Macarca ile Türkçenin akraba diller olduğu bilinen bir gerçek. Ortak birçok sözcük var. Bu yakınlığın olumsuz yanı ise egemen politik dili de kapsıyor oluşu.
Haziran ayında yeni yürürlüğe girecek olan sendika yasası birlikte, işçilerin yaşamı biraz daha zorlaşacak.
Hâlihazırda verilen ücretlerin yaşam standartlarının bir hayli altında olduğu görünen bir durum. Bugün bir doktor 350 Euro civarı bir ücrete talim etmeye zorlanırken, bir işçi ise ortalama olarak 200 Euro kadarına mahkum.
Yeni yasa grevi fiili olarak olanak dışına çıkarıyor. Ayrıca çeşitli manevralarla (örneğin aidatların elden toplanması vb.) sendika üye sayısını azaltmayı, sendika profesyonellerini hak kayıplarına uğratarak giderek sendikaları etkisizleştirmeyi hedeflediği ilk göze çarpan durumlar arasında.
Sizin anlayacağınız hükümet zahmetli bir işe girişip kendi sendikasını yaratmaya uğraşmak yerine sendika denilen ve Macaristan'da bir hayli etkisiz olan bu kurumu tamamen silmek istiyor.
Ortada bir toplumsal muhalefet olmamasına rağmen Fidesz hükümeti olası direniş eğilimlerini de baştan itibaren yok etmeyi önüne koymuş gözüküyor.
Neden direniş yok sorusunun yanıtı biraz Macar yakın tarihinde yatıyor sanırım. Elbette tek bir faktörden söz edilemez. Bunlardan biri 'sosyalizm' döneminde kalmış olan alt yapı. Hala önemli ölçüde günlük yaşamı ayakta tutmayı sağlıyor. Geçiş dönemi büyük felaketler üretmemiş, hemen herkesin konut sahibi olduğu düşünülürse sanırım biraz anlaşılabilir. Büyük nüfus değişimlerinin de olmadığı bir coğrafyada yaşıyor olmaları da nedenlerden biri. Belirleyici etmenlerden bir diğerinin de 'komünizm' umacısı olduğu kesin.
Geleneksel olarak da sokak hareketlerinden bir hayli uzak olan Macar toplumu neo-liberal hayatlarında toplumsal-sosyal hareketlere şüpheyle yaklaşan, dudak büken bir görünüme sahip. Geçmiş sosyalizm deneyimi onlardan sanki birçok şeyi çalıp götürmüş. Sözler safiyetini kaybetmiş gibi.
Bütün bunlara ek olarak II. Dünya Savaşı sonrası yoksulluk koşullarında geçmiş 'sosyalizm' dönemi Macarlara çok çalışıp azla yetinmeyi öğretmiş. Haksızlıklar karşısında ancak bıçak kemiğe dayanınca ayağa kalkmalarında bunun da payı olsa gerek.
Tiyatroculara siyasi baskı
Geçtiğimiz günlerde Macar basınında küçük de olsa yer bulabilen bir olay dikkatimi çekti. Yer bulabilen dememin nedeni alenen olmasa bile hükümeti eleştirilen haber ya da yazılara basında pek rastlanmıyor.
Oto sansür ya da direkt hükümet baskısıyla medya karşı karşıya. Eger kentinde geçtiğimiz aylarda bir oyun sergilenmesi hedeflenmiş. Fakat bu oyunun sahnelenmesinden son anda vazgeçilmiş. Bu günlerde bu iptalin nedeni açığa çıkıyor. Meğer performansı sergileyecek sanatçı Jozsef Szekhelyi eskiden liberal bir partinin taraftarıymış ki, o parti şu an siyasi yaşamını bile sürdürmüyor. Hem de üstüne üstlük Yahudi kökene sahipmiş. Eh bunun üzerine yerel yetkililerimiz boş durmuyor tabii, hadiseyi 'halkımız böyle istedi' diye açıklamaktan beis görmüyorlar.
Yine geçtiğimiz aylarda bir tiyatro yöneticisi de benzer bir haksızlığa maruz kaldı. Onu protesto eden Jobbik Partisi taraftarlarıydı. Gerekçe yönetmenin liberal ve eşcinsel oluşuydu.
Protestolar sonucu yönetmen işini bıraktı, onun yerine faşist parti Jobbik'in bir temsilcisi getirildi. Protestoculara karşı çıktıkları kişinin daha önce herhangi bir oyununu izleyip izlemedikleri sorulunca, hayır yanıtı vermişler. Ama artık yeni yönetmenle birlikte, her oyuna gideceklermiş!
"Ya sev, ya terk et" politkası
Uyguladığı politikalarla birçok insanı (ağırlığı gençler oluştururken, bunların aralarında yazar ve eski parlamenter de bulunuyor) ülkeyi terk etmeye zorlayan Viktor Orban hükümeti, toplumsal karşılık bulup bir tür 'ya sev ya terket' algısı oluşturduğundan söz etmek sanırım yanıltıcı olmaz.
Macaristan için umutlu tablo çizmek çok zor, maalesef mevcut hükümetin alternatifi olarak gözüken tek yapı var o da daha sağda olan Jobbik. Olası iki yıl sonraki seçimlerden Jobbik'in güçlenerek çıkması şimdilik kaçınılmaz gözüküyor. (AS/HK)