Psikoloji ve psikiyatri profesörü Herbert S. Terrace'ın Ocak 2003'de yayınlanan araştırması , maymunların birbiri ile ilgisi olmayan yedi fotoğrafın sırasını hatırlayabildiğini, dört fotoğrafı ise aynı anda akıllarında tutabildiklerini ortaya koyuyordu. Primatların entelektüel kapasitesi üzerine bugüne kadar ulaşılmış en güçlü bulguları sunduğu da belirtilen araştırmada, maymunların, "listeler", "diziler" üzerine "mantıksal olarak" düşünebildikleri sonucuna varılmıştı. Araştırmada, deney maymunlarının toplu olarak ekrana yansıyan yedi fotoğrafa belirli bir sıraya göre dokunması isteniyordu. Fotoğraflar ekrana her seferinde farklı dizilişlerle geliyordu. Sonuçta maymunlar fotoğraf setlerini, fotoğrafların ekrandaki değişken yerlerinden bağımsız olarak, sıraya koymayı öğrenmişlerdi.
Aynı günlerde Georgia State University'deki (Atlanta, ABD) bonobo maymunu Kanzi'nin kendi "kelimeleri"ni oluşturduğu ve kullandığı haberi de gelmişti. Kanzi, "muz", "üzüm", "meyve suyu", "evet" anlamına gelen ve değişmeyen, belirli sesler kullanıyordu. Üstelik Kanzi'yle çalışan üniversite görevlilerinden Jared Taglialatela, "Biz ona bir şey öğretmedik. Bunu kendi kendine yapıyor" diyordu.
Bütün bunlar, olgular ile görüntüler ve simgeler arasında bağlantı kurabilen, görüntü ya da simgeleri sıraya koyma becerisi gösterebilen, hatta olgulara "kendi dili"nde "kelimeler" atayabilen maymunlara, hem "oy kullanma"nın "politik anlamı"nın (seçme, istek belirtme), hem de oy verme prosedürlerinin öğretilebileceği anlamına geliyor olabilir. Gene de, maymunların yapamayacağı bir şey var: Maymunlar, "oyların sayımında şaibe" olduğunu iddia ederek "seçim sonuçları"na itiraz edemezler. Ya insanlar?
Bilgisayar mühendisi Brian D. Barry, 3 Mart 2004 günü Kaliforniya'nın Santa Clara şehrindeki yerel seçimlerde oyunu, bir "AVC Edge dokunmatik ekran"da kullandı. Sonra izlenimlerini "Sağır edici bir sessizlik" başlıklı makalesinde yazdı. Barry, oy verme işlemi tamamlandıktan sonra ekranın altından bir "pusula" çıkmasını nasıl boşuna beklediğini anlatıyordu. Pusula çıkmamıştı.. 2003 sonbaharında yapılan seçimlerde hâlâ "pusulalı yöntem"in kullanıldığını, elektronik oy verme işlemi tamamlandıktan sonra makineden çıkan pusulanın görevlilerin gözetiminde mühürlü bir kutuya atıldığını anımsatıyordu. Seçim sonuçlarına itiraz olması halinde oyların tekrar sayılmasını sağlayabilecek bu yegâne yöntem, artık geçerli değildi. Onun yerini, sistemi geliştiren Sequoia şirketinin yazılımına ve manyetik ortamda toplanan verilerin transferinde görev alan insanlara ve kullanılan araçlara mutlak güven almıştı. Barry makalesinde, verilerin bir görevli tarafından bir tür "bellek kartı"yla makinadan çıkarılıp alınması yöntemini çok yadırgadığından da söz ediyordu.
"Sıfır hatalı seçim sonuçları" mucizesi
Sequoia, ABD'deki yeni bir sektörün, "elektronik oy sektörü"nün ya da DRE ("Direct Recording Electronic") sistemlerinin öncüleri arasında yer alıyor. Sequoia'nın Web sitesimde , şirketi tanıtan sayfanın altında Winston Churchill'den bir alıntı var. 11 Kasım 1947'de Churchill şöyle demiş: "Hiç kimse demokrasinin mükemmel, hatta bilgece olduğunu söylemeye çalışmıyor. Aslında demokrasinin, zaman zaman denenmiş diğer yönetim biçimlerin haricinde, en kötü yönetim biçimi olduğu bile söylenmiştir."
Varlığının anlamı ile bu alıntı arasında bir tür bağlantı kuran Sequoia gibi DRE sistemleri geliştirip satan şirketlerin sayısı fazla değil. Sektörü kontrol eden birkaç büyük şirket arasında, "DRE'ye geçen ilk eyalet" ünvanına sahip Georgia'nın sistemini 2002 yazında kuran Diebold da bulunuyor.
İngiliz Independent'dan Andrew Gumbel, 13 Ekim 2003 tarihli makalesinde , yeni sistemin kuruluşuna 53 milyon dolar harcayan Georgia'da önceki sonbahar yapılan seçimler üzerine ilginç şeyler anlatıyordu. Ara seçimler öncesi kamuoyu yoklamalarında 11 puan önde görünen Vali Roy Barnes (Demokrat), Cumhuriyetçi rakibi Sonny Perdue'ye 51'e 46 kaybetmişti. Senato seçimleri öncesinde 2 ilâ 5 puan önde görünen Max Cleland (Demokrat) ise Cumhuriyetçi aday Saxby Chambliss'e 53'e 46 kaybetmişti. Seçimler sırasında makinelerin yer yer "donması" ve teknisyenler tarafından "yeniden başlatılması" gibi ayrıntıları, zamanla iyileştirilebilir teknik aksilikleri bir tarafa bırakacak olursak, Demokrat seçmenin yoğun olduğu Fulton'da 67 "bellek kartı"nın ortadan kaybolması (bu nedenle sonuçların açıklanmasında 10 günlük bir rötar yaşanmış) gibi "ayrıntılar" da söz konusuydu.
Gumbel'ın makalesinde "son an sürprizleri" yaşanan tek eyaletin Georgia olmadığı, Colorado, Minnesota, Illinois ve New Hampshire seçimlerinde de kamuoyu yoklamaları ile seçim sonuçları arasında büyük orantısızlıklar olduğu belirtiliyordu.
Georgia seçimlerinde ortadan kaybolan bellek kartlarının akıbetinin öğrenilmesi ise belki asla mümkün olamayacaktı. Çünkü "oyların sayımı" eyalet görevlileri tarafından değil, Diebold tarafından kapalı kapılar ardında yapılmıştı. Eyalet görevlilerinin cihazlara dokunması ve çalışıp çalışmadığını anlamak amacıyla da olsa yazılımı incelemeye kalkması bile, eyalet ile şirket arasında imzalanan kontrattaki "ticari sır" maddesi gereğince, büyük suç teşkil ediyordu. Sonuçta elektronik sistemle yapılan seçimlerin sonuçları mutlaktı. Seçimlerin "sıfır hatayla" yapıldığını kabul etmekten başka çare yoktu.
Diebold'un teknisyenlerinden Rob Behler, Georgia seçimlerinden sonra çıkıp bir açıklama yaptı. Behler'in söylediklerine bakılırsa, makinelerin Georgia'ya sevk edildiği 2002 yazında hâlâ öyle yazılım hataları vardı ki, şirket bir "son an yaması" ("patch") ekleyerek sistemdeki sorunları gidermeye çalışmıştı. Ayrıca şirket yazılımı tek tek disklere kuracağına -bu zaman kaybına yol açacağı için- yazılım merkezî dağıtım amacıyla Internet üzerindeki bir FTP sunucuya yüklenmişti. İlkokul öğrencilerinin bile nasıl bir güvenlik gafı olduğunu çok iyi bildikleri bu budalalık, aslında bir bakıma hayırlı da olmuştu. Sunucuyu ziyaret eden "siviller" böylece yazılımı inceleme imkânına kavuşuyordu. Erişime açık FTP sunucuyu ziyaret edip yazılımı diskine indiren 20 yıllık bilgisayar programcısı Roxanne Jekot, yazılımı satır satır incelemiş ve "insanın tüylerini diken diken edecek kadar çok" güvenlik açığına rastlamıştı.
Diebold'un ileri teknoloji kasaları
Seçim kampanyaları için bağış toplanması çalışmalarıyla ilgili olarak yazdığı 14 Ağustos 2004 tarihli mektubunda, Diebold yönetim kurulu başkanı Walden O'Dell, "Ohio'nun oylarını başkana vermesine yardım etmeye kararlı olmak"tan söz ediyordu. Aralık ayı başlarında Demokrat başkan adaylarından John Edwards sert bir çıkış yapacak, başkan Bush'u Diebold'dan gelen 100 bin doları iade etmeye çağıracak ve Walden O'Dell'i Ağustos ayındaki mektubundan dolayı sert biçimde eleştirecekti .
2003 sonları itibarıyla, Diebold markasını taşıyan ve çoğu dokunmatik ekranlı olan 40 binin üzerinde makinenin ABD'nin 37 eyaletinde kullanılmakta olduğunu bir not olarak ekleyelim.
Teknoloji geliştirme ve kullanmada "piyasa direktifleri"nden başka bir mekanizma tanımayan ABD'nin "elektronik seçim sistemi"ne geçişinde son bir yıldır vurgulanan, daha çok, "Bush ekibinin bu sistemden yararlanabileceği", "sistemi 2004 başkanlık seçiminde kendi avantajına kullanabileceği" gibi endişeler oldu. Oysa herhalde, Diebold yönetim kurulu başkanı Walden O'Dell gibilerin yarın başka bir partiden seçilmiş başka bir başkan için çalışması kadar doğal bir şey olmayacaktır. Elektronik seçim sistemi, kötüye kullanmaya fazlasıyla açık olsa da, ABD'deki iki egemen partiden birinin sonsuz iktidarını sağlayacak bir araç olarak görülebilir mi?
Diebold'un tanıtım sayfasında şirketin 1859'da kurulmuş bir güvenlik cihazları şirketi olduğu ve dünyanın önde gelen fiziksel ve elektronik güvenlik şirketleri arasında yer aldığı belirtildikten sonra gururla şu açıklama yapılıyor: "Amerikan tarihinin temellerini oluşturan üç belge, Amerikan Anayasası, Bağımsızlık Deklerasyonu ve İnsan Hakları Bildirgesi, Washington DC'deki Ulusal Arşiv Binası'na yerleştirilmiş üç ileri teknoloji ürünü kasada, Diebold tarafından korunmaktadır."
Üç tarihi belgenin emanet edildiği bir şirketin "partizan" olması herhalde mümkün değildir. Ekim 2002'de ABD'de yürürlüğe giren 3.9 milyar dolar bütçeli "Help America Vote Act" ("HAVA") kapsamında yaşanan bu "reform"un büyük amacı, seçim sonuçlarının tam anlamıyla güvenilir hale getirilmesi, 2000 seçimlerinde Florida'da yaşanan ve George W. Bush'un Al Gore'u geçmesine olanak veren defoların, skandalların (binlerce seçmenin sistemdeki "hata" nedeniyle oy kullanamamış olması) ortadan kaldırılmasıdır. Florida durumuna düşmek istemeyen eyalet yönetimleri ve genel olarak federal bürokrasi tarafından desteklenen reform, "sıfır hatalı" bir sistem yaratmış olacaktır. Bunu sağlayan şey de, dahice basit bir çözüm olarak, "seçim sonuçlarının denetlenebilmesi şartları ve imkânı"nın mutlak olarak ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Artık "Maymunlar Demokrasisi"nin itici gücü olan bu ülkede kullanılan oylar dipsiz bir kuyuya düşecek, son oy da kuyuya düştükten sonra göklerde bir yerlerden çok anlaşılabilir ve asla tartışma imkânı olmayacak netlikte bir "yankı" gelecek.
Yeni sistem, "piyasa direktifleri"nden başka motor tanımayan ve direktiflerin "güçler oranında özgürce" belirlendiği bir sistemin mantığına ve işleyişine nihayet tam olarak uygun bir sistemdir. Piyasa direktiflerinin asla kendi kendine değil, güçler arasındaki ilişkiler, tercihler, ittifaklar sonucu belirlendiği bu olağanüstü merkezî, yukarıdan aşağıya sistem için aslında daima rahatsızlık verici bir fazlalıktan başka bir şey olmayan "serbest demokratik seçim", layık olduğu yere, Diebold gibi şirketlerin kasalarına nihayet kapatılıp kilitlenmek üzeredir.
Ama işte bu sistem, sadece itici gücün demokratik olgunluk düzeyini yansıtmaktadır. "Maymunlar Demokrasisi"nin diğer, özellikle daha geri bölgelerinde ve henüz vahşi hayatın hüküm sürdüğü bölgelerde, ajandada başka süreçler bulunmaktadır. (ŞA/EK)