Bugün sizlere martıların ve kedilerin ve balıkların ve denizlerin bulunduğu bir öyküyü miyavlamak istiyorum. Miyavlamak da ne demeyin şimdi, biliyorsunuz kediler miyavlayarak konuşurlar, anlaşırlar. Ben de bugünkü öykümüzü sizlere miyavlayarak anlatacağım.
Haydi, başlayalım. Bakalım martıların ve kedilerin tek ortak noktaları ringa balıklarını sevmeleri miymiş, görelim.
Kedilerin en şişkosu, en karasıdır Zorba; çıtır çıtır çikolataları midesine indirirken yediği en lezzetli balıklar gelir aklına. Bir limanda doğmuş olmanın şansına sahiptir; ancak annesini ve altı kardeşini daha küçücük bir yavruyken, yaşadıkları sepetten çıkıp karanlığa karışarak terk etmiştir. Ne için mi? Dünyayı tanımak ve balık kafalarının tadına bakmak için tabii ki. Şu anda sahibi olan iyi kalpli çocuk, bir pelikanın midesine inmek üzereyken kurtarmıştır Zorba’yı ve o günden bu yana sürmektedir dostlukları.
Martıların koskocaman, bembeyaz iki kanadı vardır. Uçmaya bayılırlar, hele o gökyüzünde süzülmeleri yok mu, seyretmeye doyamazsınız onları masmavi gökyüzünde. Bazen denizin üstünden havalanırlar; yükseğe, daha yükseğe uçarlar, ta ki onları göremeyeceğin, aaa nereye gitti bu martılar diyeceğin kadar yükseklere tırmanırlar. Sanki bir merdiven dayarlar gökyüzüne ve her basamağını büyük bir keyifle çıkarlar koskocaman, bembeyaz kanatlarıyla.
Kengah da sürüsüyle birlikte uçan; koskocaman, bembeyaz kanatlarıyla havada süzülerek okyanusu geçmeye çalışan martılardan biridir. Kengah’ın başına, bir martının başına gelebilecek en kötü şey gelir. Büyük petrol tankerlerinin denize boşalttıkları vıcık vıcık, yapışkan petrole bulaşmıştır ve çok kötü durumdadır. Sürüsü onu bırakıp gitmiştir, çünkü hepsi bilir Kengah’ı kurtarmanın imkansız olduğunu. Peki Kengah’a kim yardım edebilir dersiniz?
Denizden zorlukla havalanan, nereye gideceğini bilemeyen Kengah, büyük bir çabayla kanat çırparak bizim şişko, kapkara Zorba’nın hemencecik yanına düşüverir. Şimdi ikisi de kapkaradır, acımasız petrol tankerlerinin denize boşalttığı simsiyah atıklar yüzünden bembeyaz martı Kengah’ın tüylerinin rengi simsiyah olmuştur.
Martı Kengah ile kedi Zorba’nın pek bir ortak noktası yoktur aslında, renklerinden başka. Biri miyavlar usuldan, diğeri gaklar havadan. Az daha unutuyordum, ikisinin en önemli ortak noktasıdır balığa bayılmaları. Balık gördüler mi bir güzel ziyafet çekerler kendilerine, nerede olduklarını umursamadan. Ancak çok zor durumda olan Kengah, bedeni gibi kalbi de kocaman, iyilikle dolu olan kedi Zorba’yı yanına çağırır:
Martı Kengah son nefesini vermek üzereyken,
Üç şey yapmasını ister Zorba kediden.
İyi kalplidir kedi, kıramaz martıyı,
Kabul ediverir, yavruyla birlikte uçmayı.
İşte o anda yuvarlanıverir,
Mavi lekeli, ufacık bembeyaz bir yumurta,
Martı Kengah’ın cansız bedeninin yanına…
Zorba yumurtayı yemeyeceğine, yavru doğuncaya kadar gözü gibi bakacağına ve yavru doğduktan sonra, ona uçmayı öğreteceğine söz verir zavallı martıya. Tüm bunları gerçekleştirmek için pek çok şeye gereksinim duyar Zorba. Albay, Sekreter ve Profesör, Kengah’ı yaşatmak adına yardım edemezler, ancak yavrunun bir martı olarak yaşamına devam edebilmesi için fikirler verirler Zorba’ya.
Zorba sadece liman kedilerinin,
Onur yasasını titizlikle uygular.
Onuruna düşkündür liman kedileri.
Ve mutlu olsun diye birileri,
Ellerinden geleni yaparlar eskilerden beri.
Bir liman kedisi söz vermişse,
Sonuna kadar sözünün arkasında durmalıdır,
Zorba sözünü yerine getirmek konusunda.
Bir an bile şüphe duymaz tabii ki.
Zorba, martının yumurtasını sahiplenir, günlerce üzerine yatar, ısıtır yumurtayı. Kocaman, kara, şişko bir kedi için kuluçkaya yatmak hiç de kolay değildir. Sonra günün birinde mavi lekeli, bembeyaz yumurta çatlayıverir, içinden şirin bir yavrucak çıkar. Yavruya isim koymak için bir dolu uğraşması gerekir Zorba’nın. Gerçek bir denizkedisi olan Pupa-Yelken’e, Profesör’e, Sekreter’e danışır. Sonunda, belki de okyanusu geçmeye çalışırken yaşamını yitiren annesi kadar şanssız olmaması için, isminin Şanslı olmasına karar verirler hep birlikte.
Şanslı uçmayı başarabilecek mi; Zorba, Kengah’a verdiği sözü tutabilecek mi bilmiyoruz; bunun için kitabı okumanız gerekiyor. Ancak bildiğimiz tek şey kitabımızın yazarının da söylediği gibi, “Yalnızca cesaret edenler uçabilir.” Kocaman şişko kedi, iyi kedi, soylu kedi, liman kedisi Zorba’ya gelince...
Bu yolculukta Şanslı’ya ne kadar yardım edebilecek, yanında olabilecek mi bilmiyoruz. Soruların yanıtlarını merak ediyorsanız kitabın sayfalarını çevirmeye başlayın; Zorba, Kengah, Şanslı, Profesör, Sekreter, denizkedisi Pupa-Yelken, maymun Matias sizleri sayfaların içindeki limanda bekliyorlar.
Zorba’nın Şanslı’ya söylediği gibi; farklılıklar aslında bizleri var eden, yaşama tutunmamızı sağlayan. Şanslı ne kadar farklı olsa da Zorba bu farklılığı seviyor ve Şanslı’yı bir kediye dönüştürmek yerine, bir martı olarak yaşama devam etmesi için elinden geleni yapıyor. Bu sayede büyük bir gururla farklı bir varlığı beğenmeyi, sevmeyi ve ona saygı göstermeyi öğreniyor. Son sözü Zorba’ya bırakalım isterseniz: “Bize benzeyenleri kabullenmek ve sevmek çok kolaydır. Ama farklı birini sevmek ve kabullenmek oldukça zordur.”
Küçücük bedenlerine koskocaman kalpler sığdıranlara! Her çocuk okusun diye miyavlayan liman kedilerine…(GK/NV)
* Martıya Uçmayı Öğreten Kedi, Luis Sepulveda, Çeviren: Saadet Özen, Resimleyen: Mustafa Delioğlu, Can Yayınları, 128 sayfa.