* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA)
Eşine pek rastlanmayan, kendine özgü bir siyasal rejimle yönetilen Lübnan halkı, bölgesel ve küresel güçlerin müdahaleleriyle yaşadığı, uzun yıllar süren iç savaşlar boyunca istismar edilen din, inanç ve etnik aidiyet çoğulluğunu ne yazık ki hala barışçıl ve demokratik bir ortak yaşam zenginliğine dönüştürmeyi başaramadı.
Lübnan'ın parlamenter rejimi, gücün dinsel aidiyetler esasına göre paylaştırılmasına dayanıyor. Buna göre cumhurbaşkanının bir Maruni Hristiyan, başbakanın Sünni Müslüman, meclis başkanının Şii Müslüman, başbakan ve meclis başkan yardımcılarının Doğu Ortodoks kilisesinden bir Hristiyan olmaları gerekiyor.
Bu yöntemle, din ve mezhep çatışmalarının önünün alınacağı ve kabul edilmiş 18 dinsel grubun demografik büyüklüklerine göre devlet ve hükümette temsillerinin sağlanacağı varsayılıyor.
Yeni kuşakların isyanı
Lübnan'ın toplumsal sivil ve siyasi dinamikleri, yurttaşlık esasına dayalı bir devlet inşası yerine, gücün mezhep ve etnisitelerin büyüklüğü esasına göre dağıtıldığı bu kavgalı devlet yapısını ayakta tutmakla uğraşmayı sürdürse de yeni kuşaklar, kendilerine dayatılan statüyü kabul etmeyeceklerini sergiledikleri devrimci protesto eylemleriyle ortaya koyuyor.
Lübnan'ın tarihsel parçalı mirasına yaslanıp varlıklarını sürdürmekte beis görmeyen ve demokratik değişim peşinde koşan halk hareketinin önünü tıkamayı sürdüren muhafazakâr siyasal güçler, 17 Ekim 2019'da Hariri hükümetinin, sosyal medya ağlarını vergilendirme kararı sonrasında, sokak protestolarıyla karşı karşıya kalmıştı. Ülkenin içine düştüğü ağır ekonomik bunalım, yüksek enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluklar karşısında ''Halk yönetimin yıkılmasını istiyor'' sloganı, kısa sürede Lübnan'ın dört bir yanında yankılanarak ayaklanmaya dönüşmüştü.
Hükümetin yeni vergilendirme kararını geri çekmesi, halk kitlelerinin sokaklardan çekilmesini sağlamamış, sistem değişikliği talebiyle sürüp giden protestolar Hariri hükümetinin istifası ve Hassan Diyap başkanlığında yeni bir hükümetin kurulmasına kadar varmıştı.
COVID-19 salgını, devrimci değişim talebiyle sokaklara taşan halk muhalefetinin geçici olarak geri çekilmesini zorunlu kılmış olsa da toplumda maya tutan direniş ve dayanışma ruhu geride yeni hamleler için elverişli bir zemin bırakmıştı.
Lübnan halkı ve değişim güçleri, Lübnan'da ilk kez, din, etnisite ve inanç ayrımlarını aşarak birlikte, omuz omuza ''Küllün yani küllün'' sloganıyla, iktidardaki bütün güçleri kapsayan, böylece yürürlükteki düzenin değişimini de temel hedef haline getiren tarihsel önemde bir gelişmenin önünü açtı.
Bağımsızlar statükonun sınırlarını zorluyor
17 Mayıs 2022 parlamento seçimlerine, geleneksel partilerden bağımsız, kendi alternatif programlarıyla katılan değişim hareketinin temsilcisi gençler, 12 adayı parlamentoya sokmayı başardı.
Bu girişimin, statükocu partiler ve iktidar tarafından olağan karşılandığı söylenemez. Zira bağımsız vekiller ilk defa kendi din, inanç ve etnisite sınırlarını aşarak seçilmişlerdi. Bu, Lübnan toplumu ve sistemi açısından yeni kuşakların talep ve tahayyüllerinin eski sisteme sığmayan değişim alternatifinin dışa vurumu olarak okunabilir.
Seçimlerdeki bu kazanım, halk muhalefetini tatmin eden, yürütmeyi ve geleneksel yasama işleyişini Lübnan halkı yararına bozarak, alternatif sunacak ölçekte bir güce sahip olmasa da tutucu ''böyle gelmiş, böyle gider'' algısını ve kuralları kırarak kitlelere güven aşıladı.
Bu arada Lübnan halkı ve devrimci, yurtsever güçlerinin son kalkışmasına ön gelen, özellikle işgalci dış güçlere karşı uzun yıllar sürdürdükleri direniş mücadelesinin tecrübeleri ve kazanımları da unutulmamalı.
Uzayan cumhurbaşkanı seçimi
Lübnan'da ciddi tartışama ve toplumsal çalkantılara rağmen, yeni bir anayasa yapılamamış olması ve cumhurbaşkanının teamülen Maruni (Hristiyan), başbakanın Sünni ve meclis başkanının Şii olması gerekliliği dolayısıyla, Meclis Başkanı Nebi Berri'nin yedinci kez uzlaşıyla seçilmesine karşılık, yeni hükümetin kurulması ve 31 Ekim'de süresi dolan Avn'ın yerine seçilecek yeni cumhurbaşkanı açısından gidişat kolay gözükmüyor.
Cumhurbaşkanı, Parlamentoda 1. Turda, 2/3 çoğunluk, yani, 86 ve üstü oyla seçilebiliyor. İkinci tura kaldığında salt çoğunluk olan 65 ve üstü oyla seçilebiliyor. İşlerlikteki resmi prosedür bu olmakla birlikte, perde arkasında uluslararası ve bölgesel güçlerin uzlaşısı da gerekiyor.
Anlaşılabildiği kadarıyla Lübnanlı siyasi güçler de dahli olan bölgesel ve küresel güçler de Lübnan'daki dengeleri tutturacak bir isim üzerinde hala anlaşabilmiş değil. Lübnan üzerinde doğrudan etkisi olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Fransa'nın yanı sıra, Suudi Arabistan ve İran gibi bölge devletlerinin oluru olmaksızın ve bu dış güçlerin bir nevi uydusu olarak hareket eden Lübnanlı güçlerin, parlamento gruplarının çoğunluk sağlayamaması, artı bağımsızların varlığı nedeniyle, taviz ve uzlaşma müzakereleri her seçim döneminde uzayıp gider.
Geçmişte yaşanan bu tecrübelere ek olarak, bugünün hızlı değişim ve çatışma koşullarında ve özellikle Maruni-Hristiyan cephedeki bölünmenin de ötesinde, Hizbullah'la ittifak sorunu ABD yaptırımlarına takıldığı için tek bir isimde anlaşmak daha da zorlaşıyor.
Lübnan'da uzlaşma yalnızca içsel bir süreç değil
Lübnan'da tarafların ittifakı demek, uluslararası emperyalist güçlerin ve bölgedeki mutemetlerinin uzlaşması anlamına geliyor. Ancak bunun Lübnan'a özgü bir durum olmadığını rahatlıkla söylemek mümkün.
Irak'ta seçimlerin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmesine rağmen gerek cumhurbaşkanı seçilmesi gerekse hükümetin kurulması yeni gerçekleşebildi. Nedenler de aynı: İç anlaşmazlıklar kadar, dış güçlerin rızasını almakla ilgili. Sudan ve Libya'da durumlar farklılık gösterse de sonuçlar benzer. Bölgedeki ulus devletlerin, anti demokratik, işbirlikçi karakterleri ve tekçi otoriter yapısının bu sonucu doğurduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye dahil, bölgede ulus devlet yönetimlerinin bütününde yaşanan krizlerin benzerliği tesadüf olmasa gerek. Bu, aynı zamanda kapitalist-emperyalist sisteme bağlılık ve işbirlikçiliğinin kaçınılmaz bir tezahürüdür de...
Ekonomik ve sosyal bunalım
Lübnan'a yeniden dönecek olursak; devlet kurumları işleyişini adeta yitirmiş, vatandaşına sunmakla mükellef olduğu zorunlu yakıt, ilaç, enerji, sağlık, eğitim gibi kamusal hizmetlere erişilemezken, ülke yüzde 240 ile dünya enflasyon sıralamasında ikinci. 1 dolar, 40 bin Lübnan Lirası (LL) sınırlarını zorluyor, bankalar mudilerin hesaplarına el koyuyor, hesap sahipleri bankaları işgale ve kundaklamaya girişiyor.
Bu sıkıntıların yanı sıra devlet yapılanmasına paralel olarak, etnik ve mezhepsel temellere dayalı siyasi partilerin milis güçlerinin yerleşim bölgelerinde oluşturdukları devletçiklerin varlığı da Lübnan toplumunu içinden çıkılması zor, çok yönlü bunalımlara sokuyor.
Dışardan bakıldığında Lübnan'ın, Batı, İsrail ve körfez ülkeleri yanlılarıyla, İran ve Suriye yanlıları arasında iki cepheye bölünmüşlüğü bir gerçeklik.
Lübnan, bir dönem Ortadoğu'nun Paris'i olarak anılan Beyrut'un boğuştuğu trajik sorunlardan, yalnızca cumhurbaşkanını ve hükümetini değil, daha önemlisi çoğulcu, demokratik sosyal cumhuriyetini kurduğunda kurtulabilecektir. (BK/SD)