Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski başkanlarının Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu sunumlarına devam ediyorum. İlk bölümde ezber bozan önemli bölümleri derlemiştim.
Bu bölümde de benzer durumların altını çizip kısa bir değerlendirme ile bitireceğim.

Meclis başkanlarının ezberbozan Komisyon konuşmaları - I
Mehmet Ali Şahin’in söylem çerçevesi
- Ana hedef kardeşliği geliştirmek ve demokrasi standartlarını yükseltmektir.
- Komisyon üyelerinin, partilerinin günlük söylemlerinden bir dereceye kadar bağımsız hareket etmeleri ve hariçten okunan gazellere kulak asmamaları gerekir.
- Hayırlı işlerde acele etmek lazım… Dinleme faslı bir an önce bitmelidir. Bir an önce işin özüne girmelisiniz.
- Bu hedefe ulaşmak, yasal düzenlemeler yapmak sadece Türkiye’yi rahatlatmayacak. Bu model komşu ülkelerin de ihtiyaç duyduğu bir modeldir. Mesela Suriye’nin ihtiyaç duyduğu bir modeldir. Bizim ulaşacağımız kardeşlik, demokrasi kültürünün Suriye’de de oluşmasını arzu ediyoruz. Böyle bir görevimiz de var.
(Şahin’in temel uyarısı, kötü bir sürecin iyi niyetleri öldüreceğidir. Bundan ötürü şeffaf bir kurumsallığa dikkat çekiyor. Şahin’in konuşmasını önemli kılan kısım, Komisyon’un geçmişteki benzer girişimleri başarısızlığa uğratan tuzaklardan nasıl kaçabileceğini somut ve metodolojik olarak ifade etmesidir.)
Cemil Çiçek’in söylem çerçevesi
- Komisyon’un “bir konuyu mu, çok konuyu mu, her konuyu mu” konuşacağına karar vermesi gerek. Aksi takdirde bir sonuca varamaz.
- Komisyon’un, hedef ve kapsamı netleştirilmelidir. Komisyon’un kapsamı konusunda belirsizlik var. Bazılarına göre Anayasa Hazırlık Komisyonu, bazılarına göre ise “İnfaz Affı Komisyonu” gibi algılanıyor.
- Süreç, hamaset konusu yapılamaz, husumet konusu da yapılamaz… Gerçek neyse ona göre çaresine bakmak lazım.
- Terör sorunu “sadece hükümet değil devlet meselesi”dir, önerilerin bu bakışla sunulması gerekiyor.
- İşe küçük, güven artırıcı adımlarla başlanabilir. Önce sorunu net olarak tanımlayıp, ardından somut adımlarla ileri gitmek gerekir.
- Herkesin kendi yaptığına yüzde 100 doğru demesi halinde ilerleme olmaz, iç siyasetin değil devletin çıkarına öncelik verilmesi lazım.
- Anayasa veya yeni yasa hazırlığından önce, terör meselesinin “devlet meselesi” olarak ele alınması gerek.
- Kesin genel af gibi yaklaşımlar yerine gerçekçi çözümler üzerinde durulması gerekir.
- Sürecin en büyük risklerinden birinin belirsizliktir. Özellikle silah bırakma çağrısının muhatabının kim olduğu (sadece PKK mi, yoksa Suriye kısmı da dahil mi?) gibi temel konulardaki muğlaklığın giderilmesi gerek.
(Çiçek’in, sorunun doğru tanımlanmadan çözüm üretilemeyeceğini vurgulaması, perspektifi buradan kurması mühim.)

Akademisyenlerin Komisyon sunumları üzerine - I
Binali Yıldırım’ın söylem çerçevesi
- Kürtler azınlık değil, bu milletin asli unsurudur (eşit yurttaşlık vurgusu). Herkesin eşit haklarını koruyan adımlar bütünleştirici olacaktır.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve Anayasası açısından tartışmaya kapalı temel ilkeler (sınırlar, üniter yapı, laik cumhuriyetin esası, ilk dört madde) “kırmızı çizgi”dir; fakat bu kırmızı çizgiler, kapsayıcı demokrasi adımlarına engel değil.
- Vatandaşlık tanımı, etnik kökene dayanmayan, anayasal vatandaşlık temelinde kapsayıcı bir şekilde gözden geçirilmesi gerekir.
- “Ademi merkeziyet” ilkesi çerçevesinde yerel yönetimlerin yetki ve kaynaklarının artırılması, üniter devlete bir tehdit değil, hizmetlerin etkinliğini artıracak bir idari düzenlemedir.
- Hem vatandaşlık tanımı hem yerel yönetimler ile ilgili adımlar, ayrıştırıcı değil bilakis tarihin bize yüklediği sorumluluğa uygun bütünleştirici adımlardır.
- Sembolik silah bırakma önemlidir; ama tüm kolların silah bırakması gerekiyor.
(Yıldırım’ın sunumu önemli tespitler içeriyor. Yerel yönetimler ve eşit yurttaşlık ile ilgili ifadeleri son derece kıymetli. Sunumun çerçevesi kırmızı çizgileri hatırlatma; ama bunların reforma tabi tutulmasını da göz ardı etmemek üzerine kurulu.)
Mustafa Şentop’un söylem çerçevesi
- Meclis çatısı altında ilk defa kurumsal ve kapsayıcı şekilde bir süreç yürütülüyor.
- Kesin ve geri dönüşsüz af yerine belli süreli, hukuka uygun davranış takibine dayalı bir uygulama modeli olabilir.
- Demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, toplumsal barışın sağlanması gibi adımlar da sürecin önemli parçalarıdır.
- Komisyon’un kısa zamanda somut önerilerle süreci ilerletmesi gerekir. Her adım somut takvime bağlanarak sıkı denetim altında tutulmalıdır.
- Şartlı af da olabilir, (1928 tarihli Şeyh Sait İsyanı sonrası çıkarılan kanuna atıfta bulunarak) lakin toplumsal barış ve herkesin eşit yurttaş olarak hissedeceği bir düzenin inşası gerekiyor.
- Sürecin şeffaf ve çok boyutlu yürütülmesi gerekir, geniş toplumsal katılım olmalıdır.
- Güven veren mekanizmaların (2013-15 sürecine atfen) oluşturulması şart.
(Şentop, kurumsallaşmaya dikkat çekiyor. Bunu geçmiş örnekler üzerinden yapılabileceğini ama esas olanın şeffaf ve aşamalı olması gerektiğini özellikle vurguluyor.)

Akademisyenlerin Komisyon sunumları üzerine - II
Genel değerlendirme
- Komisyon ne kadar başarabilir bilmiyorum; ama Meclis başkanlarının sunumlarından da hareketle “üç temel zorluğu yönetmenin” hayati olduğunu görmek gerek:
Birincisi adalet ikilemidir. Özellikle Kürtlerin adalet talebini nasıl ve ne kapsamda görmek gerektiği bir sorun olarak ortada durmaya devam ediyor.
İkincisi jeopolitik bağlamdır. Bu bağlamı es geçen ya da bu alandaki gelişmeleri sürecin önüne koyan her durum yeni sorun kapılarına alan açıyor.
Üçüncüsü, mevcut yürütme erkinin vazgeçmediği günü kurtarma, günlük siyaset albenisinin veya seçim döngülerinden duyulan beklentinin siyasi iradeyi ortaya koyamamasından doğan yapısal nedenlerdir. Siyasi bir irade ortaya konmazsa, yürütülemezse bu süreç de yürümez. - Hemen hemen tüm sunumlar çözüm konusunda hemfikir. Özellikle 2013 sürecine karşı “daha net kuramsallık” önerisi, ortak bir öğe olarak göze çarpıyor. Çözme yöntemi konusunda ise farklı öneriler yapılıyor. İsmail Kahraman ve İsmet Sezgin’in başlık detaylarına yer vermedim, çünkü dişe dokunur bir durumdan bahsedilmiyor. Bu iki sunumda sahici yaklaşım yerine devletçi ve partici refleks ön plana çıkıyor. Oysa bugün ihtiyaç duyduğumuz şey bu değil.
- Önerilere bakıldığında; bireylerin eylemlerine göre yaklaşma, anayasal çerçevede kalma, geçmişe takılmadan geçmişten ders alma, Komisyon’un birliğini daha büyük çaplı bir sıçrama alanına çevirme, önce sorunu tanımlama, tek bir odağa yoğunlaşma, yıkıcı eleştirilerden uzak durma ve somut bir silah bırakma takvimi oluşturma gibi temel yaklaşımlar var.
- Sürecin en önemli ayağı olan hukuk kısmında da farklı perspektifler görüyoruz. Mesela Bülent Arınç'ın ulusal bir katarsis olarak kapsamlı bir genel af çağrısı, Mustafa Şentop'un 1928 tarihli bir emsale dayanan temkinli, koşullu yaklaşımıyla belirgin bir tezatlık içeriyor. Anayasa konusunda da temkinli yaklaşımlar ile cesurca yenilik talep edenler arasında bakış farkı var. Anayasa meselesi yine ortak bir kırmızı çizgi alanına işaret ederken, Binali Yıldırım bu çizgilere tapmamak gerektiğini söylüyor.
- Birlik ve kardeşlik teması sunumlarda sıkça işlense de bu alana cesurca yaklaşanların Binali Yıldırım ve Bülent Arınç olduğu görülüyor.
- Görüleceği üzere görüş ayrılıkları daha çok çözümün hangi yöntemle ve sürecin ne kadar hızlı ilerleyeceği, af ve anayasa değişikliği gerekip gerekmediği konularında oluyor. Bir irade ortaya konursa bunların rahatlıkla aşılabilir sorunlar olduğunu düşünüyorum.
- Ademi merkeziyetçiliğin, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve benzer şekilde eşit yurttaşlığa dair atılacak adımların ülkeye çokça fayda sağlayacağı fikri yüksek oranda desteklenmeli ve siyasete tahvil edilebilmelidir.
(ÖA/TY)








