İsrail'in insani yardım malzemesi taşıyan, içinde silahsız sivillerin yer aldığı bir filoya yönelik saldırısı bütün dünyada önce şaşkınlık, ekranlara yansıyan vahşi görüntüler ortaya çıktıktan sonra da büyük bir öfkeye dönüştü. Deniz ortasında meydana gelenler, askeri amaçlar taşımayan bir grup uluslararası gönüllüye yönelik silahlı baskın askeri açıdan da, siyasi bakımdan da "fiyasko" sözcüğü ile tanımlanabilir, diplomatik olarak bu durum İsrail'in bindiği dalı kesmesi anlamını taşıyor. Gelinen bu nokta, İsrail için Ortadoğu'da gelinen yeni aşamayı göstermesi açısından yeni dengeler oluşturacak bir dönemi açacak.
Yıllardır bölgede her ne yaparsa yapsın dünyanın sessiz kalmasına alışan bizler için olayın hemen ardından verilen tepkiler, İsrail'i yönetme iddiasındaki aşırı sağcı politikacıların ülelerini dünya kamuoyunda nasıl yalnızlaştırdıklarını göstermesi açısından ibretlik. Olayın hemen ardından aralarında Türkiye, İspanya gibi ülkelerin büyükelçilerini geri çekmesi, Yunanistan'ın devam eden ortak askeri tatbikattan çekilmesi ve askeri temaslarını iptal etmesi, düna basınının verdiği tepkiler bundan sonra yaşanacakları en azından öngörebilmemizi sağlıyor.
ABD'de Obama yönetiminin iş başına gelir gelmez İsrail'e karşı geliştirdiği yeni politikalar en yakın müttefiki ile arasında gerilimin artmasına neden oldu. Bütün dünyanın haksız olduğunu kabul ettiği Gazze saldırısı ve HAMAS'a yönelik ambargo sonrasında, başbakan Erdoğan'ın "bir dakika" çıkışı ile birlikte gerilen Türkiye - İsrail münasebetleri aşırı sağcı Netanyahu hükümetini bir anlamda köşeye sıkıştırmaya başlamıştı.
Dışişleri bakanı Lieberman tarafından temsil edilen İsrail'deki koalisyon hükümetinin faşizan üyelerinin ABD'yi bile dışlayan dünyaya meydan okur nitelikteki tavırları, İsrail'in en yakın bölgesel müttefiki Türkiye'yi ʻalçak koltukʻ politikası ile dışlama gayreti, ilişkileri artık onarılması yakın vadede onarılamayacak noktaya getirmişti. Bir vakitler Filistinlilere yönelik tepki uyandıran muamelelerin ardından bile bir şekilde yoluna giren ilişkiler artık iyice bozulmuştu.
Netanyahu'nun Doğu Kudüs'te İsrail'in Filistinlileri evlerinden zorla çıkarıp bu evlere Yahudi yerleşimcileri yerleştirmesi ve yeni yerleşim yerleri inşası konusundaki inadı nedeniyle başta yeni ABD yönetimi olmak üzere tüm dünyayı karşısına alarak ilk hatalı adımını atmıştı.
Geçen yaz İsrail'de bulunduğum süre içinde yaşadıklarımı daha önce de bianet'te okudunuz. İsrail'in tüm bu askeri, ticari, siyasi anlamda Türkiye'yi tamamen kaybetmesi anlamına gelecek Mavi Marmara baskını ise meselelerin üzerine tuz biber ekti. Sivillere yönelik acımasız saldırının uluslararası hukuku ilgilendren boyutunu hukukçulara bırakıp, olası siyasi gelişmelerin peşine düşmenin vakti geldi.
İsrail uluslararası yardım örgütlerinin sivil gönüllülerine saldırarak tarihinde yeni bir dönemi başlattığını söylemek mümkün mü? Ankara'nın politik tercihleri artık geçmişten daha farklı bir Ortadoğu tahayyülü getirecektir. İsrail'in Mısır ile sürdürdüğü örtülü ittifak bir tarafa, Gazze saldırısının ardından dünyanın verdiği tepkiler artık işlerin İsrail için eskisi kadar kolay olmayacağını gösteriyor. Zira askeri işbirliği konusunda Türkiye ile devam eden anlaşmaların zedelenmesi bölgesel dengelerin değişmeye başlayacağının işareti olarak algılanabilir.
Neoliberal, ılımlı islamcı profili ile AKP'nin dengelere müdahale inisiyatifini ele alma çabaları kendisini yakın bir zamanda iyice göstermee başlayacaktır. Marmaris'teki Aksaz Deniz Üssü'nden sessiz sedasız devriye görevine çıkan filo ile Türkiye artık Akdeniz çanağında kendisini iyice gösterecek, ihtimal bu durum Doğu Akdeniz'de gerginliği de artıracaktır. Ankara'nın bölgesel güç olma yolundaki iradesini ʻyeni düşmanʻ doktrini üzerinden kurması, hem Avrupa Birliği hem de Amerika Birleşik Devletleri açısından başka bir stratejinin gerekliliğini ortaya koyacaktır.
Mavi Marmara baskını ile birlikte Türkiye yukarıda sözünü ettiğimiz askeri etkinlik niyetine de meşruiyet kazandırmış oldu. Kısacası yaşananlar bölgenin stratejik önceliklerini değiştirecektir. İsrail'in tutumu, meydan okuma politikası, herkese rağmen Filistinlilere karşı uygulanan zulüm artık başka türde bir uluslararası siyaset refleksi oluşturacak ve artık Türkiye'nin rolü değişmiş olacaktır. Barışa karşı bu denli direnen İsrail, siyasi etkisini aşırı sağcılar üzerinden yönlendirmeye devam ettiği taktirde, bölge istikrarı tüm dünyanın aleyhine değişecektir.
Bu aynı zamanda bölgede silahlanmaya bütçeden ayrılan payların artması manası taşıyacaktır. Başbakanın AKP grubunda yaptığı konuşmada İsrail'e atfen "Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet değildir" ifadesi bu durumun habercisidir.
Bu nedenle Mavi Marmara'da sivillere yönelik siahlı baskın ne yazık ki yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Yapılması gereken, İsraillilerin bir an önce demokratik yolardan devreye girip aşırı sağcı iktidarı değiştirmesi, kamuoyu baskısı ile Gazze'ye karşı uygulanan ambargonun kalkmasını sağlaması gerekiyor. Bölgenin yeni gerginliklere değil, yıllardır yokluğunu hissettiren barışa ne kadar ihtiyaç duyduğunu söylemek artık sadece peri masalı okumanın önüne geçmelidir. (MU/TK)