Aşağıdaki yazıyı "Metin Altıok Kitabı: Gölgesi Yıldız Dolu" yayınlandığında yazmıştım. Ağustos ayıydı. Gezi Direnişi yaşanmıştı, direniş ruhu daha tazeydi. Aradan üç yıl geçti; bu süreçte yazıyı yayınlayan Radikal gazetesi kapandı. Barış süreci başladı ve bitti. Çatışmalı dönem 90'ların karanlığına döndürdü ülkeyi. Üç seçim dönemi yaşadık. Sonuncusunu savaş ortamında yaşadık.
Bu yazı yazıldığında 13 Mart 2012'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Madımak Katliamı Davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar vermişti ve dava Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşınmıştı. Bu üç yıl içinde AYM üyeleri arasında yer alan hakim Celal Mümtaz Akıncı'nın o dönemde dava sanıklarının avukatı olduğu ortaya çıktı. Yani her haliyle Madımak'ta 2 Temmuz 1993 günü başlayan yangın sürüyordu. Ülkede hiçbir şey aslında değişmiyordu.
Tıpkı Metin Altıok'un "Kuşlu Gazel"de dediği gibi:
Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın
Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım...
* * *
Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli
Ne zaman aklıma düşse Metin Altıok, Madımak Oteli’nin merdivenlerinde oturmuş, elinde sapı kırılmış fırçayı tutmuş objektife bakar. Kararlı, biraz sert, belki bir miktar olup bitene bir türlü inanamayan.
Hemen yanı başında bir şair daha, Uğur Kaynar; düşünceli, eli çenesinde. Ve iki basamak aşağıda bir başka şair Behçet Aysan; önüne bakıyor, biraz yorgun sanki.
Belki dışarıdan gelen gürültüyü çıkaranların nefretinin nedenini anlamaya çalışıyor. Ayaklarının dibinde bir yangın söndürme tüpü; kırmızı, tehdit kokan. Yaklaşık beş saat sonra dışarıda toplanan katiller, ateşe verecek Madımak Oteli’ni. Tüm kelimeler gibi o kırmızı tüp de kifayetsiz kalacak.
Metin Altıok ne zaman aklıma gelse, Battal Pehlivan’ın çektiği o fotoğraf; üç şair Madımak Oteli’nin merdivenlerinde…
Biri “hoyrat” dese örneğin…
Önce o fotoğraf, sonra şiiri gelir “…Beni hoyrat bir makasla / Eski bir fotoğraftan oydular. / Orda kaldı yanağımın yarısı, / Kendini boşlukla tamamlar. / Omzumda bir kesik el, / Ki durmadan kanar.”
Sonra sesimin çirkinliğine aldırmadan şarkıyı mırıldanırım.
Tersi de olur bir yerde “Kavaklar” şarkısını duyarım Sezen Aksu’nun. Omuzdaki o el, sapı kırık fırçayı tutar; kan yangın tüpü olur.
Son birkaç gündür bu dizeler dönüp duruyor etrafımda; çünkü "Metin Altıok Kitabı: Gölgesi Yıldız Dolu" on yıl sonra bir kez daha elime geçti. Bu kez biraz daha kalın. Bir on yıl daha eklenmiş. Sivas Katliamı’nın anılmasına getirilen yasaklar, bu yasaklara yapılan itirazlar, Metin Altıok Oratoryosu, Sivas Katliamı Davası’ndaki “zamanaşımı”, katillerin evlerine dönüşü, “Utanç Müzesi” mücadelesi, Metin Altıok Şiir Ödülü gibi ikinci on yıldaki gelişmeler hacmini artırmış kitabın. Ve tabii bir de avukat Şenal Sarıhan’ın kaleme aldığı Sivas Katliamı Davası’nın yirmi yıllık özeti…
Sivas Katliamı’nın 20. yılı için Zeynep Altıok Akatlı hazırlamış kitabı. 10. yılda hazırlanan kitabın genişletilmiş baskısı. Şairin Ömrü bölümünün ilk yazısının başlığını görünce, bu yazıyı okuduktan sonra bir süre kitabı elime alamayacağımı biliyordum.
Ölümüm sıradan olmayacak
Meral Altıok’un abisi için yazdığı Tavanarası başlıklı yazı, kitabın ilk baskısında da beni alıkoymuştu bir müddet. Kısa bir yazı ama bıçak gibi keskin, buruk ama sevgi dolu… Şöyle diyor Meral Altıok: “Bir gün bana ‘On taneden fazla şiir kitabı çıkarmayacağım, elli yaşından fazla yaşamayacağım, ölümüm yatağımda sıradan bir ölüm olmayacak’ demiştin. Hepsini tutturdun. Keşke 1 Temmuz günü telefonda verdiğin sözü de tutabilseydin. Rakın, yaprak dolmaların ve papazeriklerin seni bekliyordu. Nereden bilebilirdim ki, senin İzmir’e değil, benim Sivas’a hiç dinmeyecek büyük bir acıyı yaşamak üzere geleceğimi.”
Zeynep Altıok bu ilk bölümü bir biyografi olarak tasarlamış. Klasik bir biyografi değil tabii. Birçok yazarın kaleminden çıkmış bir hayat hikâyesi; “doğumundan ölümüne dek onun hayatında önemli yeri olan kişilerin yazıları”. Kronolojik bir sıra gözetilmiş ve kızkardeşi Meral’in abisine seslendiği yazısıyla başlıyor: “… mutsuz bir ailede, hüzünlü bir çocukluğu paylaştık seninle...”
Metin Altıok’un hayat hikâyesi çocukluk, gençlik arkadaşlarının yazılarıyla sürüyor. Yavuz Gökmen’in 28 Ekim 1997’de Hürriyet’teki köşesinde çıkan yazısıyla müzik değişiyor.
“Kaimos” çalmaya başlıyor. On yıl önce bulup dinleyemediğim Mikis Theodorakis şarkısı.
Şöyle yazmış Yavuz Gökmen: “Ankara’da birbirimize gelir giderdik. Ucuz Hitit şarabı içer, müzik dinlerdik. Şiirler okur, şarkılar söylerdik. Bir akşam bana ‘şimdi bir plak çalacağım, çok seveceksin’ demişti. Plağı dinlemeye başlar başlamaz büyülenmiştim. Pikaptan tarife sığmaz nameler yayılıyor, içime bir gariplik çöküyordu. Bittiğinde bir süre kendime gelememiş Metin’e: ‘Ne demek Kaymos’ diye sormuştum. ‘Acı’ cevabını vermişti.”
Tercüme edilemeyen acı: Kaymos
Yavuz Gökmen sonraları benim gibi bu şarkıyı aradığını ama bulamadığını; sonunda Yunanistanlı genç bir şarkıcının şarkıyı onun için çalıp söylediğini anlatıyor. Aynı gençten “Kaymos” kelimesinin sadece acı anlamına gelmediğini de öğrenmiş: “Dedi ki ‘Yunanca garip bir dildir. Bazı kelimelerin anlamları tercüme edilemez. ‘Kaymos’ da öyledir. Onun içinde acı, endişe, umutsuzluk, kayıp ve daha birçok şey vardır.”
Ve Metin Altıok’un hikâyesi dostlarının, yakınlarının kaleminden akıp gidiyor. Abdullah Nefes, Orhan Taylan, Zülfü Livaneli, Nezihe Meriç, Tomris Uyar, Selim İleri, Oruç Aruoba, Ahmet Say, Remzi İnanç, Özdemir İnce, Füsun Akatlı…
Sonraki bölüm Şairin Dostları; bu kez Metin Altıok’un dostlarına yazdığı şiirlere ve çizdiği desenlere ayrılmış.
Ardından onunla yapılan söyleşilerden bir kolaj. Yani şairin kendini anlattığı bölüm.
Yakın Duruşlar’da Hilmi Yavuz, Ahmet Oktay, Feridun Andaç, Doğan Hızlan, Hulki Aktunç gibi ustaların Metin Altıok’un şiiri ve sanatı üzerine kaleme aldığı yazılar var. Özellikle Hulki Aktunç’un sıcacık “Ölümü tastamam ezberledim de geldim” başlıklı yazısı atlanmadan okunmalı. Ve Başka Sesler’de ise çeşitli yayınlarda şair için yazılmış yazılar derlenmiş. Ardından kızı Zeynep’e, eşi Nebahat Altıok’a ve Ruhi Su’ya yazdığı mektuplardan bir seçki bulunuyor.
Metin Altıok’un yaşamöyküsünün ve sanatının anlatıldığı bölüm Sivas Katliamı bölümüne gazete ve dergilerde onun ardından yazılan yazıların derlendiği “Ben Ankaydım, konuşuldum” bölümüyle bağlanıyor. Can Dündar’dan Yıldırım Türker’e, Ahmet Hakan’dan Server Tanilli’ye , Haydar Ergülen’e yirmi beş yazarın kelimeleriyle Metin Altıok için yazılanlar.
Metin Altıok için kitaptaki tüm bu yazılar acıyı anlattığı kadar, şairin hayat sevincini, sevgisini, mücadeleciliğini, inatçı doğruculuğunu da yansıtıyor.
Bunu en iyi yine onun dizeleri anlatır galiba:
“Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli; / Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli.”
Gölgesi Yıldız Dolu, Metin Altıok Kitabı, Hazırlayan: Zeynep Altıok Akatlı, Doğan Kitap, 2013, 470 sayfa. (HK/EA)