Ey tarih, insanlık nerende kaybetti, yaratıcı gücü olan tanrıçayı?
Gün geçmiyor ki; aşağılanmasın, lanetlenmesin ve katledilmesin. Neredesin kayıp tanrıça, dinlerin anası İbrani yaratılış mitinde mi? Eski Yunan’da mı? İbrani miti der ki; önce Adem yaratılırdı sonra çöp ve tortudan eşi Lilith.
İdefiks anlayışa sahip egemen erkeğin yarattığı mitte, kadının çöp ve tortudan yaratılması şaşırtıcı değildir. Lilith devrimci bir kadındır. Severken de, Adem’le sevişirken de asla boyun eğmemiştir. Lilith, kadınlar için devrimci bir sembolken, biat anlayışını özümsemiş kadınlar ve tahakkümcü erkekler tarafından, “kötü cin,” “erkeği baştan çıkaran, yuva yıkan” ve “kuraklık sebebi, açlık sebebi ”denilerek yaftalanmıştır. Asırlar boyu anneler, karşılaştığı felaketlere çözüm olarak evin duvarına daire çizip, “Lilith dışarı” yazısını yazmışlardır.
Kadın, tarihin her faslında darbe almıştır.
Demokrasinin beşiği eski Yunan ne kadar ilerici düşünür yaratsa da “Kadın tamamlanmamış erkektir” diyen ünlü düşünürlerinden beslenmiyorlar mı?
Konu kadın olunca, en ilerici diye bilinenler de şimdiki, Ortadoğu bağnazlığından da daha bağnaz olmuşlardır. Öyle ya! Bunların miti de çok masum değil. “Tanrının ölümlülere armağanı” anlamına gelen Pandora’nın Kutusu’nu, ölümlülere gönderen Zeus, kadını yaratmakla insanları cezalandırır.
Yani “Pandora’nın Kutusu” mitinde de tıpkı yaratılış miti gibi kadın kötülükler kaynağı olarak yaftalanmıştır. İnsanlığın belki de ilk günahıydı Prometheus’dan ateşi çalmak. İlk kefareti ödeyen yine kadın oldu, Prometheus’un erkek olmasına rağmen.
Darbeler kayıp tanrıçaya ise, tarih dolu dolu sunulur.
Eski Yunan’ı demokrasinin beşiği olarak kabul edip, sık sık toplumu örneklerle boğanlar, demokrasinin tümüyle kadınların ve kölelerin dışlanması üzerine kurulmasını nereye koyacaklar? Ya da bir adım cesaretle sorayım, İbrani yaratılış mitinin beslediği, referans ettiği ve hala tartışılan dogma inançlara inanırken; şiddetle savunmasını yaparken, kadının eşitliğinin öldükten sonra olduğunu itiraf edelim. Çünkü ölünce dogmalar da ölür.
Şüphesiz ki, ataerkil ideolojinin doğa-kültür- tarih ayrımına dayanarak, kadınları biyolojik durumdan dolayı “güçsüz olduğu” argümanı yaratıp, kadını yatak ile mutfak arasına sıkıştırır. Mevcut argüman muazzam pratiğiyle devredeyken, İran’da vahşice katledilen Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesini protesto etmek elbette yeterli değildir. Zaten kolay iş de değildir.
Mesih’ten Elon Musk’a kadar imkansız sorulara tarihi cevaplar bulunmuştur. Ve var ki, Mesih çağında “düşüklüğü” devam eden kadın, 2022 yıldır hala ayağa kalkmadı. Dişisine kötülük yapan tek hayvan insandır. Vuruldu, sövüldü, tahakküm altına alındı ve iradesi çalındı. Utanmadan adına aşk diyenler de çok oldu.
Şimdi İran sokaklarında “Diktatöre ölüm” sloganları yankılanıyor. Bütün diktatörleri yan yana getirin. Amazon kadını savaşçılarına teslim edin, yine de bir şey değişmez. Çünkü kadına en ağır darbeyi indiren kapitalist modernite insanlığı öyle bir hale getirdi ki; zihinleri teslim aldı, doğaya yabancılaştırdı kültürden ve gerçek anlamda medeniyetten ırak düşürdü, kadını metalaştırdı.
Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesinin en sonuç alıcı protestosu, içimizdeki erkeği öldürme, yani iktidarcılığı, benmerkeziyetçiliği, büyüklüğü, kibri yok etmek ile olabilir.
Birey doğurur toplum sürdürür. Şer de olsa güzellik de olsa… (UY/AS)