Soma faciasından sonra bazı düzenlemeler hızla gündeme geldi ve yasalaşma sürecine girdi. Soma maden kazası özelinde sermayenin çıkarcı yaklaşımı, çalışanların, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve teknik nezaretçi gibi uzman personelin ve Sendika yetkililerinin yasadan kaynaklanan haklarını ve yetkilerini kullanamama nedenleri tespit edilmeden ve çözümlemeleri yapılmadan harekete geçildi.
Elbette önceki iş kazalarından kaynaklanan bilgiler ve tespitler olsa da, yüzyılın en büyük iş kazası olma özelliğini kolay kolay kaybetmeyeceği anlaşılan bu kaza ile ilgili tespitler ve buna göre alınacak önlemler tartışılarak belirlenmeli.
Soma maden kazası üzerine gündeme gelen ve gerçekleşmek üzere olan yasal değişiklik, yer altı işlerinde çalışanların çalışma süresini günde 6, haftada 36 saate indiriyor; iş güvencesinden yararlanabilmeleri için işyerinde 6 aydır çalışıyor olma koşulu kaldırılıyor ve daha kısa zamanda emeklilik hakkına sahip olmaları sağlanıyor.
Çalışma süreleri iş riskidir
İş Kanunu, sağlık açısından riskli görülen bazı işlerde günlük çalışma süresini günde en fazla 7.5 saat ve daha az olarak belirlemiştir (Örneğin tüplü dalgıçların 18-40 metre derinlikte çalışma süreleri günde sadece ½ saattir). Bu bağlamda, yer altında görülen işlerde de, sağlık kuralları nedeniyle günlük çalışma süresi günde 7.5 saat, haftada 45 saat olarak sınırlandırılmıştı.
Günlük çalışma süresi 7.5 saat ile sınırlandırıldığından bu işyerlerinde fazla çalışma yapılması da yasal olarak olanaklı değildi. Peki uygulanıyor mu?
Sanırım temel sorun burada. Tespitler gösteriyor ki, ne günlük çalışma süresine uyuluyor ne de fazla mesai yapılamayacağı hükmüne. Yine, mevcut yasal düzenleme de işin türü ne olursa olsun o iş gece yapıldığında çalışma süresi sağlık açısından 7.5 saat ile sınırlandırıyor.
Yani yasal olarak çalışma süresi sınırlandırılmamış, esneklik uygulanabilen işlerde gündüz 11 saate kadar çalışılabilirken, bu iş gece yapılıyorsa en fazla 7.5 saat çalışılabilecektir. Gece çalışması başlı başına bir sağlık sorunu olarak görülmüş ve sınırlandırılmıştır (1).
Peki uygulanıyor mu?
Esasen mevcut düzenlemeler sağlık kuralları itibarıyla çalışma sürelerinin sınırlandırılması bağlamında alanı boş bırakmıyor. Sorun, çalışma süreleriyle ilgili sınırlandırmalara uyulup uyulmamasıyla ilgilidir.
Temel sorun zihniyet
Soruların yanıtları genelde de, Soma gerçeğinde de olumlu değil. Çalışma sürelerinin sıklıkla ihlal edildikleri bilinen bir gerçeklik. O zaman çalışma sürelerinin 6 saate, haftalık 36 saate indirilmesi –ki her şeye karşın olumludur- yasalara uyularak çalışma anlayışının gelişmesine katkı sağlayacak mıdır?
Halen, çalışma süresinin günde 7.5 saat, haftada 45 saat olarak belirlendiği halde uygulanamayan ortamlarda, 6 saatlik çalışma süresinin uygulanacağını yaygın olarak beklenebilir mi?
Temel sorun, işveren ve çalışanla, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve teknik nezaretçilerden oluşan uzman elemanların ve sendikacıların da zihinsel olarak buna hazır olup olmadıklarıdır.
Örneğin, günlük çalışma süresini belirlemek üzere saat basma makinaları kurulan işyerlerinde eğer işçiden çıkış saatinde saate kart basmasını isteyip sonra tekrar işinin başına dönerek çalışması istenebiliyorsa, çalışma sürelerine ilişkin düzenlemelerin hayata nasıl geçirileceği konusu tartışmalı hale geliyor.
Konunun dağılmaması için özellikle “çalışma süresi” üzerinden konuyu açıklamaya çalışıyorum, İşverenler, çalışanlar ve hatta sendikacılar da, çalışma sürelerini genelde düzenleyici hukuk kuralları olarak görüyor.
Yani, yasada gösterilen çalışma sürelerine uymadıklarında, yıllık olarak belirlenenden fazla çalışma sınırını aştıklarında ya da yasaklanmış olmasına karşın yaptıklarında sorun, yasaya uymamışlık olarak görülüyor, en fazla para cezası ödenerek savuşturulabilecek bir konu olarak değerlendiriliyor.
Tıpkı, uzun sürelerle çalışmanın, gece çalışmasının bizzat sağlık sorunu oluşturabilecek etkenler olduğunun anlaşılamaması gibi, fazla çalışma olgusunun da risk oluşturduğu gerçeği algılanamadı. Buna güzel bir örnek, Avrupa Birliği (AB) yönergesine paralel olarak hazırlanan 4857 sayılı İş Kanunu tasarında, fazla çalışma için getirilen sınırlamadır.
Tasarıda, haftada en çok üç saat üzerinden yılda en fazla 156 saat fazla çalışma yapılabilmesine izin verilmişti. Böylece, fazla çalışmanın arka arkaya ve uzun sürelerle yoğunlaştırılarak yapılabilmesi engellenmiş, risk oluşturması önlenmiş olacaktı.
Ama, düzenlemenin sağlık ve güvenlik boyutu anlaşılamadığı ve üstelik çalışanlar tarafından da daha fazla ücret olanağı olarak görüldüğünden, fazla çalışma süresi Meclis'te eskisi gibi 270 saate çıkarıldı. Hatta, fazla çalışmanın yoğunlaştırılarak kullanılmasını önleyen önceki yasada yer alan bazı sınırlandırmalara da yer verilmedi.
Yeraltı işleri dahil bazı işlerde çalışma süreleri, bizzat Kanunda yer alan ifadesiyle, “sağlık kuralları” açısından sınırlandırılmışlardır. Ama bu sınırlandırma, genel olarak sağlık boyutuyla değil, sadece düzenleyici bir kural olarak algılandığından, kural ihlal edildiğinde ceza ödenerek sorunun çözümleneceği düşünülüyor.
Ceza da getiriden az olacaksa, yasayı ihlal etmenin bir mahzuru kalmayacaktır. Ama gerçek öyle değil. Cezası ödenmiş olsa bile sağlık kurallarına uygun sürelerde çalışılmadığında, bilimsel olarak da saptandığı üzere, doğacak yorgunluk, uykusuzluk, stres, mide ve baş ağrıları gibi rahatsızlıklar ve hatta kalp ve tansiyon sorunları, meydana gelebilecek iş kazaları için zemin hazırlamış olacaktır (2).
Esasen, çalışma ilişkilerini düzenleyen her kural, çalışanın sağlık ve güvenliği içindir. Eğer İş Kanunlarındaki düzenlemeleri bu şekilde algılar ve uygulayabilirsek yani zihniyet değişimi gerçekleşirse, işte o zaman iş kazalarını azaltmanın yolu açılmış olacaktır.
Denetimde zihniyet değişimi gerekli
Algılama sorunu sadece sermaye ve emek tarafları açısından olsa iyi. Peki İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki teftiş maddesine ne demeli.
Özetle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişlerinin bir kısmı mühendis kökenli bir kısmı ise hukuk, iktisat, siyasal vb. kökenli. İç mevzuatlarına göre teknik kökenliler, sağlık ve güvenlik alanında, hukuk, iktisat, siyasal vb. kökenliler de işin sevk ve idaresi açısından çalışanların çalışma sürelerini dinlenme haklarını ücretlerini, tazminat haklarını vb. konuları incelemekte ve soruşturmaktadır.
Ancak müfettişlerin görev alanlarına ilişkin iç mevzuatla yapılmış bu ayırım, hiçbir zaman İş Kanunundaki teftiş maddesine yansıtılmadı. İlk defa İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu düzenlenirken söz konusu ayırım teftiş maddesine de konuldu. Buna göre Kanunla, sağlık ve güvenlik denetimi yapma yetkisi sadece mühendis kökenli iş müfettişlerine verildi. Böylece, İş Müfettişlerinin yarısı sağlık ve güvenlik denetiminden uzak tutuldu.
Halbuki İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sonuçta hukuki bir düzenlemedir. İşverenin risk değerlendirmesi yapıp yapmadığını, çalışanları bilgilendirip bilgilendirmediğini, çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verip vermediğini, acil durum ve tahliye, yangın tahliye planlarını yapıp yapmadıklarını, mesleki eğitim görmemiş olanların tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde çalıştırılıp çalıştırılmadığını, sağlık raporlarının alınmış olup olmadığını, çalışan temsilcilerinin seçilmiş olup olmadığını, destek elemanların eğitilmiş ve donatılmış olup olmadığını, iş sağlığı ve güvenliği kurulunu çalıştırıp çalıştırmadığını müfettişlik formasyonu içinde pekala saptayarak bunların yerine getirilmesini isteyebilirlerdi.
Üstelik görev alanlarına giren çalışma sürelerinin uzunluğu, dinlenme haklarının verilmemesi, verimliliğe dayalı ücret uygulamaları itibarıyla sağlığı ve güvenliği bozabilecek riskler açısından değerlendirmeler de yapabilirlerdi.
Görüleceği üzere, ülkemizde temel sorun zihinseldir. İş denetimi anlayışında konunun bütünlüğü kaçırılıyorsa, (C) sınıfı “iş güvenliği uzmanı” olabilme hakkı tanınmış (hukuk, iktisat, siyasal vb. kökenli) iş müfettişleri, sağlık ve güvenlik denetimlerinin dışında bırakılıyorlarsa, işverenlerin çıkarları için önlemlerin nedenini doğru algılamalarını beklemek ne kadar gerçekçi olacaktır?
Çalışanlar, işten çıkartılma korkusu içinde, Kanunun risk karşısında kendilerine tanıdığı “çalışmaktan kaçınma hakları”nı nasıl kullanacak, güçlü iş güvencesinden yoksun iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve teknik nezaretçiler eleştirilerini nasıl yapacaklardır.
Öneriler
Soma faciasında da ortaya çıkmaya başladığı gibi ihmallerden, sorunu görmezlikten gelmeye, hatta bilinçli olarak gözden kaçırmaya çalışan davranış ve tutumlardan anlaşılacağı üzere işveren ya riski göremiyor ya da maliyeti düşürmek amacıyla riski göze alabiliyor.
Bu nedenle, bir taraftan öncelikle sosyal taraflarda sağlık ve güvenlik bilincinin yerleştirilmesine ağırlık verilmeli, bir taraftan da Soma örneğinde olduğu gibi tanımlanacak bazı iş kazalarının bilinçli taksiri de aşan niteliği ile kasıtla işlenen suçlar kapsamına alınmalıdır.
Yetkilerini çekinmeksizin kullanabilmeleri için işyeri hekimlerine, iş güvenliği uzmanlarına ve teknik nezaretçilere, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile sendika temsilcilerine verilmiş düzeyde iş güvencesi sağlanmalıdır.
Yeraltı işlerinde çalışan tüm işçiler, sadece işyerindeki çalışma süresine değil, işyerinde çalışan işçi sayısına da bakılmaksızın iş güvencesi kapsamına alınmalıdır.
İş denetiminde, belirli alanlardan sorumlu farklı uzmanlık alanlarından gelen müfettişlerden oluşan ekip denetimi yöntemi gündeme alınmalı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun teftiş maddesinde mühendis kökenli olmayan müfettişlere karşı yapılmış ayırım kaldırılmalıdır.
Yine, risklere karşı alınacak önlemlerin yaratabileceği yüksek maliyetlere karşın uygun koşullu kredi olanakları sağlanabilmelidir. (DK/BA)
(1) “Keskin ışık döngü değişimlerinden dolayı günlük vücut ritimleri bozulanların daha az yaşadığı ortaya çıktı. Uzmanlar ölümlerin uykusuzluk ya da bağışıklık sisteminin zayıflamasından olabileceğini söylüyor."-Virginia Üniversitesi, 08.11.2006-Radikal Gazetesi)
(2) Almanya Dortmund Üniversitesi araştırmasına göre (2004), haftada 48 saati geçen çalışmalar kalp ve tansiyon sorunlarına yol açabiliyor. Kaliforniya Üniversitesi araştırmasına göre (2006), haftalık çalışma süresi 40 saati aştığında tansiyon ve kalp riskinin %14 artıyor. Japonya Sağlık Bakanlığı’nın 2008 raporuna göre, hafta tatilleri dahil günde beş saatin üstünde fazla çalışma yapan işçilerde intihar eğilimi artıyor.