34. İstanbul Avrasya Maraton'u sabahı Taksim sinir bozucuydu. Çalılarda ihtiyacını görenleri saymazsak organizasyon başarılıydı...1 saat 16 dakika 1 saniye" ile yarışı bitirdim. Tişörtümde Adanır, Yalçın, Kuray, Çelik, Erdoğan (...) vardı.
Güzel bir maraton oldu. Her ne kadar gün, insanların ister araçlı isterse yaya olarak sabahın 7'sinde tıkandığı, başına buyruk kent politikalarına kurban edilen Taksim Meydanı'ndan başlasa da...
İstanbul 2012 Avrupa Spor Başkenti seçildi ve 2020 Olimpiyat Oyunları'na da aday ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Kadir Topbaş, kent politikalarına İstanbullunun da ortak olmasına "kentin gerçek potansiyelini göstermenin" engel oluşturamayacağını da bilmelidir.
Taksim'de sinir bozucu bir sabah
Taksim Meydanı'ndan karşıya, metro girişinin olduğu yere geçiyorum, bir trafik polisi hiç olmayacak yerde aracını durduran bir taksi şoförüne, "Lan oğlum", "Bana bak", "Bak lan, hem de sigara içiyor" diye sert ağabeylik yapıyordu. Sinir bozucuydu.
Herkes gibi ses çıkarmadan önünden geçtik, AKM önündeki maratonculara tahsis edilen belediye otobüslerine doğru yol aldık. Hayli sistemliydi; araçlarla çabucak karşı yakaya Altunizade'ye taşındık. Özellikle, yıl boyu tek başına antrenman yapanlar için birlikte koşmak hayli heyecan verici olmalı.
Brezilya, İran, Fransa, Urfa, Çorum,...
Bu spora ciddi emek vermiş Hollanda'dan, Fransa'dan, Almanya'dan, Brezilya'dan, Romanya'dan, İran'dan, Fas'tan, İsveç'ten koşucular, İstanbul'dan, Urfa'dan, Çorum'dan, İzmir'den atletizm kulüplerinden yarışmacılar ve daha birçok yerden bir sürü insan vardı. Hepsi, 34. Avrasya Maratonu'nu koşacak 13 bin kişiyi oluşturuyorlardı...
Toplu fotoğraf çektirenler, şakalaşanlar, sert rüzgar önünde ısınanlar ve depar atanlar, çene çalıp başarı anılarının anlatanlar, gazetecilere poz verenler... Organizasyon geneliyle hayli başarılı da olsa, seyyar tuvalet azlığından olacak, tepeye tırmanmak zorunda kalarak sığındıkları çalı ve fidanlıkların arkasında ihtiyaçlarını giderenler...
Boğaz Köprüsü'nden Barbaros sapağı zorladı
Antrenman yaparken koşu ritmini yavaş yavaş hızlanma üzerine ayarlıyordum. Bu, maratondaki koşu parkuruna uygun değildi. Çünkü, Boğaz Köprüsü'nden Beşiktaş'taki Barbaros Bulvarı bağlantısına kadar ciddi bir yokuş vardı.
Nasıl koşacağım konusunda kararsızdım. Neyse ki sorun kendiliğinden çözüldü: 42 kilometreliklerle birlikte koşunca, tempoyu genele göre ayarlamayı ve yarışı çok geride başlamamayı tercih ettim. Yokuş bittiğinde de çok geride kalmamalıydım. Depar olarak kendimi biraz fazla zorlamıştım ama Beşiktaş'a umduğumdan erken inmiştim. Fena da olmadı; bundan sonra tempoyu zaman kaygısı olmadan daha rahat koruyabildim.
"1 saat 16 dakika 1 saniye" ile finiş!
Galata Köprüsü'yle birlikte zorlanmaya başladıysam da, toplu halde koşmak ritmimi korumamı sağladı. En "acılı" fakat sevindirici bölümse, maraton sonunu Sarayburnu'nda Gülhane Parkı üzerinden Sultanahmet Meydanı'ndaki At Meydanı'nda getirmek oldu. Kondisyon olarak son enerjinizi verdiğiniz yokuşta artık acı çekmek serbest!
Finiş'i geçtiğimde, "1 saat 16 dakika 1 saniye" yazıyordu. Yarışmadan memnundum; uzun zaman önce koştuğum maratondaki sonucu 5 dakika kadar geliştirmiştim. Koşu antrenmanlarının faydasını gördüm. Sonrası için motive edici oldu.
İstanbul Kongre Merkezi'nde dağıttıkları çip, forma, çantayı almak için gittiğimde "Adım Adım", "Eğitim gönüllüleri" gibi inisiyatiflerin maraton için öne çıkardıkları "Boşuna koşma" sloganı kafama takılmıştı. Eve döndüğümde Serpil ile, tutuklu gazeteciler meselesi ve haftalardır aklımı meşgul eden açlık grevindeki habercilerle ilgili düşündürtmenin fena olmayacağını düşündük.
Tişörtümde Adanır, Yalçın, Kuray, Çelik, Erdoğan...
Tişörtümün üzerine, "Gazetecilere Özgürlük" ve "Bedri Adanır, Soner Yalçın, Zeynep Kuray, Ömer Çelik, Füsun Erdoğan (...)" yazdık. Gönlüm, tüm tutuklu habercilerin tahliye edilmesindeydi. Ayrıca, aklım da ölüm orucuna başlayanlardaydı. Toplum olarak onları unutmamak gerektiğini anımsatmak için koşumu onlara adamış oldum. Fena bir yarış çıkarmamak, kendi açımdan eylemime daha bir anlam kattı.
Sprint atan, kamerayla kendi finişini kaydeden, yürüyen...
Sultanahmet At Meydanı'ndaki finiş'te beni karşılayan eşim Serpil ve oğlum Ekin, maratonu koşan en yaşlı atletin 85 yaşında olduğunu söylüyorlar. Ekin, Elvan Abeylegesse'yi daha önce biliyordu. Koşanlar içerisinde Etiyopyalı ve Kenyalı atletlere çok sempati duyuyordu.
Yarı-maraton ve maratonu tamamlayanları izlemeye doyamıyoruz; sprint atan, acıyla son enerjisini bırakan, kendi kamerasıyla kendi finişini kaydeden, yürüyen...
Ekin'e madalya!
Yanı başımızda 15 km'yi koşan Çağrı adındaki bir üniversiteli acılar içinde finişe yaklaşan kimseyi boş geçmiyor, hararetle destekliyor. Biz de, kendimizi kaptırıyoruz, alkışlıyoruz.
İzlenimimiz, 42 kilometrelik maratonu daha ziyade Türkiye dışı ülkelerden gelenlerin konştuğu yönünde oldu. En çok alkışı ve coşkuyu engelli atletler, acılar içinde finişi görmeye zorlananlar ve kadınlar topluyordu.
Ekin, koruma kordonundan bir yere gitmek istemiyordu. En çok merak ettiğiyse, Pascal Nouma'nın kaçıncı bitirdiği oldu. Çağrı, çantasında iki tane çıktığını söylediği madalyalardan bir tanesini Ekin'e verdi. Doğrusu hakketmişti! (EÖ/HK)
* 34. İstanbul Avrasya Maratonu'nun sonuçları için tıklayın.