“Kentlerimiz elden çıkıp gidiyor. Kentlerimiz yaşanılamaz duruma geliyor. Kentlerimiz elden giderken, kentlerimizi yönetenler ne yapıyor. Sürekli mazeret üretiyor.”
Bu sözlerin sahibinin adı “Mustafa Pala”. Kendisini Manisa’da tanıdım. Manisa’da oluşturmaya çalıştığımız “Manisa Sağlık Hakkı ve Hasta Hakları Derneği”yle ilgili çalışmalar sırasında karşılaştık.
“Yol’cu”nun konakladığı “Barış Alanı”nın kurucusu, oluşturucusu, aktif ve aktivist bir insan.
Bir yazar, bir düşünce ve eylem insanı. Çok farklı bir “özel girişimci”. Girişimlerini “kamu adına” yapmaya çalışıyor. İnsanlar için uğraşıyor.
İnternet'te bulduğum biyografisinde şöyle yazıyor:
“Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İşletmecilik Kooperatifçilik Bölümü mezunu. Köy-Koop Manise Birlik Genel Başkanlığı, Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu üyeliği ve Tariş’te bakanlık murakıplığı görevlerinde bulundu. Manisa Tarzanı’nın yaşam öyküsünün filme alınması konusunda çalışmalar yaptı ve sonuçta Manisa Tarzanı filminin çekimi gerçekleştirildi. ‘Kent Kooperatifçisinin Kitabı’ ile ‘Bir Kent Kooperatifinin Özgün Öyküsü-Anadolu Sentezi’ adında iki kitabı var. Manisa Birlik Genel Başkanlığı, Manisa Kültür ve Sanat Kurumu Başkanlığı görevlerini halen sürdürüyor.”
* * *
Kitaplarından haberim var. Ama örnekleri elimde yok. Yani okuma fırsatım olmadı.
Kendisiyle yaptığımız iki saate yakın sohbetten ve Manisa’da yerel yayın organlarında yazdığı yazılardan edindiğim bilgilere göre, mevcut koşullar içinde bile, pek çok yerde yaşadığımız “çarpık kentleşme”nin aksine “farklı bir yaşama mekanları ve biçimi” yaratılabileceğini savunuyor. Savunmakla kalmıyor; gerçekleştiriyor da. Yaptıkları ortada.
Gezip dolaştığım, yaşadığım yerlerde, birçok “konut kooperatifi” ya da “kooperatif konutu” gördüm; kışlık, yazlık, kentsel alanlarda, sayfiye yerlerinde.
Ama içinde kooperatifin ortak mülkiyeti olan bir “kütüphanesi”, bir “özel toplantı salonu”, bir “tiyatro sahnesi”, “çeşitli atölye ve işlikleri” olan bir “özel kültür merkezi” olan site görmedim.
Evet havuzları, tenis kortları, spor alanları, kafeleri, lokantaları olan çok sayıda site ve özel konut alanları var. Ama oralarda yaşayan insanın “aklına, düşüncesine, bilincine” yönelik “özel” düzenlemeler yapılmış olanları hiç görmedim.
“Yol’cu”nun bir aya yakın zamandır durduğu “Barış Alanı”ndaki “Öncü Sitesi”nde bunların hepsi var.
Dahası da var: Mülkiyeti kooperatif ortaklarının ve orada yaşayanlarının tümüne ait olan ortak kullanım alanlarında kendi hallerine gezen, ördekler, kazlar, hatta “tavuskuş”ları var.
Her boş alanda yeşille uyum içinde “çağdaş heykeller” var. Duvarların estetiğini sanatsal üretimler oluşturuyor.
* * *
Mustafa Pala yıllar önce bu işe başlamış. Önce bu alanın bir “kent yerleşim alanı” olarak belirlenmesine uğraşmış. Başarmış. Sonra birçok kooperatif kurulmasına destek olmuş. Sayısını sormadım ama çok sayıda kooperatifin oluşturduğu siteler var, Barış Alanı’nda. Sağlamış.
Kendisi de bulduğu insanlarla bu siteyi yapmış.
Şimdilerde “küçük konut”un geleceğin konut modeli olacağı düşüncesiyle “küçük konutların olacağı”, evlerde yapılan birçok hizmetin merkezi olarak ve birlikte sağlanacağı “konut”lar üzerine çalışıyor. Dahası bu konutların çevreye en az olumsuz etkide bulunmasını istiyor. Kendi enerjisini, en az zararlı ve en doğal yollarla kendisi üretmeyi kafaya koymuş. Kullandığı sudan, belirli bir sistem içinde bir damlasını heba etmeden yararlanmayı düşünüyor. Her şeyi dönüştürerek, sonsuza kadar kullanmaya çalışan bir “model kent yaşam alanı ve mekanı” üretmeyi düşlüyor. Bu amaçla yazılar yazıyor insanlarla konuşuyor, onları düşüncelerine ortak etmeye çalışıyor.
* * *
Bunları yaparken yalnız daha güzel mekanlarda ve daha çağdaş biçimde yaşamayı yeterli bulmuyor.
O “Kentleşme ve kentlileşme önemli, kentleşme ve kentlileşmeyi beceremediğimizde, demokrasinin de işlemeyeceğini havasız susuz yaşayamayacağımızı bildiğimiz kadar biliyoruz. Demokrasiyi önce yerelde, sonra genelde işletmeyi öğreneceğiz. Yerelde beceremezsek genelde becerme şansımız hiç olmayacaktır. Tartışarak karar üretmeyi, ürettiğimiz kararlara tartışmasız uymayı öğrendiğimiz an, sağlıklı kentleşmenin, kentlileşmenin ve işleyen bir demokrasinin de yolu açılmış olacaktır” diyerek kentleşmenin aynı zamanda “demokrasi”yi egemen kılmanın da bir yolu olduğunu da düşünüyor. Amacı daha demokratik bir toplum haline gelmemiz.
Eski Yunan ve özellikle Atina’nın “site devletleri”nin “demokrasi”nin hem de “doğrudan olanı”nın çıktığı yerler olduğunu düşününce, insan ister istemez “belki de olabilir” diyor.
Çünkü “demokrasi” için önce “uzlaşabilme bilinci” gerekli. Bu “kentte yaşamak” için de olmazsa olmaz unsurlardan birisi bu bence.
Gerçi “kültürel farklılıkların ve eğitim eksikliğinin” yarattığı sorunları çeşitli örneklerde yaşadığını Mustafa Pala’da söylüyor yazılarında bunları tartışıyor ama, kentsel alanda yaşamanın bu anlamdaki farklı bir “kültürü” yaratacağı, bir ölçüde de olsa “güncel pratik”ten giderek gerekli eğitimi sağlayacağı düşüncesinde.
* * *
Kuramsal yaklaşımlar çok farklı olabilir. Ama beni saran ve bunu incelemeye ve izlemeye yönelten temel neden “somut yaşamda” ortaya çıkanlar. Geri kalanı bence “laf”.
Çok “laf”tan iş çıkmıyor. Ama ortaya çıkan her işten bir çok “laf” çıkartmak mümkün. Onun için Mustafa Pala’nın ardından olumlu olumsuz çok laf ediliyor bence.
Ne demişler “meyve veren ağaç taşlanıyor”. Tabii ki amaç “meyveleri düşürmek ve yemek”, yani onlardan yararlanmak. Mustafa Pala’nın buna itirazı yok. O “iş yapmaya” devam ediyor. Deneyimleri ve ortaya koyduklarından bence “öğrenecek” çok şey var. (MS/TK)