Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, İstanbul 2020 Olimpiyatları için “Londra Modeli”ni uygulamak istediklerini belirtirken neyi kastediyordu? Türkiye’de yerel yönetimler, örnek olarak Londra şehrini alırken, hangi koşulları göz önünde bulunduruyorlar? Ulaşım altyapısı, konut, kentsel tasarım projelerinde kıblemiz hangi yöne doğrultulmuş durumda?
Üç gündür Gezi Parkı’nda yaşanılan süreç, bazı gazetecilerin “Gezi Parkı neden bir Hyde Park ya da Central Park olamıyor?” sorularını da beraberinde getirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, 29 Mayıs günü, İstanbul’un Osmanlı hakimiyetine girmesinin yıldönümünde, ismini Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak belirledikleri ve Boğaziçi’nin üzerine inşa edilecek 3. asma köprünün temellerini atarken, Gezi Parkı hakkındaki kararlı açıklamalarını yeniledi.
İstanbul’un “Avrupa Yakası”nın kuzeyinde inşa edilmesi planlanan “3. Havalimanı” ise, Çarşamba günü temeli atılan “3. Köprü” ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi, 2009 yılında, uzun bir itiraz dönemini takiben yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nda yer almayan, ve Plan’ın yürürlüğe girmesinden sonra, merkezi hükümet tarafından açıklanan projelerden yalnızca biri.
University College London’da, 1 Mayıs 2013 günü bir sunum yapan Prof. Mike Raco, “Londra Modeli”ni şu şekilde özetliyor: "Bu, proje teslimatını merkezine alan bir yönetişim şeklidir. Girdilerden ziyade çıktıların değerlendirildiği, sonuca yönelik planlamaların ön planda tutulduğu ve başarının teslimat ve ertesinde bıraktığı mirasa dayalı olduğu bir düzendir. Bu düzende, mega-projeler ön plandadır. 2008’de Şangay Olimpiyatları buna benzer bir şekilde yürürlüğe konulmuş, 2020 adayı İstanbul da aynı politikayı benimsemeye çalışmaktadır."
Prof. Raco’nun betimlediği, Bakan Kılıç’ın örnek gösterdiği ve Taksim Meydanı/Gezi Parkı, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Köprü, veya 3. Havalimanı projelerinde gözlemlediğimiz süreç, modelin bu tanımıyla uyum içerisinde görünüyor. Fakat, örnek gösterilen Londra ve Birleşik Krallık coğrafyasında farklı olaylar da vuku bulmaktadır.
İstanbul Bölgesel 3. Havalimanı projesi her ne kadar bir süredir kamuoyunun gündeminde olsa da, yer seçimi ve kapasite ile ilgili açıklama, 12 Ağustos 2012 tarihinde yapılmıştı. Daha önce birbirleriyle pek fazla ilişkilendirilmeseler de, 3. Köprü ve yakında ihalesine çıkılacak olan Kanal İstanbul projeleri, Başbakan’ın 2011 yılında açıkladığı “İstanbul’a yeni şehirler” projesinin uzantıları olduğu gibi, köprü üzerinden geçecek tren hattının devamı ve olası bir Marmaray bağlantısı bu projelerin bütünün diğer bilinmezleri. İşin konut sektörü ile ilgili kısmına girmeyelim bile.
Pekala, İstanbul’un uzun vadede geleceğini bu kadar yakından etkileyecek olan projelerden biri olan köprü ile ilgili plan çalışmaları, kamudan gizli bir biçimde, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından, güzergahın belirlenmesi de ilgili bakanlıklar ve belediye başkanları tarafından yürütülürken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 yılında kabul ettiği İl Çevre Düzeni Planı’nda projeye yer verilmemiş olması düşündürücü değil mi? Aynı zamanda, 29 Mayıs gibi bir sembolik bir tarihte, temel atma töreninde, Gezi Parkı ile ilgili böylesine açıklamalar yapan Başbakan’dan, park üzerinde nasıl bir hamle beklenmelidir?
Bu ve benzeri mega-proje yürütme ekseninde örnek olarak gösterilen Londra’da, dünyanın 3. Büyük havalimanı Heathrow üzerindeki tartışmalar yıllardır sürüyor. Havalimanında ön görülen üçüncü bir pist ve altıncı terminal için lobi faaliyetleri süredururken, Birleşik Krallık Parlamento’su 6 uzmandan oluşan bir özel Havayolları Komisyonu kurdu.
Komisyon’un görevi 2013 yılının sonuna kadar bir ara rapor ve 2015 yılının yazından yayımlanmak üzere bir tam rapor ile “İngiltere’nin güneydoğusunda (Londra’yı çevreleyen bölge) yeni bir havalimanına ihtiyaç var mı, var ise bu nereye inşa edilmeli?” sorusuna yanıt aramak. Üyeleri akademisyen, iş kadınları, yatırımcı ve bürokratlardan oluşan Komisyon’un çalışma raporları periyodik olarak kamuya açık bir biçimde, web sitesinde yayımlanmaya devam ediyor. Bu sırada, Heathrow Havalimanı ve başkent Londra’nın, diğer şehirlerle olan bağlantılarını güçlendirme amacıyla ve 17 milyar Sterlinlik maliyeti ile 3. Havalimanı, 3. Köprü ve Marmaray bütçelerini katlayan, Crossrail projesinin devam ettiğini de belirtmekte fayda var. Dolayısıyla, merkezi hükümetin bir mega ulaşım projesini gerçekleştirirken, diğer biri için aceleci davranmadığını kayıtlara düşürmeliyiz. Halihazırda Marmaray projesinde arkeolojik buluntularla ilgili tartışmaları, Başbakan’ın Gezi Parkı’nın tarihi ile ilgili yaptığı açıklamalar ışığında zihnimizde taze tutmaya devam ederken, muadili olan Crossrail projesinde tarihi buluntularla ilgili ne gibi çalışmalar yapıldığını takipt etmekte de yarar var.
Buradan direkt olarak çıkarılabilecek, elle tutulabilir sonuçlar edinemiyor olabiliriz. Gözlemleyebildiğimiz ve kendini tekrar etmekte olan yegane olgu, merkezi hükümetin İstanbul’da birbiriyle bağlantılı, fakat kamu algısında böylesine yer etmemiş mega projeleri birer birer önümüze sermeye başladığı.
Bu hususta, siyaset yapımında bir müzakere ortamından söz etmek neredeyse imkansız. Şu günlerde Gezi Parkı’nda yaşananlar ise böylesi bir müzakere ortamını yaratmak için verilen bir mücadele. Böyle anlarda, Bakan Kılıç’ın söylediklerini anımsamakta, ve anımsatmakta yarar var: “Londra Modeli”ni takip edecek miyiz? Belki o zaman Gezi Parkı’ndan bir Hyde Park olmasa da, İstanbul’un ihityaçlarına yanıt verebilecek bir yeşil alan yaratabiliriz." (ÖÇ/HK)
* Fotoğraf: Beyza Kural / bianet