Batı Avrupa'nın bilinen en büyük yolsuzluk skandalı 1990'lı yılların başında İtalya'da patlak vermişti. Tangentopoli adı verilen bu skandalın ortaya çıkması ile birçok siyasinin, memurun ve yerel yönetimin büyük yolsuzluk zincirine karıştığı ortaya çıkmıştı. Yüzlerce devlet görevlisi, polis ve işadamı yolsuzluklarla alakalı oldukları gerekçesiyle "Mani Pulite" (Temiz Eller) adı verilen operasyonuyla yargılanmış, ülke çalkantılı bir döneme girmişti.
Silvio Berlusconi gibi güçlü işadamı Tangentopoli sonrası çözümü siyasete girmekte bulmuş, siyaset sahnesini bir paravan olarak kullanmıştı. Siyasete ve siyasi aktörlere olan güvendeki değişime baktığımızda Tangentopoli'nin ülke siyasetine olan etkisinin boyutlarının ne derece büyük olduğunu fark edebiliriz. Suç örgütleri, kayıt dışı ekonomi ve karanlık siyaset halen İtalya’nın iktisadi ve siyasi gelişiminin önündeki engellerin sebepleri olarak gösterilebilir.
İki perspektif
Gelelim bizdeki duruma: Belki de cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu 17 Aralık günü büyük bir karmaşa ile patlak verdi, tartışmaları ise hala devam ediyor. Tabi ki operasyonların ön hazırlıkları, dinleme ve takip süreçleri -tahmin edilebileceği gibi- çok daha önceden başlamıştı. En azından medya ve gazetecilerden öğrendiklerimiz bunlar.
Ne olur, sonu nereye varır bilinmez. Ancak adı geçen siyasilerin uzun süredir siyaset arenasında olduğunu düşünürsek daha ortaya çıkabilecek çok şeyin olduğunu varsayabiliriz.
Yaşanılan süreci biri büyük biri küçük olmak üzere iki farklı perspektifte incelemekte fayda var.
Küçük resimde 'cemaat' ile hükümetin kavgasını görüyoruz. Bu resme odaklananlar için bir zamanlar yakın olduğu düşünülen bu iki kesimin şimdi kanlı bıçaklı olması haber niteliği taşıyan en büyük olay. Bu kesime göre açığa çıkarılan her sır iki kesimin birbirine karşı kazandığı bir artı puan demek oluyor.
Küçük resimcilerin kaçırdığı en büyük nokta ise birilerinin bu savaşı herkesin kendi payı üzerine başlattığı. Başka bir deyişle, birileri herkesin ortak olduğu pastada pay artırma çabası içerisinde ve bir grup insan bu savaşı bir boks mücadelesi izler gibi izliyor, hatta bazen taraf tutuyor. Fakat büyük resme baktığımızda bu mücadele ile siyaset sahnesindeki kirli çamaşırların ortaya çıkmaya başladığını, aslında tahmin edebileceğimizden daha fazla gizli saklının olduğunu öğreniyoruz.
Yolsuzluk sorununu çözümüne odaklanmak
Yolsuzluk gibi demokrasi ile doğrudan alakalı, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde büyük etkileri bulunan bir olgunun iki grubun çekişmesi sonucu ortaya çıkması oldukça üzücü bir durum. Şimdiye dek ortaya çıkanlar uzun vadede vatandaşların ve yatırımcıların ekonomik ve siyasi hayata olan güvenini sarsacaktır. Demokrasimizin kime, ne kadar temsil hakkı tanıdığı artık daha da kuşkulu bir duruma düşmüştür. Ne de olsa parayı veren düdüğü çalıyor.
Yolsuzluğun sosyal, siyasi ve ekonomik hayata olan etkileri saymakla, hesaplamakla bitmez. Yolsuzluk sorununun çözümüne odaklanmakta fayda var.
İlk çözüm, güçlü hiyerarşik düzenleri zayıflatmakla gelecektir. Hiyerarşik toplumların yolsuzluğa daha müsait olduğu ve benzer suçları gruplar içerisinde daha iyi saklayabildiği bilinen bir gerçek. Ümmetçi toplumlarda hiyerarşik sistemin tepesinde olanları afişe etmek, Türkiye örneğindeki gibi, oldukça güç. Daha da kötüsü bu tip ülkelerde yolsuzluğun ne derece geniş tabana yayıldığını anlamak da bir o kadar zor.
İkinci ve daha pratik olan çözüm ise algı değişiminde saklı. Bize özel olan 'yiyorlar ama hizmet de ediyorlar' algısı değişmeden siyasi ve ekonomik kalkınmada belli bir noktaya erişmek pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle vatandaşın belli normatif değerler doğrultusunda siyasette şeffaflık talep etmesi, demokrasinin kalitesini artıracak kritik faktörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ülkeler ekonomik anlamda kalkındıkça basın ve düşünce özgürlüğü gibi post-materyalist taleplerde artış olur. Umarız bu teori artık bizde de geçerli hale gelir ve insanlar yol, köprü ve havaalanından başka şeyler de talep eder.
“Daha temiz” olmak değil “temiz olmak”
Medyaya yansıyan yolsuzluk haberlerini ve cemaat-hükümet çekişmesini doğru okumakta fayda var. Öncelikle algı değişime odaklanmakta fayda var.
Önemli olan geçmiş hükümetlerden 'daha' temiz olmak değil, önemli olan yalnızca ve yalnızca temiz olmak. 'Yiyorlar ama hizmet de ediyorlar' algısının hızla değişmesi gerekiyor ve bu değişime öncülük edebilecek en büyük aktör, bütün sağlam demokrasilerde olduğu gibi, muhalefet partileri. Gezi Parkı olaylarının uzun soluklu, kararlı bir muhalif güce dönüşememesinde muhalefet partilerinin zayıflığının büyük payı vardı. Top ikinci kez muhalefette ve savunma oldukça zayıf yakalandı. Sonucunu hep beraber izleyeceğiz. (TMY/HK)