Nehirler, deniz ve okyanuslar gezegenimizin lojistik sektöründeki yadsınamaz rolünü insan eliyle gün geçtikçe büyütüyor. Bu da beraberinde hem çevreyi kirletenlerin, hem de yasa dışı taşımacılık yapanların dünyayı çirkin emellerine rahatlıkla alet etmelerini beraberinde getiriyor.
Ulaşılması zaten her zaman kolay olmayan limanlar benzer sebeplerden dolayı coğrafyanın gözden ırak noktalarında, devasa boyutlarda inşa edilmeye devam ediyor; bu da resmen açıklanmasa bile büyük risklerle iç içe yaşamamıza sebep oluyor.
2015 yılında 104'ü itfaiyeci olmak üzere 173 kişinin ölmesine yol açan Çin'in Tianjin Limanı'ndaki infilakın açıklanan suçlusu patlayıcı bileşik nitroselülozdü.
2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen patlamada bilindiği kadarıyla 218 kişi ölmüş, 7 bin 500'den fazla kişi yaralanmıştı. İnsanlık tarihinde nükleer olmayan en büyük patlama olarak bilinen mevzubahis infilakın müsebbibi yine patlayıcı bir bileşik olan amonyum nitrattı.
Beyrut limanında römorkör kullanmışlığı olan sanatçı Diana Al-Halabi meseleyi tekrar masaya yatırıp limanlara olan aşkı aracılığıyla, bir de kendi açısından sorguluyor. Geçenlerde Rotterdam Film Festivali programında yer almış Felaket zapt edilemez (The disaster cannot be contained) adlı belgesel Lübnan'da 2022'de düzenlenmiş Beirut Shorts'un ulusal yarışmasında En İyi Kısa Film payesine layık görüldü.
Hollanda-Lübnan ortak yapımı 26 dakikalık film, seyirciyi kısa zamanda tesir altına alıp yaratıcısının dünyasına dahil ediyor.
Patlamaya sebep olan geminin hangi dinamikler sonucunda, yerleşim bölgesiyle iç içe pozisyondaki limanda yıllar boyunca bekletildiğini hepimiz merak etmeye devam ederken, yönetmen Al-Halabi konuyu belgesel estetiğini gözeterek, şiirsel ve biraz da duygusal yolla irdelemeyi tercih ediyor.
Felaket önlenebilirdi!
Patlama meydana geldiğinde çok yönlü sanatçı Diana Al-Halabi haberi Rotterdam'da alıyor.
Daha önce Beyrut limanında römorkör kullanmış olduğu için, orada hâlâ çalışmakta olan arkadaşlarına telefonla ulaşma çabaları birçoğumuzun aşina olduğu zorlu bir süreç.
Minimalist bir yaklaşımla yönetmen Al-Halabi olayı birebir yaşamışlar arasında römork kaptanı Faisal ile oğlu Ahmad'ın anlattıklarıyla yetiniyor. Baba-oğul uzun süre boyunca infilakın nasıl etkisi altında kaldıklarını, korkularını, kâbuslarını açık yüreklilikle aktarıyorlar. O trajik anlarda yaşananları hatırlamak istemediklerini, ölen arkadaşlarının akıllarına geldiğini belirtiyorlar.
Yönetmen Al-Halabi'nin 2017 yılında gerçekleştirdiği liman çekimlerinde, sonradan hem limanı, hem Beyrut'u, hem de tüm Lübnan'ı altüst edecek olan geminin mendireğe bağlı halini görüyoruz. Yönetmen sözkonusu geminin, taşıdığı tehlikeli maddeler yüzünden etrafında hususi tedbirler alındığını da hatırlıyor.
Bu tedbirlerin yetersizliği mi, zamanla işe yaramaz hale gelmeleri mi, birilerinin ihmali, işgüzarlığı, yoksa kötü niyeti mi bilinmez, fakat geliyorum diye bağıran felaket günün birinde Beyrut'un kapısını çalmış oluyor!
Şefkat ve şifa için su ve sinema...
Liman fetişizmini paylaştığım Al-Halabi, ruhunu limanlara çekenin ne olduğunu tam olarak keşfetmiş değil. Bunun mantıksal veya entelektüel açıklamaları olduğuna inanmıyor. Fakat kendini bildi bileli gemilere yakın olabilmek için limanlarla flört ettiği kesin.
Zaten filmdeki birçok sekans kendisinin bir süredir yaşadığı Rotterdam'ın limanında iş bulmaya çalıştığı anlarla alakalı. Denize, gemilere, limanlara ne kadar tutkulu olduğunu, Avrupa'nın en büyük limanındaki kurum ve işletmelere yaptığı iş başvurularında naifçe ifade etse de Batı dünyasında bunun geçer akçe olmadığını da zamanla idrak ediyor.
Aslında Beyrut limanında yaşadıklarının bir şekilde sürmesinin peşinde, fakat sonunda hem sanatçı hem denizci olunamayacağına ikna oluyor.
Beyrut limanı gibi erkek egemen bir dünyada kendini kabul ettirmiş ve sevdirmiş olması, denizcilerin jargonuna kulak kabartıp kendisininkinden apayrı bir dünyaya yelken açmış olması Diana Al-Halabi için çok mühim.
Zaten filmin kendisi için, patlamada hayatını kaybetmiş insanlara bir saygı duruşu, romantik olduğu kadar nostaljik bir jest, acıya ve travmaya dokunarak üstesinden gelmenin bir aracı diyebilir miyiz?
Denizin şifalı varlığının sarmalamaya devam ettiği yas döneminden geçerken, kimlik ve mana arayışında yeni bir merhale mi yoksa? (RL/SD)