On günde düşünüp on dakikada yazanlardanım. Özge Sanem Özateş’in Malumun İlanı Kadın Emeğinin Saklı Yüzü: Ev İçi Bakım Emeği üzerine ne on günde düşüncelerimi toparlayabildim ne de on dakikada yazabildim. Sevgili okur, sizlere bahsedeceğim kitap, bu kitabın üzerinde durduğu mevzu, üzerine düşünülecek-konuşulacak konumuz mühim. Dikkat buyurun lütfen.
Malumun İlanı: Kadın Emeğinin Saklı Yüzü: Ev İçi Bakım Emeği; Özge Sanem Özateş; Nota Bene Yayınları; 2015 |
Kuramsal kitapların literatürümüzde yer almasından büyük memnuniyet duyuyorum. Kendi ülkemiz, kendi insanımız üzerinde yapılan ayrıntılı ve titiz araştırmalara, araştırma sonuçlarının derlenmesine, karşılaştırılmasına, halka sunulmasına, bu sonuçların tartışılmasına, bu tartışmaların yasa tasarlayıcıların kulağına gitmesine duyulan ihtiyaç hiçbir zaman azalmaz. Bazı şeyler halı altına süpürmekle yok olmaz; halihazırda pek iyi, pek kendi ayakları üzerinde duran bireyler olsak dahi hepimizin bir engelli adayı olduğumuz, engelli birey anne babası adayı olduğumuz veya en yakınlarımızın yaşlanıp bize ihtiyaç duyacağı ya da kendimizin ihtiyarlayıp bakıma muhtaç duyacağımız gerçeği gibi. Ne yapacağız? Kadınların üzerine mi yıkılıp kalacağız?
Malumun İlanı, avcı-toplayıcı toplumlardan orta çağa, 1970’lerden günümüze kadının emeği ve bu emeğin toplumdaki yerini inceliyor. Erkek egemen kapitalist düzenin kadının iş gücüne katkısına bakış açısını, ev içi bakımın Almanya, İngiltere, İsveç ve ülkemizdeki durumunun cinsiyet odaklı çözümlemesini yapıyor, birinci ağızdan örnekleri okuyucuya sunarak ev içi bakım emeği hususunda karşılaşılan zorlukları açık açık tartışıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bütçe tasarılarından Marx’a, Türkçe kaynaklardan Engels’e on üç sayfalık kaynakçasıyla ayrıntılı bir araştırma derlemesine örnek sayılabilecek kitap, alanında çok iyi, disiplinle yazılmış bir Türkçe kaynak.
Kitabın bizlere doğrulttuğu aynaya bakarak başlayalım. Ev içi emeğine örnek olarak alışveriş, ev temizliği, yemek yapma, çamaşır yıkama, ütüleme, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir durumda olan bireylerin bakımı, kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olan çocuk, hasta, yaşlı ve engellilerin bakımı verilebilir ve TÜİK (2014) Eylül ayı verilerine göre ülkemizde kadınların yüzde 58’i ev içi işler nedeniyle işgücüne dahil olamıyor. Ücretli işleri bırakın spor, yürüyüş, televizyon izlemek, kitap okumak ya da kişisel bakım bile evde bakım veren kadınlar için bir lükse dönüşüyor.
Bir örnek; 150’den fazla kadın çalışanın bulunduğu şirketlerde kreş bulunması 16 Ağustos 2013 tarihinden itibaren zorunlu hale geldi. Ancak toplam 150 ve üzeri çalışanı olan 7204 işyeri arasında kadın çalışan sayısı 150’yi geçen işyeri sayısı sadece 1591.
Bu 1591 işyerinin denetlenen 300 tanesinin yüzde 45’inde kreş bulunmuyor.
Söz konusu kreşlerden, erkek çalışanların çocuklarının yararlanması ise sadece annenin vefatı veya çocuğun velayetinin babada olması haliyle sınırlandırılmış.
Çalışan bir kadının çocuğu için piyasalaşmış bakım hizmetlerini maddi açıdan karşılayamadığını düşünün, bu kadının anne babasının uzakta, bakıma muhtaç ya da vefat etmiş olduğunu düşünün. Bu kadının çalıştığı işyerinde bir ya da iki uzman görevli ile çalışanların çocuklarına gündüz bakım yapacak bir kreş servisi olmadığını düşünün. Bu halde çocuğun bakımı imkansız hale gelmektedir. Cinsiyetçi iş bölümü kadını işinden koparıp ücretsiz, sigortasız, güvencesiz vatandaşlara dönüştürmekte ve ücretli işlerin bölümünde kadını ikincil kılmaktadır. Mevcut koşullardaki ebeveyn izinlerinin ve ücretli izin sürelerinin iyileştirilmemesi halinde ilerleme kaydedilemeyeceği açıktır.
Özateş, ülkemizde etkisini hissettiğimiz ataerkil düzenin kapitalizmle ortaklığına dikkat çekip derlediği bilgilere çocuk bakımının güncel koşulları ve örneklerini ekledikten sonra, evde bakımı çeşitlendirerek yaşlı, hasta ve engelli bakımının saklı yüzünü ayrıntılı bir şekilde okurlarına sunuyor.
354 kadınla görüşme
Özateş görüşme yapılan 354 bakım veren kadının sunduğu önerileri de derleyerek kitabına eklemiş. Önerilerden biri,
“Evde bakım veren aile üyeleri ve yakınları için verilecek eğitimlerin, bakım veren kişilerin seçimine bağlı olarak bir sertifika programı kapsamında düzenlenmesi ve ev içinde bakım ihtiyacının ortadan kalkması halinde, evde bakım hizmetlerinde görev alacak profesyonel bakım elemanları olarak istihdam edilebilmelerine olanak tanınması da, bakım verenlerin ekonomik bağımlılığının ortadan kaldırılmasına yönelik önemli bir düzenleme olacaktır.”
Sevgili okur, ne kadar yerinde ve uygulanabilir bir fikir. İlginçtir, kitabı okumayı bitirip üzerine düşünmeye ve araştırma yapmaya başladığım sırada önce kendi bakım emeğimi düşündüm. Her gün yaklaşık iki saatimi günün yemeklerini hazırlamaya ayırırım. Yarım saat kadar evi derleyip düzenlerim, en az altı saat işimin başında olurum. Eşimin eve dönmesiyle çalışmayı bırakır yemek, bulaşık, bazen spor ve kişisel zaman sonrası en az altı yedi saat uyuyarak günü tamamlarım. Haftanın iki saatini alışveriş ve çeşitli düzenlemelere, iki ayrı günün yaklaşık iki saatini temizliğe ayırırım. Hafta sonu yaklaşık iki saat eşim evi temizler, bir saat de evin eksikliklerini tamamlayarak bana yardım eder. Çocuğum (şu an) yok, bakmakla yükümlü olduğum birileri (şu an) yok, bakım ihtiyacım (şu an) yok. Düzenim genelde şaşmaz, yılda bir seyahate çıkar, yeni yerler görür, yeni insanlarla tanışır, notlar alırım. Benim zaman kullanımım aşağı yukarı bu (idi). İlginçtir dedim ya ben geçen hafta bakım veren kadınların zaman kullanımı üzerine düşünürken, babam omurgasını kırdı. Ameliyat sonrası iki omuru platinlerle sabitlenip odaya alındı. Hastanede geçirdiğim birkaç günde hasta sandalyesinin nasıl kilitleneceğini öğrendim, küçük bir hareketin ne kadar acı verdiğini, yatan hasta çevirmenin inceliklerini, kıvrılan pipete tam uyacak 3/4 dolu cam su şişesinin rahatlığını, ördek kullanmayı, tavşan uykusu uyumayı… Bakım verenlerin yıllarca emek harcadıktan sonra bu konuda bakıma muhtaç insanlarımızı güvenle emanet edebileceğimiz kıymetli insanlara dönüşmeleri işten bile değil. Babam taburcu oldu, sabah aynı saatte kalkıyor, yanına gidiyor, anneme yardım ediyor, babamı yürütüyor, yemek yapıyor, evin eksikliklerini alıyorum. Fakat beni bakım verenlerden ayıran çok büyük bir fark var, babam giderek iyileşiyor. Dolabın aşağı rafına eğildiğinde ve hırkasını kendi giydiğinde ben artık yazmaya dönebiliyorum.
Kitaptan örnekler
Kişisel örneğimi bir kenara bırakıp sizi kitapta birebir görüşmelerin olduğu gibi aktarıldığı bölümlerden birkaç örnekle baş başa bırakıyorum.
“Eşim hastalandığından beri bırak kendimle ilgilenmeyi, kızımla bile ilgilenemedim, çocuk büyüdü gitti. Kızım eşimden arta kalan zamanı çalmak ister gibi benden ilgi bekliyor ama yok, gücüm yok, enerjim yok, daha doğrusu zamanım yok. G34 (51 yaşında, eşine bakıyor)”
“Ben aspire ederken* önceleri çok zorlanıyordum mesela, ağlıyordum yapamam diyordum. Doktor dedi; ‘yapamazsan ölür bu kadın’ dedi, ‘tıkanır, ölür’ dedi, ‘eceliyle ölmez, senin yüzünden ölür’ dedi, mecbur öğrendim. G26 (33 yaşında, annesine bakıyor) *Aspirasyon; solunum fonksiyonunun düzenlenmesi için kan, kusmuk, mukus vb.’nin tahliye edilmesi.”
“Ortalığı toplarım, yemek yaparım, yine bi götürürüm dolandırırım aha zaten ömrün bitiyo. G8 (34 yaşında, çocuğuna bakıyor)”
“Belki bu zamana kadar devletin öyle bir yeri olsaydı da gitmiş olsaydı, belki yürürdü de yani. Olsaydı da daha iyi olurdu yani, artık kemikler oturdu, her şey oturdu yani (ağlıyor). G32 (39 yaşında, çocuğuna bakıyor)”
“Sürekli evde olunca evdeki sağlam adamın da şeyi bozuluyo. O da çıkmak, gezmek istiyo, o da gitmek istiyo ama nereye götürücen, götüreceğen bi yer yok. Evde kaldıkça da bunalıma giriyor yani. Yurtdışında bu çocuklar için çok güzel hizmetler varmış. Bizim akrabalarımız var yurt dışında, bize anlatıyolar da orda çok güzel ilgileniyolarmış gızım. Orda hasta bakıcıları neyi, orda insanlar daha merhametliymiş bu çocuklara karşı. Kapıdan alıyolarmış, okuluna götürüyolarmış, orda her şeyiyle ilgileniyolarmış. G24 (48 yaşında, çocuğuna bakıyor)”
Depresyon
Konu mühim, hastalığı olan bakım verenlerin yüzde 76’sına depresyon teşhisi konmuş. Bakım verenlere paradan ziyade zaman şart, güvence şart. Kamusal bakım merkezleri ve bu merkezlerin denetimi toplumsal bir sorumluluk. ‘Orada’ yok! Orada değil, burada hepimizin isteği ve hepimizin ilgisi ile, bu konuda çözüm şart. Belki gözünüze takılmıştır daha geçen haftalarda, Şili’de tecavüz, anne sağlığının riske girmesi veya ölü doğum riskinde dahi kürtajı yasaklayan yasa kaldırıldı. Lübnan’da tecavüzcünün kurbanıyla evlenerek cezadan kurtulmasını öngören yasa kaldırıldı. Bunlar tartışmanın, konuşmanın, istemenin çarpıcı ve güncel sonuçlarıdır. Bu kitap bu yüzden kıymetli.
Özateş kitabı yazarken kavram çevirilerini olabildiğince titizlikle yapmış. Fakat ‘toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması’ gibi dolaysız çeviriler hala kuramsal Türkçe kaynak eksikliğimiz olduğunu gözler önüne seriyor. Yazarın bu örneğin yanına ‘gender mainstreaming’ i parantez içinde eklemesinin dilimize yerleştirebileceğimiz yeni kavramların arayışına katkı sağladığını düşünüyor aksi halde bu tür kavramların birer ‘ıstılah’ olmaktan öteye gidemeyeceğini üzülerek belirtiyorum. Bu kitabın dayandığı araştırma örnek alınırsa, katılımcıların yüzde 45’inin ilkokul mezunu olduğu göz önünde bulundurularak kimin için ne yazdığımızı her zaman aklımızda tutmamızın daha yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu alanda kitaplarımız çoğaldıkça, meta, norm, normatif, korporatist, formal, enformal gibi kelimelerin yerlerini zamanla Türkçe karşılıklarına bırakacaklarını umarak çözüm örneklerine değinmek istiyorum.
Özateş’in belirttiği Almanya örneğindeki gibi bakım veren bireyin prim ödemek zorunda kalmadan ya da ücretli çalışıp çalışmadığına bakılmadan bakım verdiği süre boyunca kaza, emeklilik ve sağlık sigortasına sahip olması, sosyal adaletin sağlanması açısından gerekli değil midir? Bunun sonucunda verilen bakım kayıt dışı bir çalışma olmaktan çıkacaktır. Erken emekliliğe imkan tanıyacak yeni bir düzenlenme ise,
“Gerek evin içinde gerçekleştirilmesi gerekse kadınlarla özdeşleştirilmesi nedeniyle bakım işlerine harcanan emek, erkekler tarafından görmezden gelinmektedir. Bu görmezden gelme hali, çalışmayı yalnızca ücretli olması halinde gerçek bir çalışma olarak kabul eden ve ücretli ‘erkek işi’ ile ücretsiz ‘kadın işi’ni kategorik ve hiyerarşik olarak ayıran ataerkil kapitalist ideolojinin ortaya koyduğu bir sonuçtur” gibi cümlelerin tarihe karışmasını kolaylaştıracaktır.
Halkın refahını çemberler oluşturur. Bu çemberler; halktan gelen talep, yasa yapımı, mevcut yasaların değerlendirilmesi, yasaların iyileştirilmesi ve denetimden oluşur. Eksik parçada çember dağılır. Devletin vatandaşlarının teslimiyetçi bireylere dönüşmemesi için çaba göstermesi ve halkın isteklerine ayrıntılı olarak vakıf olması gerekir. Denetimde yaşanan aksamalar bunu olanaksız kılar ve devletin refah sağlayıcısı sıfatı zedelenir.
Çözüm önerileri
Malumun İlanı’nda bireysel görüşmelerin gerçekleştirildiği kadınlar gerçekçi çözüm önerileri sunuyorlar. Cinsiyetçi iş bölümü, Türkiye’nin toplumsal cinsiyetlendirilmiş refah rejimi, bakım veren kadınların zaman kullanımı, bakım buhranları ve yoksunluklarının konu başlıkları halinde irdelendiği bu kitapta, kadınların alternatif hizmet önerilerine yer verilmiş ve uygulanabilir çözümler tartışmaya açılmıştır. Bunlardan birini örnek vermek gerekirse;
“Yani devlet bi yerde, elimde bir sihirli değnek olsa, desem ki yanımda bir yardımcım, gel destek ol bugün. Devlet ekstradan bir üniversite öğrencisine burs karşılığı bir vazife verse, bu sene şu aileye destek olucaksın, o aileyi gözlemliceksin, yardımda bulunacaksın, işte engelli çocukla alışveriş merkezine gideceksin, haftada bir iki gün şurda şurda bulunacaksın, ne kadar güzel bi şey olurdu. Ayda bir kez bile o öğrenci, o ailenin yanına gitmiş olsa, düşünebiliyor musunuz, nasıl büyük bir destek olur. G16 (33 yaşında, çocuklarına bakıyor)”
Olmaz mı? Hem de çok güzel olur. (AA/HK)