Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu görüşmeleri devam ediyor.
On ikinci toplantısına gelen Komisyon, düşünce kuruluşları ve araştırma şirketleri ile toplantılarına devam edecek.
Bana kalırsa en ilginç ve içerik olarak en cüretkâr bölümlerden biri, 28 Ağustos 2025 tarihli, eski Meclis başkanlarının konuştuğu yedinci toplantı idi.
Farklı siyasi dönemleri ve ideolojileri temsil eden bu başkanların Kürt meselesine dair çözüm değerlendirmelerine bakınca, zaman içinde daha rasyonel bakmaya başladıklarını söylemek mümkün.
Bu konuşmaların toplumda tartışılması bekleniyordu fakat anlık değişen gündemler arasında kaybolup gitti. Bir Meclis başkanının Komisyon’da “umut hakkı”nı gündeme getirmesi bence çok önemli bir gelişme. Daha birçok ilginç çıkış yapıldığı görülüyor. Komisyon’un bu görüşleri ne kadar dikkate alacağını zaman gösterecek.
İfade edilen ve dikkatimi çeken önemli başlıkları tekrar kayda geçirmek istiyorum.

Akademisyenlerin Komisyon sunumları üzerine - I
Hikmet Çetin’in söylem çerçevesi
- Şiddet eylemi gerçekleştirmemiş PKK üyelerine hemen af verilmeli.
- Dağdan gelenler ne olacak? Onların evlerine dönüşün yollarını açmak lazım.
- Din aynı, mezhep aynı; şimdiye kadar Kürt’le, Türk’le evlenmem diyen kimse görmedim. Türk-Kürt kardeşliği bizler için önemli. Bir Kürt devletine ihtimal vermiyorum. 100 defa referandum yapsanız bağımsızlık çıkmaz. Halklar bir arada yaşamak istiyor.
- Silahlı eylemlerde bulunmuş olanlar önce yargılanmalı; ancak onlara da zaman içinde af verilebilir. Zamana ihtiyaç var.
- 39 yıldır devam eden bir sorun bu!
(Çetin, ideolojiden ziyade sosyolojik gerçekliğe ve pragmatizme dayanan bir konuşma yapmış.)
Ömer İzgi’nin söylem çerçevesi
- TBMM’nin temel görevi bu özel durumu yasa yolu ile çözmektir. Yasama organı gereken her düzenlemeyi yapabilecek kapasitededir. Gerekirse yasa çıkarır, gerekirse Anayasa değişikliği yaparız; TBMM’nin yapamayacağı bir şey yoktur. (Anayasa’nın ilk üç maddesinin tartışmaya açılmaması şartıyla.)
- Anayasa’nın 66. maddesi yerine, Atatürk’ün 1924 Anayasası’ndaki “Türkiye ahalisine din ve ırk ayrımı olmaksızın vatandaşlık itibariyle ‘Türk’ denir” ifadesi kullanılabilir. (Bu, etnik bir tanımdan ziyade toprağa dayalı bir tanıma geçişi ifade ediyor.)
- Hükümet Sistemi yerine parlamenter cumhurbaşkanlığına geçilmeli.
(İzgi, çözümü radikal işlerde değil, devlet kurumlarını güçlendiren ve kurucu ilkelere geri dönen sistemsel reformlarda görüyor. Bu bağlamda yerel yönetimlerde iyileştirmeler önererek kayyıma da karşı çıkıyor. Popülist güçlerin seçim yoluyla kurumları ele geçirmesinden de endişe ediyorum diyor…)

Akademisyenlerin Komisyon sunumları üzerine - II
Bülent Arınç’ın söylem çerçevesi
- Bu süreç tarihe geçecek bir iştir.
- “Umut hakkı” mutlaka uygulanmalı, genel affa bir zaruri ihtiyaç olarak bakıyorum.
- Geçmişteki radikal söylemleri unutun, sinir uçlarına dokunacak hiçbir söze yer olmamalı. Süreç içinde eski sert söylemleri geride bırakmak gerek.
- Avrupa İinsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması zorunludur.
- İnfaz sisteminde adil ve insan onuruna uygun düzenleme ihtiyaç var.
- En çok DEM’den çekiniyorduk, DEM öncü oldu; takdir ediyorum.
- Sürgündeki kimi siyasetçilerin dönüşü için adım atılmalı. (Örneğin Selim Sadak’ın tedavi için geri dönmesi gerek)
- Hızlı adımlarla toplumsal barışı sağlayacak pratik çözümler üzerinde durulmalı.
- KHK’liler büyük bir ızdırap yaşıyor, bir çözüme ihtiyaç var.
- Etle tırnak gibi kuru hamaseti artık bırakmak gerek, asıl mesele eşit yurttaşlıktır.
- En iyi anayasa, uygulanan anayasadır.
(Arınç, geçmişten dersler ve hukukun üstünlüğü ile yol alabiliriz diyor. Umut hakkını gündeme taşıyarak radikal bir çıkış ve öneri yapıyor.)
Köksal Toptan’ın söylem çerçevesi
- Mevcut partiler arası işbirliği aynı zamanda tarihi bir anayasa fırsatı da veriyor. 100 yıllık Cumhuriyet’in anayasasını biz yapamadık; şimdi cesaretlenmeliyiz.
- Ortadoğu'da Türkiye’ye çok önemli görevler düşüyor.
- Türkiye kimseyle savaşa girmek istemiyor, komşuları ile barış içinde.
(Köksal, çalkantılı bir zaman ve bölgede yaşadığımızı hatırlatarak, ulusal birlik ve yeni bir anayasanın zorunlu olduğunu belirtiyor.)
(ÖA/TY)








