Mazlum-Der Türkiye insan hakları hareketinin önemli oyuncularından olan bir kuruluş. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği adıyla, 28 Ocak 1991'de avukat, gazeteci, yazar, yayıncı ve iş insanlarından oluşan 54 kişilik bir grup tarafından kuruldu.
Kurulduğu sırada, "tarihi referansını Mekke'de yeminle kurulan ve ayrımsız uygulamalarla mazlumdan yana, zalime karşı tavır alarak başarılı çalışmalar yapan, Hilfu'l-Fudul oluşumundan aldığını" açıklaması başta belirli kuşkulara yol açtı.
Türkiye'de sivil toplum alanına yansıyan her kesimin kendi "alternatif" örgütlenme anlayışının bir uzantısı olarak "İslami kesimin" insan hakları alanına el atan bir örgüt olduğu şüphesiyle karşılaştı.
Yeni kesimleri mücadeleye kattı
Ancak kuruluş felsefesinde de belirttikleri üzere diğer referansları olan "Medine Vesikası, Magna Carta, ABD Bağımsızlık Bildirgesi, Virginia İnsan Hakları Bildirgesi, Fransız Yurttaş Hakları Bildirgesi, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi insanlığın ortak kazanımı olan tüm metinlerden yola çıkarak, barışın korunması, haksızlığın giderilmesi mücadelesini önemser" ilkesi gereğince Türkiye'de insan hakları alanının önemli oyuncularından biri olmakla kalmadı, Af Örgütü, İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) gibi bu alanda faaliyet gösteren diğer kuruluşlarla işbirlikleri, ortak eylemler örgütledi ve bir ortak mücadele hattı benimsedi.
Bugün hala insan hakları örgütleri ortak platformu olan İnsan Hakları Ortak Platformu'nun (İHOP) da kurucu üyesi.
Mazlum-Der'in varlığı insan hakları mücadelesinin birçok alanına o güne kadar bu mücadeleye katılmamış kesimlerin de katılmasını sağladı.
Başörtüsü hakkı
"Başörtüsü hakkı" onlar için her zaman duyarlı oldukları bir konu oldu. Zaten diğer insan hakları örgütleri de adı ister türban ister başörtüsü olsun bunun bir hak olduğunu kabul ediyordu.
Ben insan hakları mücadelesi alanında Mazlum-Der'in eski başkanları Yılmaz Ensaroğlu ve Ayhan Bilgen'den çok şey öğrendim. Yaklaşımları her zaman bakış açımın zenginleşmesine ve netleşmesine, varlıkları da insan hakları mücadelesine duyduğum güvenin artmasına neden oldu.
Basın açıklamalarında, kampanyalarında, yaklaşımlarında altına imza atmayacağım, desteklemeyeceğim hiç bir husus olmadı.
28 mart'a gelene kadar!
Nedeni, Mazlum-der İstanbul Şubesi'nin 28 mart'ta yaptığı basın açıklaması. Bu açıklamayı hangi insan hakları kuruluşu yapsa aynı tepkiyi veririm.
Gelelim açıklamaya:
"AYNA AYNA SÖYLE BİZE: EMİNE AYNA DTP'NİN AYNASI MI?" başlıklı açıklama Demokratik Toplum Partisi'ni (DTP) ve Mardin Milletvekili Emine Ayna'nın sarfettiği iddia edilen şu sözleri hedef alıyor:
"Nevruz Bayramı Kürtlerin geleneği ve kültürüdür. Kürtler ne olursa olsun Nevruz bayramından vazgeçmezler. Kurban Bayramından vazgeçebilirler, Kurban kesmeyebilirler, kutlamayabilirler, bu yıl ise kutlamadılar. Yine Ramazan Bayramından vazgeçebilirler, kutlamayabilirler. Ancak Kürtler Nevruz Bayramından vazgeçmez."
İslam referansı
Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nden Şube yöneticilerinden Avukat Aydın Polat imzalı şu açıklama yapıldı:
"Son günlerde kamuoyuna yansıyan şekliyle anlaşılan o ki, Kürt Halkının temsilcisi olduğunu iddia eden DTP ve bir kısım yöneticileri, bu temsil kabiliyetini Doğu ve Güneydoğu halkının hiç de yandaşı olmadığı ve olmayacağı alanlara kaydırmak istemektedirler.
Bölge Halkı her yıl olduğu gibi bu yıl da -DTP'nin "bu yıl kurban kesmeyin" çağrılarına rağmen- coşku ve sevinç ile Kurban Bayramını kutlayarak kurbanlarını kesmiştir.
Yapılan açıklamalar 'DTP, mensubu olduğu etnik ailenin dininden rahatsızlık mı duymaktadır?' sorusunu akıllara getirmektedir.
DTP 'Halkın inançlarına saygılıyız' anlayışından hızla uzaklaşmış, yabancılaşmış ve halkın inançlarına karşı bir duruş sergilemeye başlamıştır. 'Güneydoğu'da laikliğin kalesi biziz, cemaatlerin faaliyetlerinden rahatsızlık duyuyoruz.' şeklindeki açıklamalar da bu tutumun açık göstergesidir.
Önemle bilinmelidir ki; Kürt Halkı için İslam önemli bir kimliktir. DTP, Ramazan ve Kurban Bayramı'nın kardeşlik ve barış ortamını tesis etmede en önemli iki bayram olduğu gerçeğini göz ardı ederek siyaset yürütemez.
DTP'nin İslam Dini'nin iki temel bayramını ortadan kaldırmaya çalışarak(!), yerine başka bayramlar ikame etmeye çalışması, bu topraklarda yüzyıllardır üzerinde çalışılan emperyalist oyunun bir parçasıdır. DTP bu oyuna alet olmamalıdır.
Jakoben Ulusalcıların dine ve dindar insanlara yönelik yaklaşımının ülkeyi getirdiği süreç, DTP'ye ibret olmalıdır."
Köprünün altından çok sular akmış
Vay, vay vay! Demek ki biz bilmeyeli Mazlum-Der açısından köprünün altından çok sular akmış.
Bu yaklaşım, din ve vicdan özgürlüğüne davet eden insan hakları dilinin oldukça uzağında ve dışında. Bu yaklaşımın da farklı etnik kimliklere sadece TC. ulusal bayramlarını dayatan "jakoben zihniyetten" hiçbir farkı yok.
Bir adım daha ileri gidelim. "Yüzyıllardır her iki bayram da Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak ayrımı gözetilmeksizin, bir arada kardeşçe yaşamaya temel olmuştur" yaklaşımı, her türlü etnik kimliği reddederek İslam temelinde bir birlik arayışı yaklaşımına yakın akraba.
İnsan hakları açısından her türlü dini özgürlüğü savunma, kaçınılmaz olarak din dışılığı da kabullenme ve savunma anlamına gelir. İfade özgürlüğü ve inanç/ inançsızlık özgürlüğüne yeni tanım getirilmeye mi çalışılıyor?
Mazlum-Der'in bu yaklaşımının Türkiye'de insan hakları hareketinin ortak temellerini oluşturan hak ve özgürlükler yaklaşımının oldukça dışında olduğuna, bunun da Türkiye'de insan hakları hareketini ciddi zaafa uğratacak bir yaklaşım olduğuna dikkat çekmek isterim.
Mazlum-Der, bu güne kadar iktidarda İslami kültüre sahip bir parti olduğu halde hak ve özgürlükleri, buna dayanmaksızın savunan bir çizgi sergilemişti. Bu çizgiden bir sapışa mı tanık oluyoruz?
Ne oldu Mazlum-Der'in "evrensel insan haklarının kullanımını, politik çıkarlarla bağlantılı olarak ele alınmasını tasvip etmez ve çalışmalarına bu çarpıklığın düzeltilmesini de ekler" kuruluş ilkesine? (MÇ/GG)