Savaş karşıtı, Amerikalı muhalif tarihçi ve akademisyen, yazar Howard Zinn’in kaleme aldığı ve ilk kez 1995 yılında Washington D.C.’deki Church Street Theater’da oynanan "Marx Döndü" adlı oyun, bugünlerde Dostlar Tiyatrosu tarafından güncellenmiş haliyle "Marx’ın Dönüşü" adıyla sahneleniyor.
Oyun, krizle birlikte burjuva ekonomistlerin bile sormaya başladığı “Marx dönüyor mu?” sorusuna tiyatro sahnesinden bir yanıt niteliğinde… “Ben hem öldüm, hem ölmedim, işte size diyalektik” diyerek sözlerine başlayan Marx'ı, usta tiyatrocu Genco Erkal canlandırıyor. Seyircisini asla düşürmediği temposuyla baştan sona sürüklemeyi başaran, düşündürürken gülümsetmeyi de ihmal etmeyen oyun, Genco Erkal gibi nevi şahsına münhasır bir oyuncu tarafından sahnelenince, kelimenin gerçek anlamıyla bir "devrimci stand up"a dönüşüyor.
1969 yılından günümüze sahnelediği eserlerle tiyatroseverleri mest etmesini iyi bilen Dostlar Tiyatrosu bu oyunla da; son model bilgisayarların, cep telefonların, arabaların ve LCD ekranlarının etrafımızı çevrelediği sistemde aslında Marx’ın hiç gitmediğini vurgulayarak bunun kanıtını da "bakınız dünyaya" diyerek gördüğümüz ama görmediğimiz yanılsamalarla gösateriyor... Belki tüm bu yaşananlara biraz mola vermek adına bu oyunu izlemenizi öneririz, emin olun hiç bir şey kaybetmeyeceksiniz. Hoş sonunda kafanızda beliren sorular ve cevapları canınızı biraz acıtabilir ama değecek, bizden söylemesi.
ABD finans piyasalarında başlayan ve ardından tüm dünyaya yayılan küresel kriz, kapitalizmin temel tezlerinin yeniden sorgulanmasına neden oldu. Küresel piyasalardaki gelişmelere paralel olarak, kapitalizmin tarihsel gelişimi ve temel tezlerine yönelik eleştirileriyle düşünce tarihinde yer edinen Karl Marx da yeniden keşfediliyor. Oyun, Marx’ın 19. yüzyılda getirdiği kapitalizmin eleştirisinin günümüzde de temelde hala geçerli olduğunu gösteriyor.
19. yüzyılda Londra Soho’da yaşayan Marks, "Marx'ın Dönüşü" oyununda günümüz New York Soho’dadır. İçinde yaşadığımız dönemin ve Marks’ın yaşadığı dönemin birbiri içine geçecek şekilde yazıldığı oyunla o zamanları aydınlatmanın yanı sıra bugünlere ve bizim bulunduğumuz zamana da ışık tutuluyor.
Oyunda, Marx’ın karısı Jenny, kızı Eleanor, dostu Engels ve siyasi rakibi Bakunin gibi karakterlerle ilgili değerlendirmeleri önemli bir yer tutuyor. Oyunun iç işleyişinde, Jenny Marx’ı Marx yapan kişi olarak konumlandırılıyor. Böylece Marx’ın hayatını paylaştığı eşi geri plana itilmeden, üstelik Marx’ın kendisi tarafından büyük övgülerle anlatılarak merkeze çekiliyor.
Anlatılan hayat bir yerde Marx’ın hayatından çıkıp adeta Jenny’nin hayatına dönüşüyor. Seyirciyi de içine alan sorularıyla Marx; evliliği, Londra’ya sürülmesi, üç çocuğunun ölmesi, zamanın politik çatışmaları, İrlanda’nın İngiltere’ye karşı direnişi, Avrupa’daki 1848 devrimleri, Komünist Hareket ve Paris Komünü olayları hakkında konuşuyor.
Oyun başlarken Marx karakteri kendisinin “Marksist” olmadığını vurgulayarak aslında bir yandan düşüncelerinin statikleştirilmesine ve putlaştırılmasına tepki koyarken bir yandan da kendisine “Marksist” diyenlerin Marx’ı ne derece doğru algıladıklarının sorgulanması gerektiğinin de altını çiziyor. Başka bir açıdan bakmak gerekirse de, her ne kadar oyun kişisi olan Marx, Marksist olmadığını iddia etse de, oyunun bütünü Marksist düşüncenin kısa bir özetini sunmaktan kendini alı koyamıyor denebilir. Bu sebeple, aslında bu oyunu izleyen her izleyicinin bir anlamda hem özet bir tarih bilgisi, hem de özet bir Marksist düşünce dersi alacağını söylemek de yanlış olmaz.
Oyun hakkında söylenecek ihtişamlı cümlelere gerek kalmıyor aslında oyunun sonunda Marx’ın gözlerimizin içine bakarak söylediği bu cümleler yetiyor: “Haklı olduğumu biliyordum ve şimdi biliyorum ki her şey olabilir. Tabii önce insanların kıçlarını kaldırması lazım.” Haksız da sayılmaz sanırım öyle değil mi?!
* Daha fazla bilgi ve rezervasyon için: (0212) 252 59 35. Mart boyunca Muammer Karaca Tiyatrosu'nda görülebilecek oyun nisanda İzmir, Antakya, Adana ve Mersin'e de gidecek.