Ülkemizde aksiyon ve komedi türlerine kıyasla beyazperdede nadiren izleme şansına sahip olduğumuz müzikal film, geçtiğimiz ay Mamma Mia!(2008) ile vizyonlarda kendini gösterdi. İngiliz tiyatro yönetmeni Phyllida Lloyd imzalı film, bir sanat ürününün başka bir daldaki adaptasyonunun tipik bir örneği.
Bilindiği gibi orijinal Mama Mia! 2000 yılında bir Broadway müzikali olarak ünlenmiş ve hâsılat rekorları kırmıştı. Şu anda vizyondaki film de, tamamen aynı hikaye ve aynı parçalar üzerine kurulu… Ancak kanımca eserin film versiyonu, sinema sanatının kendine has özelliklerini ortaya çıkaran birkaç göz alıcı detay ve Hollywood starının eklenmesi dışında orijinal gösterinin kırdığı rekorun rüzgârını da arkasına alarak “havadan” bir hasılat elde etme çabasından ileri gitmiyor.
Abba'nın hit parçaları öne çıkıyor
Hem Broadway’deki Mamma Mia!’nın hem de sinema filminin öne çıkan tarafı, müzikal parçalarının 70’lerin meşhur İsveç kökenli pop grubu Abba’nın hit parçalarından oluşması. “Gimme! Gimme! Gimme!”, “Super Trooper”, “Dancing Queen”, “Take a Chance on Me” ve daha nicelerini, başarılı koreografiler eşliğinde dinleme ve izleme şansı buluyoruz.
Oysa 1927’de çevrilmiş ilk müzikal olan The Jazz Singer’dan beri genellikle müzikal filmerde özgün müzik kullanılmıştır. Müzikal tarihine damgasını vurmuş The Wizard of Oz (1939), Meet Me in St. Louis (1944), Singin’ in the Rain (1952), On the Town (1949) gibi müzikallerde, parçalar filmlere özel yazılıp bestelenmiştir. Fakat son dönemde hem sahnelenen hem de sinema filmi olarak çekilen müzikallerde, özgün şarkılar yerine dünyaca ünlü müzik gruplarına ait eski parçaların kullanıldığını görmekteyiz. Bunun Mamma Mia!’dan önceki en son örneğini de Türkiye’de geçtiğimiz Kasım ayında izleme şansı bulduğumuz, soundtrack listesini tamamen Beatles şarkılarının oluşturduğu Across the Universe ile görmüştük.
Trajikomik aile karmaşası
Mamma Mia!’da başrolleri Meryl Streep, Pierce Brosnan, Bridget Jones ve Love Actually gibi romantik komedilerden tanıdığımız Colin Firth ile Amanda Seyfried paylaşıyor. Hikâye trajikomik bir aile karmaşası üzerine kurulmuş: bir Yunan adasında otel işletmekte olan Donna’nin (Streep) babasız büyüttüğü 20 yaşındaki kızı Sophie (Seyfried) evlilik hazırlığı içindedir. Düğüne davetliler arasında -ismini dahi bilmediği- babasını da görmek isteyen Sophie, annesinin gençliğinde ilişki yaşadığı üç baba adayını herkesten habersiz adaya davet eder. İlk karşılaştığında gerçek babasını hemen tanıyacağını sanan Sophie yanılır.
Genç kadın düğün gününe kadar üç erkeği de tek tek tanımaya çalışacak ve hangisinin babası olduğunu anlamaya çalışacaktır. Filmi ilginç kılan en önemli unsurlardan biri, filmin ana konusunu oluşturan bu “ailevi karmaşanın” konuyla dalga geçen türden esprilerle ve Donna’nın gençlik dostları ve vokalistleri (back-up girls) rolündeki iki komik kadın karakterle tam bir şamataya dönüştürülmüş olması. Başka bir deyişle, bir iki hüzünlü sahne dışında karakterlerin tümü film boyunca ağlanacak hallerine gülüyorlar. Ancak filmi izlerken bu durumu çok fazla yadsımıyoruz, neticede bu bir müzikal, dolayısıyla izleyicileri eğlendirmek üzere çekilmiş. Bir başka enteresan nokta ise, film ilk sahnesinden itibaren izleyiciyi yanıltarak hikayenin daha çok bir baba figürü eksikliği duyan Sophie etrafında döneceğini düşündürtüyor.
Aşk dörtgeni...
Fakat üç baba adayının adaya gelişlerinden itibaren film Donna rolündeki Streep’in aşk “dörtgenine” yoğunlaşıyor ve biz evlenmenin eşiğindeki Sophie’nin şarkılar söyleyip o müzikallere özgü izleyiciyi coşturan, yarı teyatral danslarını yapmasını beklerken, film boyunca bu görevi altmış yaşındaki Streep üstleniyor! Hatta filmin birkaç yerinde bir şarkıcılık geçmişi de bulunan Donna’yı, vokalist arakadaşları ile birlikte parlak Abba-vari kostümler içerisinde sahnede bile görüyoruz.
Streep filmde, yaşça büyük olup genç karakterlerden daha öne çıkan tek karakter değil. Amerikan romantik komedilerinde sıkça rastladığımız ana karakterler birbirini bulduktan sonra, yan oyuncuların “başı kel kalmasın diye” filmin sonunda mutlaka biriyle eşleşmesi durumu bu filmde de var. Özetlemek gerekirse bu filmde gençlerle birlikte elli yaşını geçkin ve hala macera peşinde olan yetişkinler de kendilerinden bir şeyler bulacaklardır.
Filmin müzikleri her ne kadar özgün değilse de, Abba’nın en meşhur parçaları filmin farklı bölüm ve sahnelerine başarılı bir biçimde yerleştirilmiş. Her bir parça filme dair bir konuya uydurulmuş, her biri farklı bir karakteri anlatıyor ve şarkılar filmin genel anlatımıyla tam bir uyum içinde. Öyle ki, oyunculardan her birinin şarkılara girişleri spontane oluyor ve aynı zamanda diyaloglardan parçalara geçişler pürüzsüz gerçekleştiriliyor. Zaten, şarkı söylenmeyen bölümlerde bile oyuncuların replikleri şarkı söylüyorlarmışçasına melodik bir havada tınlıyor.
“Money Money Money”
Müziklerin özgün olmaması dışında, Mamma Mia! 1940’lı 50’li yılların popüler MGM müzikallerinin özelliklerinin yansıtıyor diyebiliriz. Örneğin bu döneme ait hemen hemen tüm müzikal filmlerde bulunan ve bu türün başlıca özelliklerinden biri haline gelen “rüya sahnesi”ni (dream sequence) Mamma Mia!’da “Money Money Money” parçası eşliğinde izliyoruz. Ana karakterlerden birinin kurduğu hayalleri bir şarkı ile dile getirdiği bu sahneyi çoğu parçada olduğu gibi yine Streep üstlenmiş. Bir başka sahnede Donna’nın çapkın iki kız arkadaşından birinin kumsalda on kadar genç erkekle yaptığı koreografi The Pirate(1948)’taki Judy Garland’in yirmi beş korsanla yaptığı erotik dansı hatırlatıyor.
Bir tanım yapmak gerekirse, müzikaller insanları hayatın zorluk ve tersliklerinden uzaklaştırıp onları bir süreliğine herkesin neşe içinde dans edip şarkılar söylediği gerçek üstü bir dünyaya götüren filmler olarak bilinir. Bu tanımdan yola çıkarak Mamma Mia!’yı amacına ulaşmış bir müzikal film olarak değerlendirebiliriz. Mavi pencereli beyaz taş evleriyle Yunan adaları manzaraları, kumsallarda bekarlığa veda partileri, tekne turları, kayalıkların tepesindeki kiliselerdeki düğün eğlenceleri ile Mama Mia! rutin hayatın dışına çıkmak isteyenler için beklenenden çok daha fazlasını sunacaktır. Dahası, filmin kaynağını oluşturan orijinal müzikali de ekim ayında Türkiye sahnelerinde görmeyi beklediğimizi de belirtelim (SB/NZ)