Marilyn Monroe kuşkusuz popüler kültürün en önemli ikonlarından biridir. Roger Ebert'ın söylediği gibi sadece bir isim değil, özlenen bir kadın idealinin özetidir*. Onun hemen her fotoğrafında gülen, neşe saçan yüzüyle trajik ölüm hikayesi büyük bir tezat oluşturur.
Onu unutulmaz yapan; seksi sarışın imgesi ile ölümünden önceki son 5-6 yılı ciddi bir depresyon ve uyku hapları eşliğinde geçirmesi arasındaki sözünü ettiğim bu tezattır belki de. Bizlere sürekli "her şey yolunda" diyen yüzüdür.
My Week with Marilyn filmi sinemada, yaş aralığı yirmi ile altmış arasında değişen kadınlarla birlikte izledim. Salonda hiç erkek olmaması oldukça garip geldi bana. Tüm kadınlar Marilyn'le geçirilecek bir haftanın nasıl olabileceğini merak ediyordu anlaşılan.
Ancak film izleyicisine ilham kaynağı olabilecek bir kadın sunmadığı gibi "seksi sarışın" olma halinin de oldukça acınası bir durum olduğunu söylüyor. Ebert aynı yazısında Michelle Williams'ın yarattığı Marilyn Monroe'nin seks yapma değil sarılma isteği uyandırdığını belirtmekte.
My Week with Marilyn bir Marilyn Monroe filmi değil. Film, Marilyn ile bir hafta geçiren erkek özne Colin Clark ve onun Marilyn Monore'ya dair anıları hakkında. Kadın sanatçılara dair yapılan çoğu filmde olduğu gibi, My Week with Marilyn'de de kadının hikayesinin bir erkek üzerinden anlatılmasına tanık oluyoruz.
Tıpkı Camille Claudel, İris, Frida, Sylvia, Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus ve La Vie En Rose gibi filmlerde olduğu gibi. Sıralanan filmlerin hepsi isimlerinde yer verdikleri kadınları anlattıklarını iddia ederler ancak kadınların hayatlarını derinden etkileyen, peşinden sürüklendikleri güçlü bir erkeği anlatmaktan öteye gidemezler.
Bu Camille Claudel için Rodin, İris Murdoch için John Bayley, Frida Kahlo için Diego Rivera, Sylvia Plath için Ted Hughes, Diane Arbus için Lionel ve Edith Piaf içinse Louis Leplee ve Raymond Asso, Marilyn Monroe içinse Arthur Miller ve Colin Clark'tır.
Kadın sanatçıları konu edinen filmlerle, erkek sanatçıları konu edinen filmler arasındaki diğer farksa erkeğin bunalımları ve deliliğinin dehasından kaynaklanması (örneğin A Beautiful Mind ile yapılacak bir karşılaştırma bu durumu açıkça ortaya koyar) kadınların bunalımlarının ise böylesi bir deha durumuna işaret etmeyişidir.
Kadınların bunalımları istisnasız biçimde sevdikleri erkeklerle yaşadıkları sorunlardan, yalnız ve acınacak durumda oluşlarından, kelimenin belirsiz anlamıyla "sorunlu" olmalarından kaynaklanır. Kısaca, kadın sanatçıların deha ile ilgisi yoktur onlar dahi sıfatını hak etmezler.
My Week with Marilyn'de Colin Clark aracılığıyla, onun bakış açısından kısa bir süre temas ettiğimiz Marilyn Monroe da; baba sevgisi arayışında olan, sevgi yoksunu, kırılgan, özgüvensiz, küçük bir kız çocuğudur adeta.
Tüm bu zayıf ve histerik kadın temsillerine bakıp da içi daralanlar için Jane Campion'un Bright Star filmi son derece ilham verici. Campion, kadın sanatçılara birlikte oldukları erkekler üzerinden bakan ve onları nesneleştiren egemen bakışı tersine çevirir ve şair John Keats'e, sevgilisi Fanny Brawne'nin bakış açısından bakar. Fanny Brawne, Keats'in şairin karanlık hayatının dolayısıyla filmin parlak ışığıdır, en önemlisi John Keats'in kısacık ömründe ayakta kalmasını sağlayan insandır. (GY/IC)
*http://rogerebert.suntimes.com/apps/pbcs.dll/article?AID=/20111121/REVIEWS/111129994
Sırasıyla yazıda adı geçen filmler:
Camile Claudel http://www.imdb.com/title/tt0094828/
İris http://www.imdb.com/title/tt0280778/
Frida http://www.imdb.com/title/tt0120679/
Sylvia http://www.imdb.com/title/tt0325055/
Fur http://www.imdb.com/title/tt0422295/
La Vie en Rose http://www.imdb.com/title/tt0450188/
A Beautiful Mind http://www.imdb.com/title/tt0268978/
Bright Star http://www.imdb.com/title/tt0810784/