"Geçmişle hesaplaşma" bazı ülkeler için olmazsa olmaz bir süreç. Fakat bu tecrübenin nasıl, ne için ve kimler tarafından gerçekleştirildiği de en az hesaplaşmanın kendisi kadar önemli.
Geçenlerde televizyonda bir habere rastladım."1944-45 yıllarında partizanlar tarafından katledilen Macarlar anıldı" diyordu. Daha önce duymamıştım, ister istemez biraz şaşırdım. Konuyu biraz kurcalayınca karşıma olan bitene dair farklı anlatımlar çıktı.
Kısaca öyküyü anlatacak olursak. İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında (1941) Nazi Almanyası ile birlikte faşist Horthy Macaristan'ı dönemin Yugoslavya'sının başta Voyvodina olmak üzere önemli bir bölümünü işgal eder.
İşgal edilen bölgelere başta Almanlar olmak üzere Macar "sivil"ler de yerleştirilir. Ayrıca bunlara bölgede yaşayan Sırp "sivil"ler de katılır.
Bu sivillerin durumu biraz şaibelidir çünkü daha çok işgal ordusunun milis kuvveti olan faşistlerden oluşurlar. Dönemin Macaristan'ı bu işgale zaten eskiden kendilerinin olan bölgeleri yeniden vatan topraklarına kattıkları gibi bir anlam yükler.
İşgale karşı koyan 24 bin kadar direnişçi öldürülür. Öldürülen kişiler daha çok Nazi işgaline karşı savaşan sosyalist kesimden ve ayrıca direnseler de direnmeseler de dönemin kurbanı olan Romanlar ve Yahudiler olur. Naziler özellikle Ustaşa ve Çetnik gruplarını bu işgal sırasında ustaca kullanırlar.
1942'de Josip Broz Tito'nun Kasım 1942 de topladığı Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi'nin (AVNOJ) yönlendirdiği partizan faaliyeti ve Miğfer Devletler'den İtalya'nın savaştan düşmesinin paralelinde Nazi Almanyası, Yugoslav cephesinde savaşı kaybetmeye başlar. Almanların geri çekilişi birçok kanlı mücadeleye sahne olur.
Bu arada bölgeye yerleştirilen "sivil"ler de öldürülür. Burada daha sonra rakamlarla ilgili iddialar devreye girer, Macarlara göre 5 bin Macar, Almanlara göre ise 100 binlere kadar tırmanan sayıda Alman öldürülür. Tabii bu rakamlar doğrulanabilmiş değil.
O dönem bu olaylar sonrası Almanya'nın olan bitene dair ses çıkaracak mecali yoktur. Yeni bir devletin, Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti'nin kurulmuş olması ve Macaristan'da da gündeme gelen yeni yapılanma sayesinde bu "katliam" unutulur.
90'lı yıllara gelindiğinde bölgede bazı toplu mezarlar açığa çıkar. Gömülenlerin kimlikleri, kemiklerin kimlere ait olduğu tespit edilemez. Bölgede öldüğü varsayılan kişiler adına daha sonraları anıtlar yapılır.
Tarihi yeniden yazmak
Bugüne geldiğimizde ise Macar hükümeti için olay Macarları özbe öz topraklarından atmak için Sırplar/partizanlar tarafından düzenlemiş gibi yansıtılıyor. (Elbette Sırpların ya da başkalarının asla başkalarını katletmeyeceğini söyleyecek düzeyde bir "zihin açıklığı"na sahip değilim. Hele hele Müslümanlar katliam matliam yapmaz deyip onlara zırt pırt silah sevk edecek tıynette olmaksa ayrı bir elastikiyet gerektiriyor olsa gerek.) Çünkü bu günün egemen bakışı özellikle faşist Horthy dönemini aklamaya çalışıyor ve bir tür mağduriyet edebiyatı yapılarak adeta yeni bir tarih yazımına girişiliyor.
Bunun gündelik hayatta yansıması olarak, değiştirilen cadde ve sokak isimleri gösterilebilir. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı direniş örgütlemiş bu uğurda can vermiş insanların adları gerekçesiz bir biçimde sökülerek yerine faşistlerin ya da dini bazı adlar konuluyor. Yine ülkenin birçok yerinde yapılan faşistlerin yeni heykelleri dikkat çekiyor.
Mevcut iktidarın halihazırda Avrupa'nın ve Macaristan'ın da yaşadığı ekonomik krizin tahribatının şiddetini başka hedeflere yöneltebilmek için efsanelere ihtiyacı var. Tarih ister istemez bu tür masallar için ilk başvurulan alanlardan biri. Bu konuda yalan söylemekse inananlar bulunduğu sürece sanki politikacılar için meşru gibi duruyor. Biz zaten bunlara yabancı değiliz. Bütün dünyanın gözünün içine baka baka açlık grevinde hiç kimsenin olmadığı ya da Amerikan seçimlerini, petrol ve silah tüccarlarının parmağında oynattığı bir rejimi dünyaya örnek demokrasi diye sunmak çok farklı değil.
Geçmişle hesaplaşma
Geçtiğimiz yıl Macaristan açısından geçmişle hesaplaşmanın nadir örneklerinden biri diyebileceğimiz 1956 Ayaklanması sonrası Janos Kadar hükümetinin İçişleri Bakanı olan bugün artık 91 yaşındaki Biszku Bela yargılanmaya başlandı.
Bu yargılama belki de 1956'ya dair sağlıklı tartışmaların yolunu açabilecekken hükümet ve yandaşı faşist parti Jobbik tarafından bir linç kampanyasına dönüştürüldü. Geçmişin acılarından kin ve nefret dermek bu olsa gerek. Ekonomik kriz karşısında çaresiz kalan ve popülaritesi azalan hükümetin milliyetçi popüler tonunu artırarak sürdürmesi kaçınılmaz.
Bu durum sadece Macaristan'a has değil. Avrupa Birliği (AB) her ne kadar milliyetçiliğin panzehri olarak algılansa da geçen sürede mikro milliyetçilikler dahi üretmenin önüne geçemedi.
İster istemez ne derece başarılı bir proje olduğu tartışma konusu olmak durumunda. Çünkü bu duruma gelinmesinde yapısal nedenler etkin rol oynuyor. Bu nedenle AB'yi aşacak kardeşlik düşleri kurmanın zamanıdır.
Başbakan Orban'ın geçmişiyle yüzleşmesi
Macaristan faslını başbakan Viktor Orban'ın son incisiyle bitirelim: "Ben diktatörlük döneminde ('sosyalizm' dönemini kastediyor) diktatörlüğe karşı değil ama diktatörlüğü yaratan kişilerle savaştım."
Muhteremin ne dediğini taraftarları dahi pek anlamadı. Ne demeye çalıştığını bir kenara bırakıp olana göz atalım. Viktor Orban'ın gençliğine denk gelir "sosyalizm"in son yılları. O zamanlar Orban, Genç Komünistler Birliği üyesidir. Ve fakat anlatabileceği üç-beş günlük bir "Pınarhisar" konaklaması dahi yoktur anıları arasında. (AS/HK)
* Fotoğraflar 1956 Ayaklanması belgeselinden.