Şimdi ben yazıyorum ya. Mecburiyetten…
İnsan, nefes alamadığında sözcükler oksijene dönüşüyormuş meğer.
Sözünü söyleyemediğinde, sloganını haykıramadığında, oturup yazmak kimimiz için hayatta kalmak demekmiş meğer.
Geçen bir can dostumla konuşuyordum, “Biliyor musun, yazdıkların hepimize değiyor, hepimize geliyor” dedi.
“Biliyorum.” dedim “Ben, en içerde kalan, bu yüzden de mecburen yazan yanıyım hepimizin.”. Diğer yazanların bazıları gibi aynı. Hepimiz kadarım, hepimiz kadar yanıyor canım ve memleketim kadar söylüyor dilim.
Nusaybin’de yine yasak var. “Sokağa çıkmayı yasakladım”, “Yasağı kaldırdım.”, “Bir daha yasakladım.” “Haydi şimdi araladım.” “Al işte gene yasakladım”. “İstersem aklını alırım…”
Alır mı gerçekten aklımızı bu durum…
Sanki ala da bilir gibi değil mi. Bana öyle geliyor ki artık kastedilen de zaten bu. Aklımızı almak, bizi birbirimizden ayırmak. “Yasaklasak da mı ayırsak, yasaklamasak da mı ayırsak”.
Bu topraklarda, birbirine alabildiğine dolanmış yaşayan ve aslında Enternasyonalist perspektifimizi kardeşlikle bezemiş halkalarız hepimiz. Halkların kardeşliği derken de bahsettiğimiz bence işte bu halkalar. Bundan başka bir şey değil.
Biz çok seviyoruz tekerlemeleri. “Çok dilliyiz, çok kültürlüyüz.” “Mardin dillerin ve dinlerin kardeşliği.” Dalda bir kartal, kim kalkar kim yatar? Türkü, Kürdü, Arabı, Ermenisi, Süryanisi, Lazı, Çerkezi, Çeçeni diye çeşit olsun diye mi sayıyoruz. Yoksa incecik kıvrımlarla örülmüş bir Orta Doğu gerçekliğinden mi bahsediyoruz.
Ben adliyede Baro odasında otururken mesela, çoğunca bir yanımda oturanlar Kürtçe, bir yanımda oturanlar Arapça konuşur. Ve ben bu dillerin kardeşliğini bezerken aslında şunu derim; “Sen bir diğerinden farklı olabilirsin. Benden de. Ama ben seni ve kimliğini tanıyorum. Eğer kendini tanımladığın bir etnik kimliğin varsa”.
Bana soracak olursanız, ben kendimi etnik kimliğimle tanımlamıyorum. Bunu yanlış ya da eksik bulduğumdan değil. Sadece kimliğimin doğduğum kadar değil, bu hayattan anladığım kadar olduğunu düşündüğümden. Ama yine de bu kardeşliğin neresinde olmalıyım diye sorduğumda kendime, tam kalbimde yanıtını veriyorum.
Çünkü biliyorum ki; Enternasyonalist dayanışmanın Orta Doğudaki adıdır halkların kardeşliği. Yoksa herkes herkesle kardeş falan olmaz. Bir DAİŞ mensubu ya da Hacı Lokman Birlik’i panzer arkasında sürükleyip görüntülerini sergileyen biri, benim ya da herhangi birinin niye kardeşi olsun ki. Olmaz da zaten. Kardeşlik de aynen ‘sevgi’ gibi, emek ister, paylaşım ister. Yürek ister kardeşlik, en sıcağından.
Muhtemelen bu son kavga olmayacak Orta Doğu’da. Ama yine de “Cellatların döktüğü kan / Bir gün onları boğacak / Bu kan denizinin ufkundan / Kızıl bir güneş doğacak.”* Ve bu topraklardaki insanlık da Enternasyonal'le, kardeşliğimizle kurtulacak. (ÖDM/EKN)
* Komünist Enternasyonel (Komintern)'de işçi sınıfının marşı olarak kabul edilmiş “Enternasyonal” isimli marş.