Toplumun yarısı olarak tariflenen kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından devletin bütçesine nasıl bakabiliriz?
Öyle ya savaşa ayrılan bütçe, kadın sağlığına, eğitime ayrılmıyor.
Her ne kadar, bu yıl eğitime ve sağlığa ayrılan devlet bütçesi önceki yıllara göre artmış olsa da yıl sonunda anlaşılacağı üzere enflasyon da arttığı için bu pek de “artışı” ifade etmiyor.
O zaman soruyu biraz daha açayım...
Bütçeyi nasıl daha kapsayıcı hale getirebiliriz de hem kadınların hem de LGBTİ+’ların bu ülkede yaşayan eşit yurttaşlar olarak ülkenin bütçesinden faydalanmasını sağlarız?
Jinkart
Geçen hafta İstanbul’da HDP’nin düzenlediği toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme konulu Çalıştay’da feminist Hülya Osmanağaoğlu “eşitliğin evde başladığını” belirtti ve aslında bütçe meselesine de bu zeminden bakılması gerektiğini söyledi.
Devlet evdeki eşitliği yasal statüye bağlarsa ve bunu siyaset yürütücüleri aracılığı ile anaakım hale getirirse aslında toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin ilk adımı atılmış olur.
Bu konuda önemli bir örneği yine aynı Çalıştay’da dinledik. Van ve Silopi’den gelen -Silopi tek kayyım atanmayan HDP’li belediye- kadın yerel yöneticiler, kadınlara “jinkart” verdiklerini ve bu kartla kadınların sembolik bir ücret ödeyerek ulaşım olanaklarından yararlandığını anlattı.
Van’dan gelen yönetici benzer uygulamanın Van’da da olduğunu ve Van Büyükşehir Belediyesi'ne atanan kayyımın bu uygulamayı iptal ettiğini hatırlattı.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir devlet bütçesini tüm bütçe içinde kadınlara ayrı bir alan ayrılması gibi düşünebiliriz.
Bu yerelde “jinkart” olurken, genel sistem içinde tampon ve ped ürünlerinden vergi almamak, kreş hakkı sağlamak ve asla vazgeçmediğimiz İstanbul Sözleşmesi’nin tüm maddelerini uygulamak olarak sıralanabilir.
Niyet yeter ki eşitlikçi bir bütçe hazırlamak olsun, feminist harekette bunun yol ve yöntemleri çok...
"Çocuklar Kreşe Anneler İşe"
Bu konuda bir somut örnek TİP'ten geldi aslında. Geçen hafta TİP Sözcüsü Sera Kadıgil'in duyurduğu, “Çocuklar Kreşe Anneler İşe” kampanyasından söz ediyorum.
Kadıgil, kampanyanın detaylarını duyurduğu toplanıda, iktidarın “makbul anne” inşasına da değindi.
Türkiye'de 13,3 milyon kadının evde çocuk bakmak zorunda kaldığı için iş arayamadığını belirtti. Son 15 yılda Milli Eğitim Bakanlığı'na ait kreşlerin yüzde 80'inin kapatıldığını söyledi. Ki bu cümle kadar büyük bir hak ihlaline neden olan başka bir duruma daha dikkat çekti. Kreşlere gidemeyen çocukların denetim dışı Kuran kurslarında gönderildiğini söyledi.
Özetle, toplumsal bir bütçeleme için de önce “kadınlar ve çocuklar” demek gerekiyor.
Cinsel sağlık eğitimi müfredata eklensin!
Gelelim müfredattaki cinsel sağlığa ilişkin verilere. Bu konuda en kapsamlı araştırmalardan birini, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV) ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) yaptı.
Rapora dair detaylı habere buradan bakabilirsiniz de. Raporun kendisi kadar detayı da önemli.
UNESCO’nun cinsel sağlık ve müfredat konusunda belirlediği 700’ü aşkın kriter var. İlişkiler, toplumsal cinsiyet eşitliği, değerler gibi onlarca başlık diyebilirim.
Ankara Üniversitesi’nden öğretim üyelerinden oluşan araştırma ekibinin bulgularına göre, Türkiye’de, okulların müfredatında hayatın olağan akışında olan, cinsel sağlık meselesi yok sayılıyor.
Görünürde bir rehberlik eğitimi var fakat bu da “kızlar şuraya erkekler buraya” denilerek anlatılan belki ayda bir saatten daha az bir zamanı kapsıyor.
Üstelik yaş ilerledikçe yani bu konuda eğitime ihtiyaç duyuldukça bu saat sayısı da daha da azalıyor.
Raporu hazırlayan öğretim üyelerinden Prof. Dr. Fatma Bıkmaz, bu konuda 2009’da da bir araştırma yaptığını ve şimdiki müfredatın eski müfredata göre çok daha vahim durumda olduğunu söylüyor. Malum cinsellik tabu. Çocuklarda cinselliği konuşmak daha da büyük tabu.
Oysa ailelerin de çocukların da bu konu hakkında bilgiye ihtiyacı var.
Bir çok ebeveyn bu konu hakkında nasıl ilerleyeceğini bilmiyor.
O kadar sorun varken, okullarda cinsel sağlık eğitimi verilmesi neden önemli diye sorarsanız, cevabı net.
Çocuklar daha küçük yaşlarda “hayır” demesiyi, ek olarak oğlan ve kız çocuklarının eşit haklara sahip olduğunu öğrenebiliyor.
Bu arada bu konuda yine TAPV'ın hazırladığı bir web sayfası var ki ebeveynler için başvuru kaynağı. Cinsel sağlık eğitiminin neden okullar üzerinden çocuklara aktarılması gerektiğini de anlatıyor.
Çünkü sizin aktarmadığınız bilgiye çocuk ya arkadaşlarından ya internetten ulaşıyor ve bu da büyük ihtimal bilim dışı gerçek olmayan bilgiler demek.
Ebeveynler için buraya bırakıyorum, buyurun bu siteye.
Unutmadan, bugünkü toplantıda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan görevliler de vardı. Gerekli adımların atılması konusunda özellikle TAPV görevlileri ile ortaklaşarak gerekli düzenlemelerin yapılacağına inanmak istiyorum.
Ve karşınızda 41. Madde
Ve şimdi de “kutsal aile”miz... Kıyamet Anayasa'nın 41. Maddesi'nde kopuyor.
Anayasa’nın 41. Maddesi özetle şöyle:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”
“Eşler arasında eşitliğe dayanır” cümlesi iktidar ve muhafazakar çevrelerce “muallak”mış bu nedenle de “Aile, kadın ve erkekten oluşur" cümlesi ile değiştirmek isteniyor.
Eğer böyle bir değişiklik olursa çocuğunu tek başına yetiştiren kadın ve erkekler, kapsam dışı kalacak. Eşcinsel ebeveynler daha da yok sayılacak.
Yani tüm tantana “kutsal ailemiz” için koparılıyor. Ülkenin başkaca sorunu yokmuş gibi ülkeyi yönetenlerin derdi “aile” olmuş. O zaman o kutsal aileyi birkaç cümlede özetleyeyim.
bianet’in Ekim erkek çetelesine baktığınızda “kutsal aile”nin marifetlerini görürsünüz.
Ekim’de 23 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler, dört kadını babası, kardeşi gibi akrabası erkekler öldürdü. 32 cinayetin, 18’i ev içinde gerçekleşti. Hani kadınlar ve çocuklar açısından en güvenli yer olarak tabir edilen evlerde ve aile yanlarında.
Ekim’de yine çocuk cinayeti de arttı. Öldürülen 4 çocuktan 3’ünü babası öldürdü.
"Kutsal ailenizde" sadece bir ayda 32 kadın ve 4 çocuk öldürüldü.
Aile aile diyorsunuz, aileniz olsun da mesela kutsal değil de eşitliğe dayanan, kadınların çocukların güvende olduğu aileler olsun.
Buyurun bu aileleri koruyun.
İlla bir değişiklik mi yapmak istiyorsunuz?
Buyurun 41. Madde'ye ebeveyn kavramını ekleyin.
Cinsel yönelim gözetmeksizin eşler arasındaki eşitlikten söz edin, tüm cinsel yönelimlerin varlığını Anayasal güvence altına alın. Buyurun bunu yapın...Kutsal aileyi adaletli aileye dönüştürün!
Hatta Hülya Osmanağaoğlu’nun en başta söylediği gibi, “evde cinsiyetler arasında eşitliği, cinsiyet gözetmeksizin kişiler arasındaki eşitliği” sağlayın...
Zor olan bu toplumda bunu yapmak ve topluma öncülük etmek... Buyurun bunu yapın da gerçekten bir değişikliğe neden olun...
Cinsel yönelime takılmaksızın eşitliği sağlayın ki "aileler" hakikaten güvenli alanlara dönüşebilsin...
Şiddetsiz yeni bir hafta dileğiyle...
(EMK)