Görsel: Flickr
İyimser bir tahminle salgının ortalarında bir yerdeyiz ama salgından sonra neler yaşayacağımızı şimdiden düşünmeye başladık. Dünyada küreselleşme devam edecek mi, memlekette işsizlik ne olacak, gündelik ilişkilerimizde neler değişecek. Bunların hepsini merak ediyoruz çünkü hepsi de hayatımızı doğrudan belirleyecek konular.
Bir de bunların dışında yaşanacak değişiklikler var. Hangi firmalar batacak? Hangi şirketler piyasaya hakim olacak? Sermaye nasıl el değiştirecek? Eğer şirket sahibi değilsek veya varını yoğunu borsaya bağlayacak bir kumar tutkumuz yoksa, bunlar bizi ilgilendirmiyor. Normal koşullar altında ilgilendirmesi de gerekmez fakat bu aralar normal koşullarda olduğumuz da pek söylenemez.
Sermaye her zaman el değiştirir
Türkiye gibi kapitalizme biraz gecikerek girmiş ülkelerde birkaç kuşak boyunca varlığını sürdüren fazla firma bulunmaz. Olanları da zaten adından herkes tanır. Çoğu mütevazı firmalardır, çok azı ülke ekonomisinde etkili bir güç sahibidir.
Kapitalizmin doğduğu Avrupa ülkelerinde durum biraz daha farklıdır. Bu ülkelerde kimi tekel niteliği kazanmış şirket, kimi de küçük aile işletmesi düzeyinde çok sayıda köklü firma vardır. Yine de, bu ülkelerde de eski firmalar iflas eder veya küçülür veya başka bir firma tarafından satın alınır veya başka bir firmayla evlenir, bir şekilde yok olur. Piyasa birilerinin yok olması ve birilerinin büyümesiyle dengeye ulaşır.
Piyasada sermayenin sürekli el değiştirmesi kötü firmanın batması, iyi firmanın yükselmesi olarak görülür ve kapitalist gelişmenin itici gücü olarak tanımlanır. Bu konuda en önemli teorik katkı Schumpeter tarafından yapılmıştır.
Schumpeter sermayenin el değiştirmesi sürecini yaratıcı yıkım olarak tanımlar. Bazı firmalar diğerlerinden daha yenilikçidir. Bu firmalar yeni bir ürün geliştirebilir, yeni bir üretim yöntemi uygulayabilir, yeni hammaddeler kullanabilir, yeni bir organizasyonla üretimini sürdürebilir veya yeni bir piyasaya girebilir. Bunların hepsi eskiyi yok ederek yeniyi yaratma süreçleridir. Bu anlamda yıkıcı bir yaratıcılık söz konusudur ki gelişmeyi de sağlayan budur.
Teknolojik gelişme hızlandıkça yaratıcı yıkım süreci de hızlanır. Bunu son yıllarda yaşayarak görüyoruz. Artık dillere Endüstri 4.0 diye takılan teknolojik sıçrama döneminde her gün yeni yeni firma isimleri öğreniyoruz. Bazı firmalar da sessizce çekiliyor.
Fakat sermayenin el değiştirmesi sadece yenilik/inovasyon süreçlerine bağlı değildir. Savaşlar, ekonomik krizler, siyasal çalkantılar, büyük felaketler sermayenin el değiştirmesine yol açan güçlü etkiler yaratır.
Sözgelimi 29 Krizi ABD’de birçok firmanın piyasadan çekilmesine, yerini yenilerinin almasına neden olmuştur. Fransa’da 2. Dünya Savaşından sonra Nazilerle işbirliği yapan şirketlere el konmuştur. Avrupa Birliği’nin kurulması şirket birleşmeleri ve satın almalar yoluyla birçok Avrupa ülkesinde sermayenin el değiştirmesine yol açmıştır. Genel olarak siyasal dönüşümler sektörleri ve şirketleri etkilemekte, sermaye yapısında değişikliklere yol açmaktadır.
Türkiye’de süreç daha hızlıdır
Türkiye’de sermayenin el değiştirmesi ya da dönem dönem kimi firmaların öne çıkıp kimilerinin piyasadan çekilmesi daha sık rastlanan bir durumdur. Bu ülkede sermaye çoğunlukla siyasal nedenlerle el değiştirir.
İlk örnek için İttihat ve Terakki dönemine kadar gitmek gerekir. 1915’ten sonra Ermenilerden kalan malların bir kısmının devlet kararlarıyla bir kısmının da yerel güçlerce yağmalanması, sermayenin el değiştirmesine ilk örnektir. Sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında mübadele ile sürülen Rumların servetleri paylaşıldı. Trakya’da Yahudi pogromu, 2. Dünya Savaşında Varlık Vergisi ve 1950’lerde 6-7 Eylül pogromuyla sermayenin gayrimüslimlerden Müslümanlara el değiştirmesi tamamlandı.
Sermayenin Müslümanlaştırılmasından sonra, el değiştirme süreci öncekiler kadar şiddet yüklü olmadı ama sürekliliği devam etti. Türkiye’de her iktidar değişikliği yeni şirketlerin, yeni iş insanlarının parlamasına, bazılarının da gözden düşmesine yol açtı.
Tek parti döneminden çok partili yaşama geçerken her iki iktidarla da dengeli ilişki kurabilen iş adamlarından övgüyle söz edilirdi. Fakat bu örnekler çok az oldu. İş insanları, şirketler siyasal iktidarla kurdukları yakın ilişkilerle büyüdüler. O kadar ki, gündelik sohbetlerde iş insanları destekledikleri ve yararlandıkları iktidarla tasnif edilir oldular. Örneğin bir iş insanından “Özal zengini” gibi, yabancı dillere çevrilmesi zor ve tuhaf bir ifadeyle söz edilmesini kimse yadırgamaz oldu.
Hemen her iktidar kendi zenginini yarattı, sermayenin bir kısmının bir önceki dönemin zenginlerinden yeni zenginlere akmasını sağladı. Bunun için en elverişli yol devlet müteahhitliği oldu. Devletin altyapı işlerinin müteahhitleri hükümete yakınlığıyla paralel olarak yükseldiler. Zamanla inşaatın yerini farklı ihaleler alsa da inşaat her zaman ağırlığını korudu hatta son dönemde abartılı projelerle sürdürülemez ölçüde büyüdü.
Mafya payından vazgeçmiyor
Sermaye siyasal iktidar ilişkisi ile büyürken, mafya da sermayeden pay kapma çabasına girdi. 12 Eylül döneminde devlet “geleneksel” denebilecek, eski tip mafyayı bastırınca ülkücü mafya devreye girdi. Devletle gizli kapaklı işleri nedeniyle zaten yakın ilişki kurmuşlardı. Bundan yararlanarak hızla büyüdüler. Artık haraç, çek tahsilatı gibi işlerle yetinmeyerek şirketlerden hisse almak, yönetimine katılmak, sermayenin bir parçası olmak peşindeydiler.
Yaşanan birkaç skandaldan sonra ülkücü mafyayı da tasfiye etmek zorunlu hale geldi. Kimisi çatışmalarda öldü, kimisi de hapse atıldı. Ama tamamen de kimsesiz kalmamışlardı.
Devlet Bahçeli ülkücü mafya babalarının tahliyesi için ağırlığını koydu. AKP önce bu talebe karşı çıktı, görüşmeler oldu, sonunda tahliyeler gerçekleşti.
Türkiye bütün dünya ile birlikte, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birinin –belki de birincisinin- arifesinde. Bu krizde yaşanacağından emin olduğumuz konulardan biri de, daha öncekilerde olduğu gibi, sermayenin yeniden el değiştirmesi. Sadece büyük şirketler değil, aylardır faaliyet gösteremeyen esnaf da el değiştirecek. Büyüklü küçüklü birçok işletmenin varlığını sürdüremeyeceğini, bazılarının da değişeceğini göreceğiz.
Ülkücü militanlıktan mafya babalığına terfi eden adamlar böyle bir dönemde hapishaneden çıkıyorlar. Birçok firmanın batacağı, birçoğunun el değiştireceği, bazılarının büyümek için devletle ilişki kuracağı, bazılarının arayış içinde olacağı bir dönem. (BD/EKN)