Mavi Dalga filminin iki kadın yönetmeni Zeynep Dadak ve Merve Kayan'la 8 Mart'ta, hem gösterime dün giren filmlerini hem de kadın olmayı, sektörde kadın olarak var olmayı, ödülleri, eleştirileri konuştuk. Kayıt cihazı kapalıyken Çaylarımızı yudumladık, Gezi'yi andık, biraz dertlerden, biraz neşeden, gencecikken sinema macerasına atılmaya karar verişlerinden ve yaşadıklarından bahsettik. Size de keyifli okumalar ve iyi seyirler düştü.
Önce şunu sorarak başlayayım: Filmi birlikte çektiniz. Bir filmin iki yönetmenli olması nasıl bir şey? Nasıl bir araya geldiniz ve birlikte çalışmaya başladınız?
Merve Kayan: Filmi birlikte yazdık ve çektik evet ama birlikte çalışmaya seneler önce başladık. 2005'e kadar uzanan bir birlikte çalışma geçmişimiz var, arkadaş olmadan önce iş arkadaşıydık. Birlikte kısa filmler, belgeseller, klipler yaptık. Bu da bize birlikte çalışma konusunda iyi bir pratik kazandırdı. O anda bir şeyler yapmıyorsak bile bir aradayken hep üretmek ve çalışmak üzerine konuşuruz.
Senaryoyu da birlikte mi yazdınız? Film tamamen ikinizin elinden çıkma değil mi?
M.K.: Senaryoyu birlikte yazdık. Senaryoyu yazarken aynı zamanda filmin görsel dünyasını, seslerini, her şeyi aynı anda oluşturuyoruz kafamızda.
Zeynep Dadak: Bundan önceki daha küçük ölçekli işlerimizde de işin bütün teknik kısımlarını da birlikte kotardığımız için uyumlu çalışıyoruz. Aramızda keskin bir iş bölümü olduğunu söyleyemeyiz. Daha önce kamera daha çok Merve'deydi ama Mavi Dalga'da hemen her şeyi birlikte yaptık.
Peki, bu derece erkek egemen bir toplumda ve sektörde kadın yönetmen olmak nasıl bir şey? Kadın filmlerini daha çok görür olduk artık beyazperdede. Ama çoğu zaman kadını da erkek gözünden görüyoruz her şeyde olduğu gibi. Bu filme bir kadın filmi diyebilir miyiz?
Z.D.: Film yapmak zaten başlı başına bir mücadele alanı. Sonuçta her türlü iktidar pozisyonu zemininde olduğu gibi bu da aynı hayatın kendisi gibi erkek egemen bir sistem. Biz bu yüzden film yapma deneyiminden kadın olarak söz etmeyi çok önemsiyoruz ancak filmi tam olarak o noktadan konuşmak farklı bir şey. Biz filmi böyle bir motivasyonla yaptık ama filmi bu anlamda bizim analiz etmemiz doğru olmaz. Ancak filmi bir kadın olarak çekmenin elbette önemli ve güçlendirici bir rolü olduğunu söyleyebilirim.
M.K.: Elbette anlattığımız şeylere bakışımız bir anlamda kendi deneyimlerimiz üzerinden oluyor. Ve bunun da kadınlık üzerinden olmasından daha doğal bir şey yok. İkimizde film yönetmeden önce setlerde farklı farklı pozisyonlarda çalışmış insanlarız, film yapma pratiğini kadın yönetmen olmaktan çok fazla ayıramayız. Bir ekip oluştururken de bunun farkında oluyorsunuz, hikayeyi yazarken de politik olarak doğru bir şeyler yapmaya çalışmak zor ama sürekli bunun üzerine düşündüğünüz için yazarken de bunu yapıyorsunuz ister istemez.
Ama "kadın yönetmen kadın filmi çeker" gibi bir yaftayı da istemiyorsunuz sanırım değil mi? Böyle bir sınırlandırma olmamalı mı?
Z.D.: Kadın yönetmen olmaktan gurur duyuyoruz. Aslında bu kategori de onun için var, bu politik olarak sahiplendiğimiz bir pozisyon ama birileri sizi bu pozisyon yüzünden sadece bu dünyayı anlatabilir bulduğunda sorunlu hale gelebiliyor.
Buradan hemen filmle ilgili yazılan sert eleştirileri sormak istiyorum. Aslında bu sektörde var olmak mücadelesi derken biraz da bundan bahsediyordum. Yeni olmak, hiyerarşiyi kırmak zor olsa gerek?
Z.D.: Filmimizin bir şeylerin konuşulmasına vesile olmasını çok isteriz ama bunu bizim değil başkalarının söylemesi gerek. Filme biraz zaman tanıyıp seyircide ne gibi duygular uyandırdığını gözlemlememiz gerek.
Film hem yurt dışında hem de !f'te gösterildi, nasıl geri dönüşler oldu size? Bu Cuma da Başka Sinema'da vizyona girecek. Mavi Dalga +7 ibaresi aldı, önümüzdeki hafta vizyona girecek Köksüz ise +18. Zaten seyirci sıkıntısı yaşayan yerli filmler için nasıl bir sıkıntı doğuruyor bu?
Z.D.: Gençler sinemanın itici gücü. Filmlerin yaş sınırlandırmasının arkasında hiçbir mantıklı dayanak yok. Keyfi bir uygulama.
M.K.: Kültür Bakanlığı'nın +18 uyarısı alacak bir film yaparsan senden desteğimi geri çekerim demesi çocuğuna parmak sallayan kızgın bir babanın tavrına benziyor. Bu da yönetmenler için büyük sıkıntı olan oto-sansür konusunu gündeme getiriyor maalesef.
Z.D.: Ancak bu oto-sansür konusunun yeni olmadığını, bu ülkede film yaparken her zaman baskı hissedildiğini de söylemek gerek. Şimdi daha somutlaştı ve elle tutulur oldu diyebiliriz belki. Bu Gezi sonrası daha daha belirginleşti ama ironik olarak gezi'yi yaratan da aslında her alanda hissettiğimiz bu gizli baskıydı zaten.
M.K: Baskı artık gizli değil, çok daha açık ve net hale geldi.
Mavi Dalga'ya gençlik filmi diyebilir miyiz? Bu konuda ya da türde çekilmiş çok film yok sanki ülkemizde, bu konuda bir boşluk olduğunu düşünüyorum.
M.K: Bir şey üzerinde çalışırken etrafımızda olup biteni gözlemleyip, başka filmlerle sanatlarla etkileşim halinde oluyoruz her zaman, böyle olunca da eksikliklerin farkına varıyoruz elbette. 80'lerde bir takım gençlik temsilleri var ya da yeni dönem sinemada daha çok taşraya hapsolmuş gençlik üzerinden anlatılmış hikayeler var.
Z.D.: Gençleri onların gözünden, daha içeriden anlatan bir şey olmasını istedik. Günümüzün gençliği üzerinden bir durum filmi yapmaktı amacımız.
Otobiyogafik bir yanı var mı filmin?
Z.D.: Aslında tanıdığımız bütün kadınlardan bir parça var filmin içinde. Mutlaka bizden de parçalar vardır, sonuçta bizim filtremizden geçtiği için bizim duygularımız, hayata bakışımız yansımıştır filme ama otobiyografik olduğunu söyleyemeyiz.
M.K.: Biz bire bir gerçekçi sinemayla ilgili olmadığımız için gerçekten olmuş olaylardan sadece yola çıkıp, onları başka şeylere dönüştürmeyi seçiyoruz. Olayların üzerimizde bıraktığı etkiden yola çıkarak benzer duyguları yansıtmaya çalışmak da diyebiliriz buna.
Mavi Dalga büyümeye dair bir film biraz da. Hepimiz sıkıntılı süreçlerden geçerek büyüyoruz, film bunları anlatıyor diyebilir miyiz? Taşrada geçiyor film ama yine de Balıkesir nispeten büyükçe bir il. Ailesi de sıkıntısız ve sorunsuz baş karakter Deniz'in. Ama yine de zor mu dünya onun için?
Z.D.: Aileyi görece sıkıntısız kılmak meseleyi sunni bir aile-ergen çatışmasına dönüştürmemekti aslında. En olaysız gibi görünen bir dünyaya bile bu karakterleri bıraktığınızda bile hepimizin yaşadığı deneyimlere benzer şeylerle karşılaşıyoruz zaten. Aslında aileyi sıradanlaştırmak söylediğimiz şeylerin altını daha iyi çizmemize yardımcı oldu aslında.
M.K.: Aileyi sıradan yapmakla mekan tercihi de aynı doğrultuda aslında. Balıkesir insanların karşısına büyük haberlerle çıkan bir şehir değil, orası da sıradan bir şehir. Bu şehir Deniz'in hayatına zorlaştıracak şeyler sunmasa da görünmez bir baskı yaratıyor yine de Deniz ve arkadaşları üzerinde, bunu insanların gözüne sokmadan alttan alta hissettirmekti amacımız.
Z.D.: Amacımız aslında ne şehri ne de karakterleri yargılamamaktı. Aileyi ya da şehri öyle bir vurgularsınız ki izleyen "aa her şey bunun için oluyormuş demek ki" diyebilir, biz bunu yapmaktan kaçındık. Herkesin kabuğundan çıkmak ya da yaşadığı yerden kurtulmak gibi biraz da öğrenilmiş bir isteği var, bu hem ülkenin hem de ülkenin gençliğinin gerçeği aslında.
Oyuncularla nasıl çalıştınız?
Z.D.: Oyuncularımız tiyatro yazan, oynayan bir gruptu zaten. Senaryo aşamasında da birlikte çalıştık. Oyuncularımız aynı zamanda !f'te de gösterilen, Gezi'yi anlatan “Ben Bir Slogan Buldum Annem Benim Yanımda”yı çeken ekip, bu da bizi çok gururlandıran bir şey.
Mavi Dalga adı filmde de bahsi geçen Mavi Akım doğalgaz kriziyle mi ilgili?
M.K.: Hem öyle hem de o kesintiler, git geller gençlik dalgalanmalarını çağrıştırıyor. Gençlerin dış dünyayla bağlantı kurmaya çalışırken kendilerini ayarlayamama halinin getirdiği dalgalanmalar diyebiliriz. Bir şeylerin sürekli dolması ve boşalması gibi, Deniz'in ruh hali de böyle zaten bir gün iyi bir gün enerjisi çok düşük.
Deniz de diğer arkadaşları da çok kendine dönük yaşıyor aslında, genç olmanın bir gereği aslında bu. O kriz aslında biraz da gerçek dünyanın dertleri buymuş dedirtti mi onlara?
M.K.: Aslında onlara değil de Deniz'in ailesine ve seyirciye derdirtti daha çok, yani yetişkinlere. Deniz'in bunu fark etmesi için daha önünde zaman var, belki ileriki hayatında geri dönüp baktığında düşüneceği bir şey olabilir bu.
Deniz'in karşı cinsle olan ilişkileri de var filmde. Hatta öğretmenine duyduğu ilgiyi de görüyoruz.
Z.D.: Öğretmenine duyduğu ilgi de kendinden dışarı çıkma isteğiyle ilgili. Bu Deniz'in fantezisi ve gerçeğe dönüşme ihtimali doğunca kendi çekti zaten. Bunun gerçek olabileceğini bile düşünmüyor aslında.
M.K.: Deniz belki de bunu konuşma ve arkadaşlarına anlatma ihtimalini daha çok seviyor. Bir de bu olay filmdeki tamamlanmadan kalan birçok şeyden biri. O kadar çok şey büyük bir olaya dönüşecekmiş gibi oluyor ama olamıyor ki, filmde biraz bunu yapmak istedik zaten. Dikkati dağılıyor Deniz'in, bir şeyi bırakıp başka bir şeyle ilgilenmeye başlıyor çünkü. Deniz'in iştahını göstermekti biraz da amacımız.
Film Antalya'dan ödülle döndü. Ödül almanın önemi nedir ya da çok mu önemlidir? Motive eder mi sanatçıyı gelecek işleriyle ilgili olarak?
Z.D.: Aldığımız ödüllerle ilgili bir hayli düşmanlık gördük. Çok keyfini sürebileceğimiz bir durum değildi. Senaryo ve kurgu ödülleri aldık ve bu en çok üzerinde çalıştığımız, kafa yorduğumuz şeylerdi.
M.K.: Bizim için ödülden ziyade filmi seyirciyle buluşturabilmek önemli, seyirciye sorular sordurabilmek önemli. (GÖ/HK)