29 Mayıs sabahı hücreye benzeyen iki bölmeli ringle Çağlayan Adliyesi'ne doğru yola koyulduğumuzda...
Duruşma öncesi tutsağın özgürlüğüne olan özlemi ve tahliye umuduyla...
Uzaktan da olsa sevdiklerimi, yakınlarımı, dostlarımı görebilmenin sevinciyle...
Yeşilin bütün tonlarına bürünmüş Karadeniz'in o muhteşem doğasını seyrederek geçirdim ring yolculuğunu.
Boğazın masmavi sularında umutlarımı yıkayıp, hayata dair bütün çirkinlikleri denizin dibine bıraktım...
Ve her mahkemeye giderken yaptığım gibi boğazdan geçerken İstanbul'a İstanbul ezgisiyle seslendim.
Gözlerim bir radar gibi ağaçların yeşilini, toprağın çimenini yol kenarında dikilmiş rengarenk gülleri, her bahar boğaza ayrı bir güzellik katan beyaz ve sarı papatyaları taradı; belleğime kaydedip depoladı.
Her sabah trafik keşmekeşine teslim olan Boğaz Köprüsü'nde henüz uyku mahmurluğunu üzerinden atamamış insanları incelemeye koyuldum.
Durakta bekleşen ve habire sağa sola koşuşturan insanları seyrettim.
Metrobüs durağını izlerken, elimi uzatsam dokunabilecekmişim gibi duran, fakat camın ardındaki insanların gerçekte ne kadar da uzak olduklarını hissettim.
Sanki koğuşta televizyonun karşısında oturmuşum da karıncalar gibi hızlı hareket eden, oraya-buraya koşturan insan topluluklarını izliyormuşum gibi...
Garip bir duygu!
Bir yanıyla da öyle uzaklar ki!
Yabancılaşma denilen şey tam da bu olsa gerek...
Bu düşüncülerle dalmış, kendi kendimle hararetli bir tartışma yürütürken; ring arada bir o çirkin sirenini çalarak kendine yol açarak ilerledi.
Beşiktaş Adliyesi tümüyle tasfiye edildiğinden, bizim duruşma da Çağlayan Adliyesi'nde yapılacaktı.
İlk açıldığında gazetelerde okumuş, televizyonda izlemiştim; yeni Adliye "Saray"ının methini.
Çok büyükmüş... Mimarisi mükemmelmiş... Bölgedeki en lüks, en gelişkin adliye binasıymış!..
Muhalif basın dışında hiçbir gazete ve televizyon o "Saray"da görülen davaları, insan hak ve örgütlerinin nasıl gaspedildiği, ne tür adaletsizliklerin altına imza atılacağına dair meselelere ilgi göstermedi.
Hani derler ya; dışı seni, içi beni yakar diye!
Aynen o tipten bir durum.
Medya tekelleri binanın mimarisiyle/biçimiyle ilgilene dursunlar...
Mahkeme heyetlerinin arkasındaki "Adalet Mülkün Temelidir" tabelası aslında her şeyi özetliyor.
Evet! Öyle muhteşem bir bina ki!
Yeryüzünde insanlar bekleşirken, bir yerlere yetişmeye çalışırken, eğlenirken, sohbet ederken biz tutsaklar için yerin yedi kat altında bir başka dünya vardı!
Hapishanelerden gelen ringler yer altında ilerleyip eksi yedinci katta elleri kelepçeli tutsakları, "hücreler durağında" indiriyorlar.
Askerlerin arasında o "muhteşem" binaya girdim.
Karşılıklı sıralanmış demir parmaklıklı bekleme hücreleri uzun bir koridor boyunca uzanıyor.
Mektup ya da dosya arkadaşlarından tanıdık birilerini arıyorum, bana eşlik eden askerlerin arasında yürürken.
Bir an asker ve tutsakların koridorda oluşturduğu kalabalık ve gürültü, kendimi İstiklal Caddesindeymişim gibi hissetmeme neden oldu.
Yerin yedi kat altında asker ve elleri kelepçeli tutsaklardan ibaret olsa da bu kalabalık; altı yıldır ilk defa böyle bir kalabalığın içinde oldum.
Öğleden sonra duruşma başladı.
Sonucu biliyorsunuz!
Her zamanki gibi savcı, "suç vasfı, delil durumu..." şablon cümlelerini katibe yazdırıp, "tutukluluğumun devamına" dedi.
Geri dönüş yolculuğunda henüz sonucu bilmesem de her tutsak gibi o gün yaşadıklarım, gördüklerim beynimin kıvrımlarında dolaşıp durdu.
Hapishanenin geniş maltasını adımlayarak demir kapıları geçip D-6 koğuşunun önüne geldiğimde içeriden Ayla'nın "Tahliye yok, duruşma 6 Eylül' e diye seslenişi eşliğinde koğuşa girdiğimde:
Bir duruşma günü daha...
Boynuma dolanan genç koğuşdaşlarımın sevgisi...
Mahkemede el sallayıp öpücükler gönderen sevdiklerimin, dostlarımın gülüşü...
Duruşma boyunca elimi hiç bırakmayan sevgilimin avuçlarının sıcaklığı ile...
Ömrücan'ın:
"İki damla kan / Avuçlarımızda yanan / Yüreklerimizde sonsuz yangın / İsyan isyan..." dizelerindeki gibi öfkeyle kapandı.
* * *
Duruşmaya katılan ve destek sunan herkese teşekkürler. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 2 Haziran 2012, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane