Sayın Meclis Başkanı'nın sözleriyle, "Her erk, kendi görev alanı içinde faaliyet göstermeli"dir ve "Yemin etmek ve parlamento çalışmalarına katılmak hem görev, hem de sorumluluktur". Yeni yasama dönemi başlarken, tercihleri bu yönde olmamasına rağmen sekiz milletvekili, "yemin etme ve parlamento çalışmalarına katılma görev ve sorumluluklar"ını yerine getiremedi.
Tutuklu milletvekillerinin, siyasi haklarını kullanma hakkı, adaylık ve seçilme yeterliliği vardır ve seçilerek mazbatalarını aldılar. Medeni ve siyasi haklarını kullanmaları önünde hiçbir engel bulunmamakta olup, süregiden bir ceza kovuşturması kapsamında haklarında tutuklama "güvenlik tedbiri" uygulanmasına karar verilmiştir.
Yargı bir güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verir, güvenlik tedbirini uygulayan ise idaredir. Özcesi, yargının karar verdiği güvenlik tedbiri uygulanan yurttaşın, güvenlik tedbiri karşısında sahip olduğu hak ve hürriyetler yönünden muhatabı yargı değil, güvenlik tedbirini uygulayan idaredir.
Her ne kadar TBMM Başkanı ya da iktidar temsilcileri tutuklu milletvekillerinin andiçmelerinin engeli ve yasama faaliyetlerine katılamamalarının nedeni olarak bir yargısal karar olan tutuklama kararını işaret ediyor olsalar da, bu varsayımda, tutukluluk sürecinin yani tutukluluk kararının infazının yargısal bir faaliyet olmayıp apaçık bir biçimde idari faaliyet olduğu açıkça göz ardı edilmektedir.
Tutukluluk kararı bir yanda kalmak üzere, tutuklu milletvekillerinin yasama faaliyetlerine katılmasının engeli idarî niteliktedir ve devlet erklerinin ayrılığı prensibi gereği olarak, yargı erkinin bu idarî tasarruf konusunda karar verebilmesi olanaklı değildir.
Tutukluluk kararının infazının nasıl yapılacağı ve bu süreçte tutukluların haklarının neler olduğu gerek yasama işlemleriyle ve gerekse ikincil düzenleyici işlemlerle belirlenmiş durumdadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda, tutukluların ve hükümlülerin izin ile infaz kurumu dışına çıkarılabileceği düzenlenmiştir. Burada düzenlenen izin, hiçbir biçimde yargı kararı anlamına gelemeyecek türden idari karardır. Gerek izin talebinin yapılacağı devlet erki ve gerekse bu izin kararını verecek olan makam, yargı yetkisi kullanan makamlar olmayıp idari makamlardır.
Konuya ilişkin tüm mevzuat tarandığında, tutuklu milletvekillerinin andiçmelerini ve yasama faaliyetlerini yürütmelerini sağlayacak içerikte idare tarafından izin verilmesini engelleyecek nitelikte bir yasal ya da idarî düzenlemeye rastlanmamaktadır.
Tutukluluk kararının medenî hakları kullanma ehliyetini ve siyasî hakları kullanma ehliyetini de ortadan kaldırmayan bir güvenlik tedbiri olduğu da düşünüldüğünde, tutuklu iken milletvekili seçilmiş ya da milletvekili iken tutuklanmış bir kişinin siyasal haklarından mahrum edilmesi, yasama faaliyetlerine katılmaktan yasaklanması olanaklı değildir.
Milletvekillerinin andiçmesi, gerek Anayasa ve gerek Meclis İçtüzüğü düzenlemesi gereğince mutlaka genel kurul salonunda ve kürsüde gerçekleştirilebilecek bir eylemdir. Tutuklu bir milletvekilinin tutulduğu yerden birtakım yasama faaliyetleri yürütmesi, soru önergesi ya da yasa teklifinde bulunması mümkündür; ancak tutulduğu yerden andiçebilmesi değil.
Tıpkı andiçmede olduğu gibi, komisyon çalışmalarına katılmak gibi mutlaka Mecliste bulunmayı gerektiren yasama faaliyetleri de mevcuttur. Böylesi mutlaka Mecliste bulunmayı gerektiren durumlar için, tutuklu milletvekillerinin izin taleplerinin idare tarafından değerlendirilerek olumlu biçimde sonuçlandırılması gerekmektedir.
İdare, herhangi bir başvuruya olumlu ya da olumsuz yanıt vermek konusunda takdir yetkisine sahipse de, idarenin takdir yetkisinin sınırsız ve keyfî biçimde kullanılamayacağı yerleşik yargı kararlarıyla sabittir.
Bir kamu görevi yürütmek ve millet iradesini temsil amacıyla yasama faaliyetlerine katılmak istemiyle başvuracak bir tutuklu milletvekilinin talebinin idare tarafından reddedilmesi, idarenin takdir yetkisi olarak düşünülemez. Devletin aslî fonksiyonu olan yasama faaliyetine katılmak içeriğindeki izin talebinin reddedilmesinin kamu yararına uygun bir niteliğinin bulunması olanaksızdır.
Yine 5275 sayılı Yasa düzenlemesine baktığımızda, hükümlü ve tutuklu yurttaşların sağlık nedenleriyle, yakınlarının cenazelerine katılmak için ya da doğal afet yaşamış yakınlarını ziyaret için izin kullanabilecekleri düzenlenmiştir. Ancak bu izin durumları, başkaca nedenlerle izin kullanmayı engelleyecek nitelikte değildir.
Nitekim, Yasa'nın 92. Maddesinde, nedeni gösterilmeksizin "yetkili makamca verilmiş izin" düzenlenmiştir. Bu izin düzenlemesi uyarınca, makûl ve meşrû her türlü izin talebinin idare tarafından ciddiye alınarak değerlendirilmesi, tutuklunun ileri sürdüğü nedenin gerçek ve yeterli bulunması durumunda izin başvurusunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Bir kamu görevi olarak ve milli iradeyi temsil etmek üzere, seçilmiş milletvekili tarafından yasama faaliyetine katılmak amaçlı izin başvurularının idare tarafından makûl ya da meşrû olarak değerlendirilmemesi olanaklı değildir. Böylesi bir başvurunun hemen ve ciddiyetle değerlendirmeye alınarak olumlu biçimde sonuçlandırılması gerekir. Burada idarenin takdir yetkisi değil bilakis bağlı yetkisi vardır; böyle bir başvurunun olumlu sonuçlandırılması idarenin bağlı yetkisindedir.
Bir tutuklu milletvekilinin yasama faaliyetlerine katılma isteminin, Yasa'da düzenlenen izin yöntemiyle sağlanması durumunda, milletvekilinin tutukluluğunun ne tür bir infaz yapısı içinde sürdürüleceği konusu ise tümüyle idarenin takdirindedir. İdare dilerse, Ankara'da mevcut yasaya uygun herhangi bir tutukevine nakil ile bir çözüm sağlayabileceği gibi, bizzat TBMM kampüsü sınırları içinde yeni bir tutukevi yerleşkesi kurmak suretiyle de talepleri karşılayabilir.
Burada önemli olan ve idarenin de gözetmesi gereken, tutuklu bir milletvekilinin yasama faaliyetine katılma talebinin hemen ve gecikmeksizin karşılanarak TBMM'ye ulaştırılmasının sağlanabilmesidir.
Bu durumda, Meclis idaresinin ve iktidar temsilcilerinin tutuklu milletvekillerinin Meclis'e gelerek andiçmesinin ve yasama faaliyetlerine katılamamasının nedenini yargı kararına bağlaması hukuka aykırıdır; bu yönde açıklamalar esasen siyasal içerikte bir tercihi yansıtmaktadır.
Yukarıda değinildiği gibi, tutuklama kararı ile bu kararın infazı farklı devlet erkleri tarafından yürütülen faaliyet alanlarına ilişkindir; Sayın Meclis Başkanının da dediği gibi her devlet erki kendi görev alanı içinde faaliyet göstermelidir.
Sonuç olarak, tutuklama kararının yargısal nitelikte bir karar olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır; ancak bu tutuklama kararının infazı ile infazı sürecinde yürütülecek faaliyetler yargısal nitelikte olmayıp idari niteliktedir.
Tutuklu milletvekillerinin, andiçme ve yasama faaliyetlerine katılmak amacıyla yapacakları başvuruların idare tarafından olumlu sonuçlandırılması zorunludur. (MBM-OT/HK)
1- Ankara Barosu, Praksis Dergisi.
2- Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İdare Hukuku ABD, Praksis Dergisi.