*Fotoğraflar: Şeyhmus Diken/bianet.
Mardin'deyiz. Eski şehrin boydan boya uzanan Diyarbakır kapıdan Savur Kapı'ya (bab-ı Savr) caddesinin postaneye yakın noktasındaki leylan kitap kafe'nin caddeyi gören balkonundayız.
Mardin'e dair söz sözü açıyor ve bir dokun bin ah işit misali Kitap-Kafenin işletmecisi Tahsin arkadaşım anlatıyor:
- Gelmişler bir yerlerden, konumlanmışlar Mardin'in bağrına. Bütün dertleri Mardin pazarlamacılığı üzerinden para kazanmak. Gerçekliğimizle hiç bir ilgileri de yok. Gelen giden onlar üzerinden Mardin muhabbeti yapmaya uğraşıyor. Halbuki hemen şu karşıda küçücük bir eski bakkal var, Ammo Faysal! Ne arasan bulunur o küçük dükkanda. Onunla konuşsalar çok daha iyi olmaz mı?
Hadi diyorum, Lal Laleş'in "Nora İstanbul Bir Hiçtir" söyleşisine daha bir saat var. Hele bir Ammo Faysal'a merhaba diyelim.
Varıyoruz o küçücük dükkanın önüne Ammo Faysal bir marka, camekanın üç köşesine adı yazılmış. Kendisi kapının bir yanında oturmuş önünde ağzını sıkı sıkı tuttuğu bir çuval.
Bakkal dükkanı tıklım tıkış dolu. Kapıdan içeriye bakıyorum, ancak bir insanın kendi etrafında dönebileceği kadar bir boşluk var, o kadar. Kapının hemen önünde yerde plastik kovada jel halinde yeşilimsi deterjan, onun yanında sumak, yumurta bir sürü şey.
Kapının ağzında orta yaşlarda bir adam, sorduk Ammo Faysal'ın oğluymuş, adı İlhan. Ammo Faysal'a merhaba verdim, selamımı aldı.
"93 yaşında ve artık kulakları hiç duymuyor" dedi oğlu. Oğlu İlhan babasından dükkanı devralmış. "Babam dedesinden bu yana bu dükkanı işletmiş. Şimdi bende sıra. Belki ikiyüz yıllık geçmişimiz var" diyor.
O an sırf iş olsun diye Tahsin "fare kapanı var mı" diyor. Ammo Faysal'ın oğlu hemen köşe bucak bir yerlerden çekip çıkararak uzatıyor elindeki fare kapanını, üstelik işler halde olduğunu da tel ve yaylarını harekete geçirerek gösteriyor.
Sultan Şeyhmus'tan fotoğraf sanatçısı Cebrail arkadaşımız; "hani bu dükkanda yok, yok dedik ya! Biri bir gün Ammo Faysal'dan yarım kilo kıyma istemiş! O da var deyip hemen iki dükkan ötedeki kasaptan alıp gelmiş ve müşterisine vermiş..."
Ammo Faysal'dan ayrılırken Tahsin sigara filtresi aldı. Veda ederken bir kız çocuğu seslendi "marşmelo" var mı?
Biz daha iki adım atmadan kız çocuğu marşmelov'u almış keyifle uzaklaşıyordu...
Tekrar leylan kafeye yüzümüzü dönüp basamaklardan en tepeye Mardin terası Leylan'ın damına tırmanmış ve engin yorgun Mezopotamya ovasına bakarken; 'hey gidi Mardin'in Kırk Ambarı Ammo Faysal, sen de Mardin'in badem şekeri yerine Marşmelov'a teslim oldun ya! Bu da tuhaf zamanların ayıbı olsun' dedim orta yere.
Söyleşi bitti, gecenin karaltısını artık sokak lambaları ışıtıyordu. Ammo Faysal'ın kepengi inmiş, kapanmıştı dükkan.
Yüzümüzü Diyarbakır'a vermek için araca doğru yürürken solda duvarda fırfırlı beyaz elbisesiyle kabartma bir süs bebeği durmuş adeta 'ben buradayım' diyordu gelene gidene.
Sol yanıma dönüp baktım, açık ve ışıltılı bir mekândı. İçerde birileri beyaz kıyafetli ve makyajlı bir hatunun çevresinde sohbeti koyulaştırmış sabun kokluyorlardı satın almak üzere.
Kim bu, diye sordum! Mardin'in meşhur Marilyn Monroe'su dediler.
İki dize döküldü dilimden şehrin şairinden;
yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım/ herkes için farklı aldanışlar, kurtarılmış hayatlar yok pahasına..."*
Ürününü yabancılar pazarlar, şehrini yabancılar tanıtırken, Bademşekerin de marşmeloya yenik düştü mü, oturup düşüneceksin ben nerde yanlış yaptım diye!
Dönüp uzakta kalmış küçük bakkal dükkanına doğru bakıp; "Bağışla bizi Ammo Faysal" dedim...
Dedim ve an'dan az avvel bitmiş söyleşinin şairinden kalanla;
Doğuya sorulmuş soruların cevapları
acıtan kanatan ölüm ile yaşam arasında sarkıp sallanan masalımsı bakır anlatıdır.
Mardinlilere sorarsan ay rengi
gümüş hevesidir.
Neyse ki her şehrin yıldızı başka, mavi gökyüzü aynıdır...**
(ŞD/PT)
- *murathan mungan
- **lal laleş