Denizli'nin Tavas ilçesine 7 km mesafede olan Medet Köyü, Apollonia antik kentinin olduğu bölgede, yemyeşil bir ovanın bereketli toprakları üzerinde yer alan 400 nüfuslu küçük bir yerleşim.
1949 yılında Denizli'nin Tavas İlçesi Garip Köyü'nde doğan Necip usta özel bir toprağın yüksek ısılarda pişirilerek, toprak boyalarla renklendirilmesi esasına dayanan terre-cota figürler, çömlekler, tabaklar ve sikkelerin, antik dönemdeki orijinallerinden zor ayırt edilebilen benzerlerini yapmasıyla dikkatleri üzerine çekti.
Yaptığı imitasyonları kötü niyetli kişilerin turistlere orijinal diye satması sonucu bir dönem sorunlar yaşayan Savcı, 1994'de Küsev Sergi salonunda ve Kasım 1999'da Artemis Sanat Galerisi' nde yapıtlarını sergiledi.
Türkiye'nin terre-cota ustası olarak tanınan Savcı'nın, yeniden ölüp dirilmeye inandığını, önceki yaşamında da seramik ustası olduğunu, bilimsel adlarını bilmese de gördüğü antik seramikleri tanıyıp, kaç yıllık olduğunu bildiğini anlatırken, bir elinden sigarası, diğer elinden çay bardağı eksik olmadı hiç.
Sırsız seramiğin tek özelliği, hafif olması mıdır?
Hafif olması ayrı, her şeyin topraktan olmasıdır özelliği.. Kimyasal bir katkı yok. Mesela o sırlı kaplarda mutlaka kimyasal bir katkı vardır. Profesör olsa da onu bilemez, ilerde onun insan sağlığına zararlı olacağını, öyle bir tehlikesi olduğunu.
Önceleri seramiği elle yapıyordunuz?
Bu makineleri falan sonra aldık. Daha önce basit bir bidon üzerinde dönen bir şey yaptık. Motor bağladık veyahut elle, ayakla çevirdik. Burada birkaç senedir seri yani. Biz ailecek çalışıyoruz. Bu benim kardeşim, boyama yapan. Oğlan şimdi yeni yeni tornayı öğreniyor. Gelinimiz de boyamayı öğreniyor.
Peki, boyayı nasıl yapıyorsunuz?
Boyaları kendimiz üretiyoruz. Değişik renkli topraklardan...
Toprağı köy civarından mı alıyorsunuz?
Yüzde 50'sini bu köyden, bahçeden alıyoruz, yüzde 50'sini de yakın araziden. Beyaz toprak var. Üretiliyor o, maden olduğu için. Onu maden satan kişiler toprak sanayi haline getiriyor. Fakat kırmızıda siyahta boya yok.
Seramikleri nerede fırınlıyorsunuz? İlk başta nasıl yapıyordunuz?
Fırın bahçede. Fırınlamayı ilk başta hep denedim böyle. Soba yaptırdım, hem ısınmak için hem seramik pişirmek için. Fırın iki katlıydı, seramikleri üstte ısıtıyor, sonra alttakine veriyorduk. Demirden sobalar yaptırdım... Fırınları müze gibi yapmamız gerekiyordu. Atıldı, biri aldı götürdü ordan. Şimdi artık atmıyoruz.
Yaptığınız sırsız seramiklerin yurtdışında tanınması nasıl oldu?
Ben devamlı uğraşıyordum, böyle bir atölye halinde değil de, evimde. Bazı çamurları getiriyorum, şekil veriyorum. Toprağı toprakla boyuyorum. Sobada pişiriyorum, ocakta pişiriyorum. Askere gidip geldikten sonra ufak kap, kacak, biblolar yapmaya başladım. Vesile olan kişilerle bu yaptıklarım Avrupa'ya gitti.
En son alan kişi Jakop Bohoma, tabiat uzmanı. Diyor ki; çok güzel bir seramik, seramik antik kap gibi. Yeni olmaya yeni fakat yapıldığı yer yok, adres yok. O kimden hediye aldıysa, ona gidiyor. Sen bunu nerden aldın diyor, öbür kişiye gidiyor. Ondan, buradan götüren kişiyi buluyor. Diyor ki, nerden geldi bu seramik? Bizim birader götürdüydü seramiği, bu Denizli'nin Tavas Medet Köyü'nden diyor. Gidebilir miyim oraya diyor, gidersin tabi diyor. Neyse geldi, bir ay kadar misafir kaldı Jakop, İsrail asıllı, İsviçre vatandaşı. Bu Alman savaşında gelen Yahudilerden.
Sonra gitti, tekrar bir daha geldi. Oturma izni aldı, Bir sene kaldı burada. Yalvardı, illa İsrail'e gidelim, İsrail'de bu işi kuralım diye.
Sen bu işe devam et, mesela bir öğretim üyesi gibi, çoluk çocuğunu okutalım, polis dahi kapında bekleyecek dedi. Bütün pazarların onların elinde olduğunu söyledi. Ben pazar falan istemiyorum, sanat yapıyorum, ben gitmiyorum dedim.
Herkes tarlada uğraşırken, sizin toprak kaplar yapmanızı yadırgayanlar oldu mu?
Böyle bir kap yapıp da buna müşteri bulabileceğine, bununla karın doyurabileceğine, bu sanatla zevk temin edebileceğine kimse inanmadı. Bilhassa çocukluğumuzda, 50 sene önce. "Bu adam manyak, bak millet çalışıyor, sen burada boktan boktan iş yapıyorsun. Bu iş olmaz, yürümez" dediler.
Destekleyen yok muydu?
Bizim okulumuzda öğretmen vardı.Bir eğitmen ara sıra gelirdi buraya. Okulda bir saat müsaade alırdı hocadan, bize ders verirdi. Meraklı yani o işe, anlatabildim mi? Bize ders verirdi. O daha değişik bir yöntemle ders verirdi. Anlatırdı eğitmen, mesela sanat şöyle olur, şu şudur...
O adam büyük adamdı yani. "Necati Bey akşam karanlık olsun, çocuklara açık havada yıldızları gösterelim" derdi. Devrilmiş sandalye gibi dört bir yanda, üç bir yanda, o büyük ayı, bu küçük ayı diye bize o ders verirdi. Atatürk zamanında, ilk öğretmenlerden... Köy enstitülerinden önce eğitmenler vardı, onlardan...
Abdullah Ay'dı adı eğitmenin... Öğretmeye meraklıydı. Biz, 6-7 yaşlarındaydık, boş durmuyor adam, bir şeyler biliyor. Kendisini geliştirmiş.
Seramik konusunda da yardımı oldu mu size ?
O ihtiyarladığı zamanda, araziye giderdi. Mesela değişik renkli toprak görünce, oraya iki üç tane taş atıyor toprağı gördüğü yere. Gelirdi o, iriyarı, şapkayı yan giyerdi, gördü mü beni; "hocamoğlu, gel bakalım buraya derdi, gel." Babam hocaydı.
"Taa Yarbaşı'na git, oraya iki üç tane taş koydum, filanın tarlasının yanında. O taşların olduğu yerdeki topraklara bir bak. ...
Buraya Michigan Üniversitesi'nden geldiklerini söylediniz. Türkiye'deki üniversitelerden de gelen oldu mu?
Yeni yeni gelenler var. Mesela Eskişehir Üniversitesi geldi. O ilgilendi bak, orda Engin Bey var, Engin Ataç, Yılmaz Büyükerşen. Onların kültürleri daha değişik... Onlar, bu işi bilen insanlar.
Size önerileri oldu mu?
Tabi önerdiler, davet ettiler oraya. Hatta her sene 15 gün toprak sempozyumu yapıldı orda, hususi araba getirdiler, ürünlerimizi aldılar. Sempozyumda her sene bulunduk yani. Yönetim değişti. Tepebaşı'na bağlı orası. Oranın belediye başkanı Ak Partili oldu. Olunca sempozyum falan kapandı, yani sanat işleri.
Sanatçı nasıl biridir?
Sanatçı kabul etmez her şeyi. Hocayı dahi kabul etmeyecek. İtirazlı bir kişi olacak. Hocanın bilmediğine karşı çıkacak.
Peki, Medet Köyü'nün dışında nerelere gittiniz?
İstanbul'a gittim. Yozgat'a kadar gittim.
Ama geri döndünüz.
Tabi, burası çekici olduğu için, ben insanın ölmediğine, dünyayı terk etmeyeceğine, sadece vücut değiştireceğine inandığım için, burası benim sanat inancıma göre olduğu için, gittiğim yerde durmadım ben. Oralar bana karanlık geldi. İlla gideceğim, bu seramik işine devam edeceğim dedim. (Gİ/BA)