Sevgili Şeyhmus Diken'den gelen mesajın ekinde yukarıdaki fotoğraf vardı.
Bir sınıfta, karatahta önünde eş giysileriyle, biraz korku, biraz da merak duygusuyla karşılarındaki objektife bakan "on"lu yaşlarının başlarını süren iki kız öğrencinin olduğu bir fotoğraftı bu. Kızlardan birisi, son anda aklına bir şey gelmiş olmalı ki yarım ağızla da olsa gülümsüyordu.
Şeyhmus mesajında bana bu fotoğrafla ilgili bir "altyazı" yazmamı istiyordu.
Fotoğraf özellikle mi seçilmişti, yoksa "alternatif eğitim" konusuna kafa yorduğumu, bu konuda da bir şeyler yaptığımı bildikleri için mi göndermişlerdi bilemedim.
Belli ki o okul bir "köy okulu"ydu.
Ama eski köy okullarından değil, muhtemelen "sekiz" sınıflı "ilköğretim" okullarından birisiydi fotoğraftaki. Muhtemelen Diyarbakır'ın varoşlarından birisindeki bir okuldu.
Aklıma Erzurum'un şimdi "büyük şehir" içinde kalan 60'lı yılların başındaki eski Gezköy'ünde ikinci sınıfı okuduğum okul gelmişti, fotoğraf üzerinde düşününce.
Hem çok benziyordu hem de çok farklıydı.
Sonra da o ilkokuldan bu güne tüm yaşamım ve "eğitim"le ilişkim gözlerimin önünden gelip geçti. Beni "ben" yapan, başka "birisi" olmamı engelleyen etkenler, belirleyenler...
Eğitimin yaptığı ya da yapamadığı
Bir metin yazdım ve yolladım. Gelen yanıtta "bu uzun" dedi sevgili Şeyhmus.
Biraz kısaltıp değiştirdim, yeniden bir metin yazdım.
Sevgili Emek, özgürlük Demokrasi Bloğu'nun Muğla Bağımsız Adayı sevgili Şehbal'in seçim kampanyasında olduğum sırada Bianet'e gelmiş, içinde bu fotoğrafın ve altına yazdığım yazının olduğu "Mazxana" adlı fotoğraf kitabı.
Konu daha önceden bildiğim, çalışmalarından haberdar olduğum, bir "sivil" örgütlenmenin, kısaca "Sarmaşık Derneği" olarak bilinen "Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği"nin bir projesiydi. Gelen yayın da bu projenin sonunda ortaya çıkan bir yayındı.
Aslında bir fotoğraf albümüydü "Mazxana"
Şehrin en eski mahallelerinden biri Gâvur Mahallesinde yaşayan Ermeniler "Metz Xana", Kürtler "Mezin Xana" demişler. Sonra şehri kadimin lügatına ortak ad olmuş Mazxana yani "Büyük Ev" sözü.
"Büyük Ev" hepimizin evi, yani "Dünya" aslında.
Evlerimiz farklı farklı ama her birimizin "dünya"sı üzerinde yaşadığımız gezegen kadar büyük, zengin ve çok boyutlu değil.
Yoksulların evleri, evlerinin de içinde olduğu yaşam alanları hem "çok küçük", hem de çoğunlukla bir "ev" denemeyecek mekânlar.
Ama bence o evler yine de çok zengin ve çok boyutlu. Fotoğraflar da bunu gösteriyor.
Yoksulluğun asıl nedeni
Derneğin şu andaki başkanı, Diyarbakır Tabip Odası'nın önceki dönemde başkanlığını yürüten sevgili Selçuk Mızraklı, "Mazxana" kitabını ve derneğini anlatırken aslında kitap boyunca sıralanan fotoğrafların anlattığı "yoksulluğu" politik bir saptamayla birlikte tanımlamış; yoksulları görse de yoksulluğu görmeyenlerin, yoksulluğu görse de onu yaratan düzenin adını koymayanların görmediklerini ve söylemediklerini dile getirmiş:
"Yoksulluk ağırlıklı olarak sınıflı toplumların üretim ve bölüşüm tarzından kaynaklı olarak ortaya çıkan bir sorun olmasına rağmen, insanlığın başına gelmiş bir tür "doğal felaket" ve sorumlusu belrsiz bir sonuç olarak gösterilmeye çalışılmaktadır." Diyor.
İşte bu ülkenin her yerinde ama özellikle de bir coğrafyasında, her gün her an yaşanan bu "doğal"mış gibi gösterilen "felaket"in fotoğraflarından birisiydi bence o bana yollanan fotoğraf.
Ben o fotoğrafın altına yoksulluğun çözümü için bir olanak olan eğitimle ilgili olarak iki farklı olasılığı göz önüne alarak şunları yazmıştım.
"Okul geleceğe ve gelişime açılan bir kapıdır, o kapıdan girebilme olanağını elde edenlerin öğrenecekleriyle yaşamlarını değiştirme olasılığı da büyüktür. O yüzden her "okullu"da koşulsuz bir sevinç ve heyecan gözlenir; koşa koşa gidilir okula. Bu coğrafyada özellikle kız çocukları bu sevinç ve heyecanı çok daha büyük ve derin yaşarlar. Çünkü evlerinin kapıları ilk olarak ve sadece oraya gidecekleri için açılır. Okulun onlar için "özgürlüğe" uzanma olasılığı sunan yeni bir kapı olduğu doğrudur. Ama bu yeni kapının ardında yaşanacak değişimin ne yönde olacağı yine de önceden kestirilemez; okullar "özgürlüğe" uzanmayı arzulayanları "köle" haline de getirebilirler. O yüzden okulluların yürekleri, akılları ve güçleri yettiğince kontrolü sürekli olarak kendi ellerinde tutmaları gerekir. Bunu başarabilenler hem bireysel hem de toplumsal tarihlerinin öznesi olabilirler."
"Mazxana Projesi" Sarmaşık Derneği'nin fotoğraflarla yoksulluğu teşhir etmek ve bilinç yaratmak amacıyla yürüttüğü bir projenin somut ürünü. Fotoğraf sanatçısı Hüsamettin Bahçe'nin yoksulluğu gözler önüne seren ve sanatsal biçimde anlatan, her birinden bir öykü, bir roman çıkacak kadar dolu anlamları olan, bir yıllık "titiz bir emek"le çektiği ve seçtiği "46" fotoğraftan ve bu fotoğraflardan yola çıkarak bir şeyler yazan 50 yazar, sanatçı, bilim ve kültür insanı, siyasetçinin yazılarından oluşuyor bu fotoğraf albümü.
"Borcu olan ödesin"
Kitabın girişinde dernek başkanı dışında Emek Demokrasi Özgürlük Bloğu'nun İstanbul İkinci Bölge Bağımsız Adayı sevgili Sırrı Süreyya Önder'in de bir yazısı var.
Başlığı "Borcu olan ödesin" olan bu yazıda şöyle bir olayı anlatıyor:
"Diyarbakır Elektrik İdaresinde çalışan ve sayaç kontrolüne çıkan memurlar bir yoksul eve giderler. Sayaç önceki aya oranla daha küçük haneli bir sayı vermektedir.
Bunun iki anlamı vardır: ya bu evde bir ay içerisinde çok ciddi bir elektrik enerjisi harcanmış ve sayaç sıfırlanıp başa dönmüştür ki tutarı o zamanın parasıyla milyarlar eder ya da hane sayaçla oynamış, "az yakmış" görünsün diye geriye sardırırken işi biraz abartmıştır.
Memur kapıyı çalar. Kapıyı yaşlı bir teyze açar.
Teyzeye "Xaltîkê", der, "dewlet deyndar derket".
Memur durumu ironiyle harmanlayarak devletin borçlandığını söylemiş ama Yaşlı Teyze buna pabuç bırakmamış.
Memurun kolunu tutarak 'Öyleyse devlet borcunu ödesin.' demiş."
Borcu olan borcunu ödemelidir.
En çok devletin borcu vardır Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Türküyle bu halka, bu topluma.
Her şeyden önce onlar bu devleti var ettikleri için vardır bu borç.
Daha sonra da bazılarının çıkarları için yine aynı halka yaptıkları için.
Yaklaşık 90 yıldır ödenmemiş olan bu borç artık ödenmelidir.
"Ödeme" zamanı gelmiştir ve artık daha fazla geciktirilemez.
Ödeme yoksulluğu ortadan kaldırarak gerçekleşecektir kuşkusuz.
Ama onun da öncesinde önce yoksulluğun ve Mızraklı'nın da belirttiği asıl nedenin herkesçe fark edilmesi gerekmektedir.
Farkına varacak olan "devlet" değildir aslında. "Devlet" bir araçtır yalnızca!
Asıl fark etmesi gerekenler o "devlet"in olanaklarını "yoksullara" göre daha fazla, daha çok ve daha yaygın kullananlardır.
Onlar farkına vardıklarında ilkin "yoksulluk" görünür hale gelecektir. Çözüm bundan sonra gelebilir ancak.
İşte bu "Maxhana"yı, bu "Büyük Ev"i anlatan fotoğraflar bunun için bence çok önemlidir.
Sarmaşık Derneği bu proje ile kanımca bunu yapmaya sorunmuş durumda.
Proje çerçevesinde çekilen fotoğrafları ve yazıları Diyarbakır'da sergilendi. Ardından eş zamanlı olarak Avrupa´da da izleyici karşısına çıktı.
Mazxana, sırasıyla; Almanya, Hollanda, İsviçre, Avusturya ve Danimarka´nın belli kentlerinde de gösterildi.
Şimdi de o fotoğraflar kitap, kartpostal, tablo haline getirilip destek amaçlı olarak satışa sunuluyor.
Derneğin sitesine girip benim burada anlattığımın çok ötesinde konuyla ilgili ayrıntılı bilgileri almak olası. Yine o fotoğrafların bazılarını görmek de, sevgili Sırrı Süreyya'nın yazısının tamamını okumak da mümkün siteye girince.
Almak, ve görmek gerek!
Ama bence bunlar yetmez. O fotoğrafların, kartpostalların, albümlerin alınması gerek.
O fotoğrafları odalara, işyerlerine, toplu yaşam alanlarına asıp sergilemek gerek.
Her gün onlara bakıp yüzleşmek gerek.
Yoksulluğun halen sürdüğünü, bunu fark etmediğimiz ve ortadan kaldırmak için her gün, her an bir şeyler yapmadığımız sürece, istemimiz dışında da olsa onu yaratan nedenlere hepimizin bir biçimde katkıda bulunduğumuzu görmemiz gerek.
Beni de böyle bir çabaya kattığı için Sevgili Şeyhmus Diken'e, böyle bir çalışmayı gerçekleştirdiği için Selçuk Mızraklı'ya, bu çalışmanın asıl yükünü sırtlanarak bu fotoğrafları çeken Hüsamettin Bahçe'ye emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Bu yazı bir anlamda "borcu olanlar ödesin" sözünün de bir karşılığı.
Borçlarımı ödemeye yetmeyeceğini bilsem de yazdım.
Bir yerden başlamak gerek!
Fotoğrafları yorumlayanlar: Sırrı Süreyya Önder, Mîran Janbar, Dilawer Zeraq, Ahmet İnsel, Lal Laleş, Osman Baydemir, Azad Zal, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Yavuz Ekinci, Yaşar Kemal, Evrim Alataş, Aytekin Yılmaz, A. Hicri İzgören, Vedat Çetin, Sibel Özbudun, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, İrfan Babaoğlu, Arjen Arî, Ertuğrul Kürkçü, Şükrü Erbaş, Adil Zozanî, Murathan Mungan, Ahmet Telli, Adnan Binyazar, Oya Baydar, Ragıp Duran, Ahmet Şık, Mikail Aslan, Oral Çalışlar, Ahmet Çeko Jiyan, Ayşegül Devecioğlu, Şener Özmen, Kemal Varol, Rakel Dink, Kawa Nemir, Vedat Türkali, Hasan Cemal, Şükrü Hatun, Yıldırım Türker, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Şeyhmus Diken, Mıgırdiç Margosyan, Mustafa Sütlaş, Cem Kaptanoğlu, Sezai Sarıoğlu, Tara Jaff, Murat Uyurkulak. (MS/EÖ)
Bilgi ve Bağlantı: http://www.sarmasik.org/