Teknolojik gelişimi müzik sektörü üzerinden özetlemek çok kolay. Önce taş plak-plak sonra kartuş kaset, kaset-cd ve günümüzde MP3 çalarlarla devam eden teknolojik süreç. İnternet bağlantısı olan her bilgisayarla kolaylıkla elde edilen MP3 müzik dosyaları sayesinde kaset-cd satışları azalarak bitme noktasına doğru hızla geriliyor.
Dünya, teknolojinin bu acımasız gelişimi karşısında yer yer yasal ve polisiye önlemler alsa da, özellikle müzik sektörü bu gelişimin altında hızla küçülüyor. Türkiye gerçeğinde ise müzik sektörü en zor dönemini yaşıyor ama Türkiye'de yaşanan bu sorunu, salt teknolojik gelişimin bir sonucu olarak görmek, devlet ve müzik yapımcılarının sorumluluğunu sorgulamamak bir başına gerçeği yansıtmayacaktır.
Neşet Ertaş köy köy, kahve kahve, düğün düğün dolaşıp mesleğini icra ediyorken telif hakkı edinip yaşamını "star" olarak sürdürmek üzere türkü derleyip bestelemiyordu. Ya da Müzeyyen Senar sahnesi ne kadarsa o kadar kazanıyordu, albüm satışı kazancı sonraki işti. Müzik sektöründen söz edilmeye başlandığında, önce Doğubank Plakçılar Çarşısı sonra 1970'li yıllarda bugünün İ.M.Ç' si (İstanbul Manifaturacılar Çarşısı) kuruldu. (İ.M.Ç. 6. blok daha çok İstanbul Müzik Çarşısı olarak anılır). Türkiye pazarına da bu merkezlerden ulaşılıyor ve yön veriliyordu.
Gelinen noktada ses sanatçının sanatsal gücü sadece sesi, yorumu, bestesiyle ölçülmüyor. Ses sanatçısının ne denli fotojenik olduğu, cinsel duruşu, yazılı-görsel-duysal basında ne oranda yer aldığı, klibi ve gözler önüne serilen "spekülatif magazinel" yaşamı ile beraber albüm tirajı gibi etkenler "sanatsal gücü ve kalitesini" belirliyor. "Alıcısı olan, en çok satan en iyidir" anlayışına sahip müzik yapımcıları, anlık tüketime yönelik müzik türleri üretip "star, mega star, pop star" gibi sıfatlar eşliğinde bu alandaki yeteneklerini kazanca tahvil eder oldular. Daha çok satış, daha çok tanıtım, daha çok para sonuçta mesleki etik tanımayan acımasız bir pazar oluşturdu.
Müzik yapımcıları bir koyup beş almaktan artakalan zamanlarında, daha organize olmak ve ticari haklarını yasalar önünde daha kalıcı hale getirmek amaçlı MÜ-YAP'ı (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği) kurdular. Daha çok korsan yayınları yok etmeye yönelik çalışmalarla anılan bu meslek örgütüne üye 72 müzik şirketi bulunmaktadır.
Türkiye piyasasında % 90'lık pazar payına ulaşan bu 72 müzik şirketi duydukları ticari kaygı sonucu, fiyat politikalarını halkın alım gücünden çok, Avrupa ülkelerinde ki albüm satış fiyatlarına göre ayarlamışlardır. Avrupa da bir müzik albümü kaç Euro ise Türkiye'de de aynı tutarda TL, büyük kazanç gibi görünse de, bu durumu fırsat bilen korsan yayıcılığına da zemin hazırlanmıştır.
Bugün bir müzik kasetinin fabrika çıkış fiyatı 45 Ykr (450.000 TL) + KDV, bir müzik CD'sinin 75 Ykr (750.000 TL) + KDV iken, kaset perakende fiyatı 7 YTL (7 milyon), CD perakende fiyatı 12 YTL (12 milyon TL) yi bulmaktadır. Müzik yapım şirketlerinin albüm maliyetlerinin yüksekliğinden dem vurarak fiyat politikalarını ülke ekonomik koşullarına göre oluşturmamaları sonucu, Türkiye uzun süre, korsan müzik cenneti olarak ününü sınırları ötesine taşımıştır.
Müzik şirketleri kabul etmeseler de, korsan yayınların bu denli alıcı bulmasında, izledikleri fiyat politikalarıyla önemlice bir rol oynamış ve adeta "korsanlığa azmettirmişlerdir". Korsan yayıncılığının hırsızlıkla eşdeğer olduğu bir gerçektir, fakat bu ülkenin de ekonomik gerçeği müzik yapımcıları tarafından ıskalanmıştır. (Yine kitap ve sinema filmi korsanlığı konusunda da aynı görüşleri ifade etmek mümkündür. Bu yazıyı hazırlarken, çok bildik bir yazarın çok bildik bir kitabının kitapçıdaki fiyatı 24 YTL iken korsan satış fiyatının da 5 YTL olduğunu öğrendim).
Birey olup yaşama müdahil olmayı zinhar suç sayan 12 Eylül mentalitesi, bir yanıyla da kültürel alanda yaşanan yozlaşmanın yasal izleyicisi olma rolünü sürdürmüştür. Okumayacak, okuyup düşünmeyecek, düşünüp tartışmayacak halk tipi en "zararsız" halk tipidir. Bu içi boş halk tipini yaratmak, içi boş müzik, içi boş kitap-gazete gibi öğeleri de beraberinde getiriyor, ki devletin bu konudaki "başarı" örnekleri olabildiğince çoktur.
Popülizmin tüm nimetlerini kullanarak, ülke müziğine katkıdan çok, günün popüler müzik türünde starlar yaratarak, salt kar amaçlı anlık tüketime yönelik ürünler gün geldi o kadar çoğaldı ki, "kaseti olmayana kız vermiyorlar" deyimi işte tam da bu dönemde dillendirilmiştir. Yaşamlarının bu dönemini "star" lık la geçiren bir çok şarkıcı çok geçmeden unutulup bugünkü yaşamlarına kendi deyimleriyle "sefil star"lıkla devam etmektedirler.
Günümüz itibarıyla yasal ve polisiye önlemlerle korsan albüm satışı azaltılmış olsa bile yok edilememiştir. Ancak bugün müzik sektöründe korsan yayıncıları da vuran asıl önemli konu dijital teknolojinin ulaştığı son noktadır.
Artık çok düşük maliyetlerle elde elden MP3 müzik dosyalarıyla, binlerce şarkı kapasiteli MP3 çalarlar sayesinde korsanlık boyut değiştirmiştir. Düne kadar sokak aralarında boy gösteren korsancılık şimdi İnternet kullanımıyla evlerimize kadar girdi.
Müzik albümü satışlarında yaşanmakta olan bu kriz eşliğinde İ.M.Ç merkezli çığlıklar artmakta ve her geçen gün müzik yapım şirketleri batmaya devam etmekte. Anadolu pazarının yıllarca "fiyatları düşürün, korsanı bitirelim" çağrısına kulak tıkayan İ.M.Ç. teknoloji karşısında ki acizliğiyle ne yapacağını tartışmakta.
Uzun yıllar sanatçısına karşı dürüst olmamak ve satış rakamlarını gizlemekle, kaçak bandrolle üretim yapmakla, makul fiyatlarla satış yapmamakla suçlanan firmalar, şimdi ise yıllar yılı uyguladıkları fiyat politikalarıyla halkı korsana yöneltmek ve alıştırmakla suçlanıyorlar.
Ucuzluğu nedeniyle korsana alışan halkın, MP3 gibi daha kolay bir yöntem karşısında fiyatı ucuzlasa bile tekrar orijinal albüm satın alma alışkanlığı kazanması oldukça zor görünüyor. Ancak yakın gelecekte çoğu yapımcı ve sanatçı bu ticari riski göze alıp albüm çıkaramayacak. Bir iddiaya göre de bundan böyle, sanatçılar evlerinde bilgisayar ortamlı stüdyolarında ürettikleri basit altyapılı şarkılarını İnternet'te site site dolaştırarak tanıtacak, bu sayede sahne daveti alarak yaşamlarını sürdürecekler.
Neşet Ertaş da öyle yapmıyor muydu..? (RA/EÖ)