Manşet fotoğrafı: Maraş olayları, sol altta Mustafa Yüzbaşı oğlu, sağ altta Hacı Çolak.
42 yıl önce Kahraman Maraş Meslek Lisesi öğretmenleri Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu yolda yürürken arkalarından eli silahlı birisi tarafından ateş edilerek öldürüldü. Haber bültenlerinde sıradanlaşmış birçok cinayet içerisinde onların da isimleri duyuruldu. Olay bu kadar basit değil elbette. Bu insanların, anne-babaları, kardeşleri, eşleri, sevgilileri, çocukları, arkadaşları vardı. Hayata dair tüketemedikleri hayalleri de her şey gibi barut kokusu içerisinde yok edildi.
1978’li yılların gergin çatışmalı siyasal ortamında devletin kendini perdenin arkasına saklayarak, hükümetleri sıkıyönetim ilan ettirmeye zorladığı dönemdi. Hükümetin “sağ-sol” çatışmalarını engelleyemediği algısı yaratarak, iç savaş provalarıyla darbe dönemine zemin hazırladığı en cani senaryoyu, Maraş’ta sahnelenmişti.
Bu cinayetler, siyasi cinayetlere maruz kalmış eğitim emekçilerin katledilmesinde ne ilk saldırı ne de son saldırı oldu.
Çiçek Sineması’nda patlayan bombanın ardından, TÖB-DER üyesi iki öğretmenin öldürülmesi sonrasında katliama hazırlık planların uygulanmaya başlandığını olayların içinde olan insanların anlatılarından yıllarca dinledik.
Katliamın başlangıcı
22 Aralık 1978’de öldürülen öğretmenlerin cenaze töreninde, Ulu Camii önünde toplanan binlerce kişinin “Müslüman Türkiye, kahrolsun komünistler” sloganlarıyla cenazeye katılanlara saldırılması, katliamın başlangıcı oldu. Resmi rakamlara göre, 111 kişinin katledildiği, yüzlerce kişinin yaralandığı, 300’e yakın konut ve işyerinin yakılıp yıkıldığı bir olaydan bahsediyoruz. Cani duygularla planlanmış katliamı yapanları ve yaptıranları unutmamak için her yönüyle irdelemek, hafızalarımızda kötülük ve insanlık dışı saldırganlığın devletle olan ilgi ve ilişkisinin dönemin siyasal aktörleriyle birlikte unutulmasını engellemek, katliamda sorumluluğu olan kişi ve siyasi yapıların günümüzde muteber insanlar olarak ortalıkta dolaşmasına müsaade etmemek gerekiyor.
Hamit Kapan kimdir?
Bu makalede öldürülen TÖB-DER’li öğretmenleleri daha yakından tanımak, onlarla ilgili bilgileri katliamın yıldönümü vesilesi ile sizlerle paylaşmak istedik.
Öğretmenlerimizin yakınlarına ulaşmak için o dönem Maraş’ta bulunan Hamit Kapan ile görüştüm. Hamit Kapan kimdi? Orhan Gazi Ertekin’in yapmış olduğu bir söyleşide Hamit Kapan için söylenenleri şöyle anlatmıştı: “Londra’da bir kafede 50’li yaşlarına gelen bir adam konuşuyor, ‘Onun sayesinde yaşıyoruz. Bu yaşa gelmemizde onun büyük payı var...’ Aynı yılın Kasım ayının başlarında İzmir’de bir düğün salonunda üniversiteli kızı ve eşiyle oturduğu masada 60’lı yaşlara dayanmış bir adam konuşuyor: ‘Şu an ben buradaysam, yaşıyorsam, eşim ve kızım varsa bu onun sayesindedir.’” Muhtemelen birbirini hiç tanımayan bu iki konuşanın “o” dediği kişinin adı Hamit Kapan.
Hamit, Maraş davasının bir numaralı sanığı olarak yargılandı. Aynı zamanda Yörükselim mahallesinde daha fazla katliamı engellemek için bir grup arkadaşıyla olağanüstü çaba sarf eden, çaresizlik içinde çare üreten o dönemin devrimcilerindendi. Maraş davasından beraat etti, örgüt üyeliğinden ceza aldı ve 12 yıldan fazla cezaevinde kaldı.
Hamit Kapan anlatıyor
Hamit Kapan şu anda Maraş’ta bütün engellememelere rağmen anma etkinlikleri için bulunuyor. Kendisiyle yapmış olduğum görüşmede her yıl mutlaka anma etkinlikleri için Maraş’ta bulunduğunu söyledi. Hamit’in hala o günlerin heyecanını taşıyan birisi olduğunu hemen fark ediyorsunuz. 42 yıl önceki Maraş’la şimdiki durum arasındaki farkın, katliamcıların hedeflerine ulaşmış oldukları, hüzünlü anlatımından anlaşılıyor. Alevi ailelerin büyük bir çoğunluğu şehri terk ettiğini, öğretmen Hacı Çolak’ın ailesinin de Mersin’e göç ettiğini söyledi. Maraş’ta Yörükselim mahallesinde kaldığını, mahalle halkının kendisini bağrına bastığını anlatımlarından anlıyoruz.
Hamit Kapan olay gününü PİRHA’da yayınlanan röportajında şöyle anlatıyor: “Meslek lisesinde öğretmenlik yapan iki yurtsever devrimci öğretmenimizi pusuya düşürüp katlettiler. O sıralar öğretmenler okuldan çıkıp Yörükselim’e yürüyerek gidip geliyorlardı. Çünkü okulla Yörükselim arasında herhangi bir ulaşıma gerek yok, yürüyerek gidip gelinebilecek bir mesafe. Böyle bir yürüyüş sırasında arkalarından gelen bir kişi, iki öğretmeni haince katlediyor.
Öğretmenlerden biri Mustafa Yüzbaşıoğlu. Hem Sünni hem de önemli bir örgütlemenin sözcülüğünü yapan devrimci bir arkadaşımızdı. Diğer öğretmen arkadaşımız TÖB-DER üyesiydi. Mustafa Yüzbaşıoğlu ve Hacı Çolak isimli iki öğretmenimizi böyle hain bir pusuyla katlettiler.
Hak ettikleri bir cenaze töreni
Zaten Yüzbaşıoğlu, olay yerinde ölmedi. Hacı Çolak olay yerinde ölmüştü. Biz haberi duyup Yörükselim’den olay yerine hızla yetiştiğimizde, Hacı Çolak olay yerinde şehit olmuştu. Mustafa Yüzbaşıoğlu ağır yaralıydı. Biz Yüzbaşıoğlu’nu ameliyat edilmesi için hastaneye naklettik hemen. Hacı Çolak’ı da hemen morga alınması için hastaneye götürdük. Biz bunun arka arkaya gelen planlı bir şey olduğunu hala göremiyorduk. En son yapacakları şey buydu. İki devrimci öğretmenimizi katletmek, Maraş gibi bir yerde ciddi bir eylemdi, ağır bir eylemdi, sol için önemli bir tehditti. Ama biz bunun arkasından daha da değişik olayların sahneleneceğini hala hesaplayamıyorduk. Bizim önümüzdeki ilk şey o aşamada öğretmenlerimize layık, hak ettikleri ölçüde bir cenaze merasimi düzenlemekti. Nitekim bu bağlamda hazırlıklara giriştik. Hastane zaten Yörükselim Mahallesi’ndeydi. Ertesi gün Cuma günüydü, bir kortej yapma hazırlığına giriştik. Gece geç saatlerde Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun da şehit olduğu haberi geldi. Ancak Mustafa Yüzbaşıoğlu ölmeden önce ifadesini verebilmiş, kimin vurduğunu bilmediğini, görürse tanıyabileceğini, boyunu, yaşını, kıyafetlerine kadar hepsini tarif etmişti. Tanımadığını ancak görürse tanıyabileceğini söylemişti. Bu kayıtlarda, belgelerde var.
Cenazeler geç verildi
Bir kortej disiplini komitesi oluşturduk. Saat 12.00 civarlarında artık 2-3 defa arandıktan sonra korteje dahil olduk biz. Kortej hazır, bekliyoruz fakat bir türlü cenazelerimizi hastaneden teslim alamıyoruz. Dönemin hastane başhekimi Çetin Diker isimli doktor otopsi yapılıyor gerekçesi ile cenazelerimizi geciktiriyordu. Biz bunun bir saat anlamı olduğunu bilemiyorduk, cuma namazı çıkış saatine denk getirilmeye çalıştığını göremiyorduk ne yazık ki. Nitekim cuma namazı çıkış saatine denk gelecek bir zamanda, saat 14.00 gibi biz cenazelerimizi aldık. Cenazelerimiz önümüzde, biz kortejin arkasında, disiplin içerisinde yürümeye başladık. Çünkü Maraş’ta ve ülkenin pek çok yerinde cenaze arabaları pek yoktu. Cenazeler omuzda taşınır, mezarlığa kadar götürülür, defnedilir, gelinirdi.
Üstümüze saldırdılar
İlginçtir ki Yörükselim Mahallesi şehrin en kuzeyinde, mezarlık ise en batıda, şehrin diğer tarafındaydı. Cenazenin omuzda yürüyerek yaklaşık 1 saat taşınması gerekiyordu. Kortej komitenin kararlarına uygun şekilde sloganlar atarak disiplin içerisinde yürüyüşünü sürdürürken, Maraş’ın en eski camisi olan Ulu Camii’de cenaze namazını kılacak, daha sonra mezarlığa gidecektik. Camiye yaklaştığımızda caminin içerisinde çok müthiş bir kalabalık gördük. O güne kadarki cuma namazlarına benzemeyen bir kalabalıktı. Dolmuş taşmış bir halde, insanlar tam bir teyakkuz halindeydi. Güvenlik güçleri bizim korteji durdurdu. Onları dağıtamamış demek ki, bizi durdurdular. 15-20 dakikalık bir beklemeden sonra birdenbire camidekiler başta olmak üzere çevre binadakiler, apartmandakiler hatta tam sağımızda kalan Maraş Kalesi’nin üstündekiler, daha önce mevzilenmişler ve üstümüze saldırdılar…”
Tahsin Kozanoğlu anlatıyor
Hamit Kapan vasıtası ile Tahsin Kozanoğlu’na ulaştım. Tahsin Kozanoğlu 1958, Maraş-Pazarcık doğumlu. Katliam günlerinde Maraş Eğitim Enstitüsü’nde öğrenciydi, aynı zamanda Yörükselim mahallesinden. Hamit’le birlikte mahalle savunmasında direnen devrimcilerden, Maraş katliamı ile ilgili tarihsel belge niteliği oluşturan çalışmalar yapıyor. 1992’de İsviçre’ye iltica etmiş, halen Cenevre’de yaşıyor.
Tahsin Kozanoğlu şöyle anlatıyor o günleri:
“İki hoca beraber yürürken bir kişi gelip ‘Merhaba hocalar’ diyerek ateş ediyor. Çok bilgi geliyordu. Ama ne kadarı sağlıklı, bilmek zor diyor.
Öğretmenlerin öldürüldüğü gün (21 Aralık) haberi aldığımda TÖB-DER’deydim. Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu tanınan, sevilen insanlardı. Mustafa Yüzbaşıoğlu bir İstanbul beyefendisiydi, halk ve öğrenciler içinde de etkindi. Maraşlıydı, fakat İstanbul Türkçesiyle konuşurdu. Yakışıklı, çok esprili bir insandı. Çok sıkıydı ilişkimiz. Bu haber üzerine herkes şok oldu. Olayın yaşandığı ve Hacı Çolak’ın evinin olduğu Yörükselim’e çıkıldı. Hastaneye gittiğimizde, büyük kalabalık vardı. Hacı Çolak ölmüştü. Cenazeyi evine götürdük. Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun ölümcül yara almadığı söyleniyordu.
Ayrıntılı ifade verdi
Biz gittiğimizde Mustafa Yüzbaşıoğlu yaralıydı ve oldukça ayrıntılı ifade vermişti. Katili tanımıyordu. İfadesinde bazı sanat okulu öğrencilerinin isimlerini veriyor. Zaten sanat okulu öğretmeniydi. ‘Bu kişiler beni vuranı biliyor olabilir’ diye ifade veriyor.”
Tahsin Kozanoğlu, öldürülen öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun küçük kardeşi Ali’nin halen Maraş’ta fotoğrafçılık yaptığını söyledi. Böylece Ali Yüzbaşıoğlu’yla görüşme olanağımız ortaya çıktı. Genellikle katledilen insanların yakınları geçmişi konuşmak istemiyorlar. Bunun birçok nedeni olduğunu düşünüyorum.
Ali Yüzbaşıoğlu anlatıyor
Ali ile kısada olsa abisi hakkında sohbet ettik, Mustafa katledildiğinde (1954 doğumlu) Mustafa’nın 24 yaşında olduğunu söyledi. Lise dönemlerinde sola ilgi duyduğunu, özellikle de Mahir Çayan çizgisine sempatisi olduğunu. Üniversite yıllarında Halkın Yolu dergisi okuru idi. Karadeniz Teknik Üniversitesi mezunu olarak önce Elbistan, Süleymanlı, Pazarcık’ta görev yaptı. Öldürülmeden öncede Maraş merkezde Endüstri Meslek lisesinde görev yapıyordu. TÖB-DER’de aktif, örgütçü, çalışkan bir üye olduğunu belirtti.
Kardeşi Ali şöyle anlatıyor:
“Abim, bütün insanlara ayrımsız saygı gösteren, sevecen, sohbeti ile sevilen biriydi.
“1989’da annemi, Nihal Yüzbaşıoğlu’nu, 1990’da babam İmam Hüseyin kaybettik. Aslen Maraşlı değiliz, babam Balkan Bektaşilerinden olduğumuzu söylerdi. Babam aydın, demokrat bir adamdı. Abimin arkadaşları evimize geldiklerinde onlarla ilgilenir, sohbet ederdi.
“Annem Mahir Çayanlar öldürüldüğünde, Deniz Gezmişler idam edildiğinde çok üzülmüştü. Onların anne ve babalarını, yakınlarını, arkadaşlarını düşünürdü. Abimin arkadaşlarını çok severdi, onlarla sohbet ederdi.
“Annem abim öldürüldükten sonra evimize abimin arkadaşlarının gelmemelerine, arayıp sormamalarına çok sitem etti.”
Ali de bu konuda sol gruplara biraz sitem, biraz eleştirel yaklaşıyor.
Ali, abisi Mustafa ile aynı gün öldürülen öğretmen Haçı Çolak’ın ailesi ile uzun zamandır görüşmediklerini, onlardan Maraş’ta kimse kalmadığını, Mersin’e göç ettiklerini ve irtibatlarının kesildiğini ifade ediyor.
Adalet için unutturulmamalı
Hacı Çolak’ın ailesi ile henüz bir bağlantı kuramadık.
Maraş katliamından bugüne 42 yıl geçti, bu süreç içerisinde çok sayıda yeni katliamlara tanıklık ettik. Hatıralarımız şiddet ve adaletsizlikle köreltilmek isteniyor. Yüreğimiz yaralı. İyileşmemiz için güçlü bir adalet duygusu ile geçmişte yaşananların unutturulmasını engellemek, katliamlar ülkesinde en demokrat, en insani bir görevdir.
(NÖ)