ağır yara aldı. Gerçekleri yazmak, devletin belirlediği sınırların dışında habercilik yapmak için birçok tehlikeyi göze almak gerekti.
Birçok meslektaşımız ölüm tehditleri altında gazetecilik yaptı. Birçok meslektaşımızı faili meçhul cinayetlerde yitirdik. Bu konuda en büyük acıyı ise muhabirler çektiler. Onlar gerçeği, yalnızca gerçeği yazmaları için değil, muktedirlerin istediğini yazmak için yönlendirildiler. Haklarını savunamadılar, düşüncelerini ifade etmeleri mümkün olmadı. Sendikalaşmaları yasaklandı.
Böyle bir dönemi geride bırakırken yanı başımızda yeni bir savaşın tanığı haline geldik. Yanı başımızda büyük bir acı yaşanıyor. Bu acının en yakın tanıklarından birisi yine gazeteciler. Orada da gazeteciler yaşamlarını yitiriyorlar.
İkinci Gazeteciler Konferansı'nın, ilginç eleştirilerinden birisini de Bianet'ten Nadire Mater yaptı: Oturumlara katılan konuşmacıların yüzde yüze yakınının erkek olmasını, raportörlük görevlerinin ise kadınlara verilmesini haklı olarak eleştirdi. Ayşe Arman, Sabiha Sertel karşılaştırması yoluyla yine kötü örnek olarak bir kadın gazetecinin gösterilmesinin de erkek egemen anlayışın bir sonucu olduğunu söyledi.
Gazetecilik mesleği zor bir dönemden geçiyor. Zorlukları aşma çabamız sürüyor. (OÇ/BA)