Çeviri:Özde Çakmak
24 yaşındaki Aya Jaff'ın Almanya'daki lakabı "Bayan Kod." Aya lisedeki okul müfredatında kendine ait ilk yazılım programını geliştirdiğinde yalnızca 15 yaşındaydı. Özellikle çok erken yaşta teknolojiye duyduğu ilgiyi anlatan kısa haber o 17 yaşındayken New York Times'da yayınlanınca üne kavuştu. Almanya'daki en ünlü kadın yazılımcı olduğunda 21 yaşında bile değildi. Çok sayıda teknoloji şirketinde danışmanlık yaptı ve yenilikçi moda projelerini teknolojiyle harmanlamak üzerine çalışmak için kendi şirketini kurduğunda yalnızca 22 yaşındaydı. O gerçek bir girişimci ve genç biri. Forbes dergisi onu 2019'da 30 yaş altındaki 30 genç girişimci listesine aldı. Lise ve üniversite öğrencilerinin bilim, teknoloji, mühendislik ve matematikle ilgilenmesi için ilham vermeyi amaçlayan "Girls in STEM" platformunun güçlü bir savunucusu. Genç kodlayıcılara sayılamayacak kadar çok etkinlikte akıl hocalığı yaptı. Finans ile teknolojiyi birleştirerek finans konusunda hiçbir bilgiye sahip olmayan kişilere borsayı anlaşılır bir biçimde açıklamayı amaçlayan tutkusu 2020 yılında SPIEGEL—çoksatanı olan "Moneymakers" adlı bir kitapla sonuçlandı.
Ailesi Irak Kürdistanı'ndaki Süleymaniye şehrinden Almanya'ya göç ettiğinde Aya daha 2 yaşındaydı. İlk geldiklerinde Alman yetkililer tarafından göçmenlerin yaşadığı bir semte yerleştirilmeleri ona sevgi dolu ve keyifli bir ortam sağladı; arkadaşlarıyla oyun oynayarak geçirdiği çocukluk günlerini anımsamanın onu neşelendirdiğini görebiliyordum. Doğruya doğru, Süleymaniye'deki evinin arka bahçesinde bir Sri Lankalı ile takılma şansını nereden bulacaktı? Bununla birlikte, gettolar inşa etmenin Avrupa'da göç ile başa çıkmanın en ucuz ve en tembel yolu olduğu da doğrudur bu arada, bunu da belirteyim.
Aya'nın giyim konusunda zevkli ve kendinden oldukça emin görünen güzel bir kadın olduğunu, pandemi yasaklarının başlamasına birkaç gün kala Nuremberg'te onula yüz yüze tanışmadan önce biliyordum. Benimkisi bir tahmin falan değildi. Alman basınının hemen hemen her platformunda karşıma çıkan Aya'yı yolda görsem tanırdım.
Özellikle pembe takım elbiseler
Aya'nın halka açık konuşmaları ve etkinlikleriyle teknolojinin yalnızca erkek tahakkümünde olmadığını ve bunun yalnızca Avrupa'ya özgü olmadığını göstermek istediğini hiç kimse inkâr edemez. Onunla tanıştığımda bana söyledikleri teknolojiye ilgi duyan bir kadın olmanın yeterli olmadığını, tercih edilen kıyafetlerin rengi dahil olmak üzere feminist bir bilince sahip olmak gerektiğini de gösteriyor. Stil ve renk danışmanı Angela Weyers "muhtemelen daha az ciddiye alınacakları için kadınların şirket dünyasında giymelerini önermiyorum" dese de, Aya cinsiyetlendirilmiş tüketici-merkezli dünyanın "klişe kız çocuğu" kutusunu işaretlemek için değil, "Siz beni pembe renkle eşleştirmeden önce, bunu ben yapacağım" demenin bir yolu olarak teknoloji arenasında kadınlara yönelik bu cinsiyetçi tutumlara müdahil bir şekilde kendini kasten hedef haline getirmek için özellikle pembe takım elbiseler giyiyor.
Elbette, bu "pembe eylem" ile "patriyarkal hiyerarşilere yönelik bir delil" (1) olarak görülen pembe rengi "artık duygusal ve rahatlatıcı anlamına gelmeyecek şekilde" "yıkıcı ve yetişkin" olarak yeniden tanımlamaya çalışıyor. Teknik alanlara girmenin ille de feminen kimliğinin belli başlı açılarından fedakârlık etmek anlamına gelmediğini söylemek istiyor. Kendisini yalnızca erkeklere değil, meslektaşlarına da kanıtlayarak hem güzel hem de teknolojiden anlayacak kadar zeki bir kadın olabildiğini kanıtlamak için fazla mesai yapması gerektiğinin farkında.
Teknolojiyi kalıcı olarak erkeklikle özdeşleştirmek biyolojik cinsiyet farkına içkin olmasa da, teknolojiye çocuklukta maruz kalma farklılıkları, farklı rol modellerinin yaygınlığı, farklı eğitim biçimleri ve iş piyasasının aşırı toplumsal cinsiyet ayrımının hepsi de Cockburn'ün tanımıyla "erkeklerin güçlü, manuel açıdan becerikli ve teknolojik açıdan yetenekli, kadınların ise fiziksel ve teknik anlamda beceriksiz şeklinde inşa edilmesine (2) yol açıyor. Teknoloji, mesleklerde olduğu gibi toplumsal cinsiyet klişelerini teşvik ediyor. Mutfak ya da ev aletleri feminenleştirilirken ve her zaman kadınların emeğiyle özdeşleştirilirken, fabrika makinaları, askeri silahlar ve iş aletleri gibi diğer karmaşık teknolojiler maskülen alan için ayrılıyor. (3)
Aslına bakılırsa, kadınları teknik açıdan yetersiz ya da teknik alanlarda görünmez şekilde tanımlayan kültürel klişe Batı'da başladı, buna yönelik hiddetli mücadele de Batı'da yükseliyor. Aya'nın Alman ve Avrupa platformlarına gösterilen ilgi, kadınların "geek kültürü"nden dışlanmasına karşı yürütülen mücadelenin bir boyutu ve hem endüstriyel hem de dijital teknolojide eksik olan toplumsal cinsiyeti iyileştirmeye yönelik bir adım.
Her ne kadar kulağa övgü gibi gelse de Aya Alman basınının kendisine taktığı "Bayan Kod" adından hiç de memnun değil. Bunu, "Bazen basın beni bu 'kadın kodlayıcı' olarak tasvir ettiğinde, gerçekten kaygılanıyorum. Teknoloji alanındaki tüm kadın kuşağını temsil etmek istemiyorum. Bu doğru olmaz, çünkü benden daha fazlasını yapan ya da benden tamamen farklı işler yapan çok fazla kadın var. Basına her zaman, "lütfen bana Bayan Kod demeyi bırakın dedim," diyerek açıklıyor. Basının erkeklere de benzer adlar takıp takmadığını sordum. Şöyle yanıt verdi: "Bay Kod gibi mi demek istiyorsun? Bunu asla yapmazlar. Örneğin, 37 yaşında olan ve 'KOD Üniversite' adında bir üniversite kuran bir adam var. Kendisi kodlayıcı değil. Burada kodlayıcı bir rol oynamıyor. Kodlayıcı olmasa bile o üniversiteyi kurması meşru. Erkek olduğu için kendisini bir diplomayla haklı göstermesi de gerekmiyor."
Teknolojik söylemde kadınlar ile erkekler arasındaki güç ayrımının varlığı (erkekler lehine) kadınların teknik becerilerini ve uzmanlık alanlarını baltalıyor. Kendisini yalnızca erkek olduğu için kodlama bile yapmadan "kodlayıcı" adı verilen Alman erkekle kıyaslayan Aya şöyle yanıt veriyor: "Uzmanlığım olmadan bu adamın yaptıklarını yaptığımı düşünemiyorum çünkü bu aklımı başımdan alıyor, ben her zaman 'Bu kız kod yapıyor mu? Yeterince yapmış mı? Ben bile ondan çok yapmışımdır' gibi tepki ve yorumlar alıyorum. Her zaman makalelerde beni özel yapan o şeyi çıkarmanın bir yolunu buluyorlar. Her zaman, 'Almanya'daki en büyük sosyal finans oyununu kodladın mı hiç? Hayır, kodlamadın. Bir yazılım şirketinin güvenlik sorunlarını giderdin mi? Hayır, gidermedin. Onu yaptın mı? Bunu yaptın mı?' şeklinde yanıt veriyorum. Onlara bu iş için emek sarf ettiğimi anlatmaya çalışıyorum. Biri sadece kız olduğu için onun özel olduğunu söyleyemezsiniz."
Pozitif ırkçılık ve kusursuzluk sorunları
Aya'nın başarılarını ne kadar takdir edersem edeyim, Alman basını ve platformlarında onu özel kılan şeyi merak etmekten kendimi alamıyordum. Bunu ona sorduğumda, "Kod yapabilen çok sayıda genç kadın var," dedi ama aralarındaki fark onun halka hitap eden konuşmalar yapmasıydı. Pek ikna olmamıştım. Ona Alman olup olmadığını sorduğumda hemen sözümü kesti: "Ne demek istiyorsun? Ben Alman'ım. Bir Alman vatandaşıyım. Alman olarak doğup doğmadığımı ya da bir Alman gibi görünüp görünmediğimi mi kastediyorsun?" Başarılı medya profilini herkesin tereddüt ve şüpheyle irdelemesine alışkın olduğu için kamusal söylemdeki şöhretinin arkasındaki gerçek gündemi anlamaya çalışırken sorduğum sorular ona "onlardan biri" olduğumu düşündürmüş olmalı.
Dijital alanlar ve ana akım basın hâlâ göçmenlere ve azınlıklara yönelik açıkça düşmanca bir portre sunsa da görünüşe göre Aya hegemonik göç söylemine meydan okuduğu için onlardan biri değil. Göçmenlerin yalnızca pasif nesneler ve dışsal durumların (savaşlar, afetler, ekonomik zorluklar) ya da ahlaktan yoksun "insan kaçakçıları" ya da "mülteci kaçakçıları" tarafından yönetilen mafya benzeri şebekelerin mağdurları olarak görülmesi, hegemonik göç söyleminin dört özelliğine yakından bağlı olan bir fikirdir. Göçmenlerin Aya gibi fail ve eylemeye muktedir özneler olabildikleri göz ardı ediliyor. Bununla birlikte, Aya'nın muhteşem görünüşüyle ve gelecekteki olağanüstü başarı şansıyla göçmen gençlerin nasıl olmaları ya da görünmeleri gerektiğine dair "kusursuz bir örnek" olduğu fikrine itiraz edilebilir. Aya nihayet Almanya'da neden dikkatlerin ona çevrildiğini anlama konusundaki ısrarımı anlamıştı. Memleketi Irak'taki medyanın kendisine gösterdiği ilgi hakkındaki sözlerine şunları ekledi: "Beni sahneye koymak 'Hey, bu kadın kadınların neden aptal olduklarını ya da Iraklıların hiçbir iş beceremediklerini ya da tembel olduklarını düşünmememiz gerektiğinin mükemmel bir örneği' demek anlamına geliyor. 'Ona bakın. O mükemmel ve herkes onun gibi olmalı.' Bu ayrımcılıktır, herkes benim gibi olmak zorunda değil. İnsanların katkıda bulunabilecekleri o kadar çok nitelik var ki."
Aslında, Aya'nın seküler, özgürleşmiş ve kendi hayatının kontrolünü ele almış "hayallerdeki Orta Doğulu göçmen imge" olarak gösterilmesi diğer göçmenleri başarısız kişiler gibi gösteriyor. Onlara göre, Aya sepetteki çürük elmaların arasında nadir bulunan sağlam bir elma. Fakat her şeye rağmen, Aya bunun için suçlanması gereken son kişi.
(ÖBG/AÖ)