Haberin İngilizcesi için tıklayın
Dost ve düşmanların dün hayatını kaybeden Celal Talabani hakkında ortak söylediği bir şey var: O bir liderdi. Kimisi severken kimisi de nefret ederdi ancak şu açık ki, Talabani Kürt ve Irak siyasetinde fark yarattı.
Her zaman iyimser olan, harika mizah anlayışı ve yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle Mam Celal hakkında birçok hikaye var. Takma ismi Celal Amca anlamına geliyor ve 2005-2012 arası Irak cumhurbaşkanıyken de bu isimle hitap edilirdi. Kimisi onu, 70’lerin başından günümüze kadar Kürt siyasetinin ön sıralarında yer almasını sağlayan karmaşık siyasi manevraları nedeniyle tilkiye benzetir.
Irak Kürdistanı’nda Kosrat Dağı yakınlarındaki Kalkan Köyünde dünyaya geldi. Gençken yerleştiği Bağdat’ta hukuk eğitimi aldı ve kente aşık oldu. Ancak Kürdistan’ı daha çok seviyordu. 60’ların ortasında Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) katılarak Kürt özerkliği için siyasi mücadelesine başladı. 1975 yılında kendi yolunu çizerek Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (PUK) kurdu ve ölümüne kadar partinin genel sekreterliğini yürüttü.
Geçen yıllar içinde, Saddam Hüseyin, George Bush, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad ve İran lideri Ayetullah Humeyni başta olmak üzere siyasi anlaşma yapılabilecek tüm liderlerle anlaşmalar yaptı.
90’ların başlarında, Bağdat’a gerçekleştirdiği ve Saddam’ı öptüğü bir ziyaretten sonra bana “Biz Kürtler farklı zamanlarda farklı desteklere ihtiyaç duyduk. Asıl mesele, bu desteği halkınız için olabilecek en iyi şekilde kullanmak” dediğini hatırlıyorum.
Onunla ilk kez, arkadaşım ve meslektaşım Nadire Mater’le yaptığımız bir Kürdistan ziyaretinde tanıştım. Arabamızı saatlerce Saddam Hüseyin’in Irak’ın kuzeyinde Kürtler üzerinde sürdüğü hükmün dehşetini birinci gözden tanıklık ederek sürdük.
Mam Celal’in geçici genel merkezinin olduğu yer olan Şaklava şehrine geldik ve üstü başı toz kir içinde kalmış iki kadına röportaj vermeyi kabul eden ve dilediğimiz kadar kalabaileceğimizi söyleyen güler yüzlü adamla tanıştık.
Mam Celal, siyasi kariyeri onu Irak’ın tepesine götürse de benim için hep aynı kaldı. Pek de önemli olmayan Finlandiyalı bir serbest gazeteci için defalarca vakit ayırdı.
Onunla son kez 2012 yılında, hiçbir zaman tam olarak iyileşemediği kalp krizinden birkaç ay önce, Bağdat’ta cumhurbaşkanlığı sarayında görüştüm.
“Kötü koşulları ve Mavat’ta kaldığımız evi hatırlarsın. O penceresiz evde yerde uyumuştuk, bak şimdi nerede yaşıyorum” demişti yüzünde çocuksu bir gülümsemeyle.
Körfez Savaşı ve Saddam’ın bastırdığı Kürt ayaklanmasının olduğu 1991 yılında, zor hayat koşullarının ve dağlardaki peşmergelerinin olduğu İran sınırının yakınlarındaki kampında birkaç hafta kaldım.
Ancak kendisi, Irak cumhurbaşkanı olarak Saddam Hüseyin’in üvey erkek kardeşi ve eski gizli polis teşkilatının başı olan Barzan Tikriti’nin köşkünde kalıyordu. Cumhurbaşkanlığı ofisinin yanındaki oda bir zamanlar Saddam’ın karısı Sajida’ya aitti. Şimdi ise o oradaydı; iyi yemek ve puro seven ve hayatı boyunca Kürtler’in hakları için mücadele etmiş bir Kürt peşmerge.
Saddam’dan sonraki cumhurbaşkanlığı rolü güçlü imajından ziyade daha merasimane olarak düşünülmüştü ancak Mam Celal kendi tarzını yarattı ve Şiilerle Sünniler arasında dengeli bir kişilik oldu. Diğer oluşumların iktidar savaşına dahil olmayan bir Kürt olarak, tüm partilerin az veya çok güven duyduğu birisiydi. Karizması, sıradışı kişiliği ve dost edinme becerisi sayesinde, Irak siyasetinin yurt dışında en çok bağlantısı ve çevresi olan kişisiydi.
Bir Kürt lider olarak Mam Celal Kürdistan’ın nasıl modern ve ekonomik olarak güçlü bir hale geleceğini görmüştü. Bu yolda giderken KDP ve PUK arasında acı verici bir sivil savaş yaşanmış ancak önceden de olduğu gibi, iki lider tekrar barış yaparak yola devam etti.
Eminim ölümünden sonra Kürdistan özlem ve hasretle dolmuştur. On yıllar boyunca gelecek hakkında hep iyimserdi ve espri yapmaktan geri durmazdı. Kürdistan’ın son derece güvensiz bir ortamda güvenli ve müreffeh olabilmesi için, hem içeride hem dışarıda patlak veren sorunlara karşı manevralar geliştirdi.
Pazarlık masasında olmuş olsaydı referendum meselesi hangi yöne giderdi bilmiyorum. Yıllar boyunca ona bağımsızlık hakkındaki fikrini ne zaman sorsam hep aynı cevabı verdi: “Bu bir hayal ve uzun vadeli bir amaç”. (LR/TK/EKN)