Yunus Ozan Korkut’un yönetmenliğini üstlendiği, Korkut ve Mustafa Yürüktümen’in senaryosunu birlikte kaleme aldığı “Magarsus” sezon finalini yayınladı.
“Benim Varoş Hikayem” filmiyle geniş çevrelerce tanınan Korkut, bu yapımda bizi yine kendi evrenine, Adana’ya götürüyor. Ancak bu kez başka bir hikâyeyle. Magarsus, M.Ö. 7. yüzyılda kurulan ve Adana'nın Karataş ilçesi sınırları içinde bulunan antik bir kent.
Kurak ailesinin Magarsus Antik Kenti’nin sahil ilçesi Sarıbahçe’de yürüttüğü narenciye faaliyetleri, sektörde ve kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar, dizinin belkemiğini oluşturuyor.
Tansu, Turgut ve Beton… Aile şirketleri Kurak Tarım’ın işlerini devralsın diye yurt dışına okumaya gönderilen Tansu (Merve Dizdar) ve tam olarak ne işe hizmet ettiği anlaşılmayan, Sarıbahçe’deki çoğu kaostan sorumlu Turgut (Çağlar Ertuğrul), aileden sayılan ama asla aileye dahil olamayan Beton (Berkay Ateş).
Yazının bundan sonrası diziye dair sürpriz gelişmeleri barındırabilir.
Beton
Kurak ailesini bir arada tutan despot baba Halil Kurak’ın (Ercan Kesal) henüz dizinin başlarında öldürülmesinin ardından Sarıbahçe’de başlayan taht savaşları, Tansu ve Turgut kardeşler arasındaki gerilimi artırdığı kadar Beton’un karakterinin de günebakan gibi bize dönmesine vesile oluyor. İyi dokunmuş bir karakter olan Beton’un trajik hikâyesi, hem yönetmen Korkut’un hem de Kurakların acımasız mizahıyla sarmalanıyor.
Depremzede olduğu için herhangi bir binaya giremeyen ve kendisine bu yüzden “Beton” lakabı takılan “Salim” karakterine Berkay Ateş hayat veriyor. Ateş’i “Abluka”, “Karanlık Gece”, “Görülmüştür” gibi filmlerden hatırlayanlarımız ve tanıyanlarımız olacaktır. Magarsus ise Ateş’in ne kadar yetenekli olduğunu görmek açısından bizim için iyi bir fırsat. Başlangıçta ismi gibi salim olan bu karakter, boyundan büyük işlere kalkışarak sizi rölantide bekletiyor. Her seferinde kötü bir sonla karşılaşacağını düşündüğünüz anda da daha büyük “başarılara” imza atarak sizi yanıltıyor.
Portakal kokuları ve erkeklik
Beton kadar dikkat çeken karakterlerden biri elbette 76. Cannes Film Festivali'nde Nuri Bilge Ceylan'ın "Kuru Otlar Üstüne" filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Merve Dizdar’ın hayat verdiği Tansu karakteri. Portakal kokularının etrafı sardığı Sarıbahçe’de Tansu’nun etrafını saran büyük bir bela var: Erkeklik. Tansu hem babasına hem de eski dünyanın geleneklerine göre iş yapmaya çalışan çiftçiye direniyor.
Babasıyla olan savaşına kısaca tanıklık ettiğimiz Tansu, kardeşi Turgut ile hem politik hem de kişisel bir çekişmenin içine giriyor. Bu çekişmede, Tansu’nun dizide açık, ailesine ise kapalı bir LGBTİ+ karakter olması belirleyici bir unsur. İki kardeşin babalarından sonra yeni ortak noktaları Damla. İki kardeşin Damla’yı “tavlama” çabaları ve Tansu’nun kardeşinden habersiz onun adeta kuyusunu kazması bize başka bir pencere açıyor.
Dizdar’ın oyunculuğu
Hikâyede bu ve benzer anlarda devreye çokça "Succession" esintileri giriyor. Akan uyuşturucu trafiği ve yerleştirilen karakterlerin benzerliği nedeniyle bazen de "Breaking Bad". Ancak bu benzerlikler size özgün bir hikâye izlemiyormuşsunuz hissi yaşatmıyor. Çoğu zaman bu esinlenmeleri unutuyorsunuz bile, çünkü hikâye yolunu buluyor.
Dijitalde de olsa açık bir LGBTİ+ karakteri görünür kılmak –üstelik Tansu’nun ilk partneri erkek izleyicilerin fantezi nesnesi olamayacak kadar kuir– önemli bir adım. Fakat aynı iyi yorumları, kendi adıma, Dizdar’ın oyunculuğu için yapmak çok da mümkün değil. Aynı mimiklere hapsolmuş bir karakteri sezon boyunca izlemek hiç de kolay değil. Tıpkı "The Handmaid's Tale"de June’un (Elisabeth Moss) mimiklerinin bizi hapsettiği yerde yaşadıklarımız gibi.
Ancak bu yorucu seyir Dizdar’dan mı kaynaklanıyor, yönetmenden mi, onu henüz anlamak mümkün değil. Neyse ki önümüz ikinci sezon ve belli ki bunu anlama fırsatımız olacak.
(TY)