*Fotoğraf: Kaos GL
LGBTİ+ hareketinin genç bir hareket olduğu varsayımımız var ancak bu varsayımı biraz parçalamamız gerekiyor. Gerçekten de genç bir hareket mi? Eğer öyleyse bu neden ve nasıl oldu?
LGBTİ+ hareketinin 90’lı yıllarda gençler tarafından kurulduğu da bir varsayım. Ancak sözlü tarih çalışmamız Patikalar’da da, Kaos GL dergisinin eski sayılarında da gördüğümüz şu ki: Şimdi olduğu gibi o dönemde hareketin içerisinde, çevresinde, toplantılarda sadece gençler yok. Ancak o dönemden şu an hâlâ harekette olan kişiler o dönemin gençleri olduğu için biz böyle sanıyoruz. Oysaki o dönemde hareketle ilişkilenen yaşlı LGBTİ+’lar da elbette vardı ancak hareketle ilişkilerinin kopması bize hareketin yaşçılığı hakkında çok şey anlatıyor. Haliyle, bugünün sorunları aslında hareketin geçmişinin de sorunlarıydı ama bugüne kadar bu kadar kapsamlı şekilde ele alınmadı.
Yaşlılık genel olarak bakım ve sosyal hizmet perspektifinden kısıtlı bir şekilde ele alınıyor ancak cinselliğe, cinsel yaşama, kendini ifade etme ve gerçekleştirme bağlamında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine ilişkin yaklaşımlar ne ayrıca ne de bakım hizmetleri bağlamında ele alınmıyor.
“Yaşlanmak da; yaş almak da güzeldir” diyerek 2019’da yola çıkan Kırkından Sonra İnisiyatifi ve devamında 17 Mayıs Derneği’nin yaşlı LGBTİ+’lara ilişkin çalışmaları, raporları, kitapları ve en önemlisi yaşlı LGBTİ+’ların örgütlenmesi; LGBTİ+ hareketinin gündemine yaşlılık meselesini çok daha ciddi bir şekilde sokmayı başardı. Ancak 2019’da inisiyatifin yola çıkarken ortaya koyduğu sorunlar hâlâ çözülmeyi bekliyor:
“Bir dizi sorumuz ve sorunumuz var. Ama bir yandan da biliyoruz ki her yaşın ayrı güzelliği var, en güzel yaşımızdayız. Lubunya kültürde birçok adımız var: Nafta, geç nafta, balamoz, püri balamoz… Bir yandan da “Amcalar yazmasın”, “Teyzeler uzak dursun”, “Açmayın dedeler” kültürü de yaşımızdan utanmamızı öğütlüyor. Ama nasıl ki seneler önce cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğimizden utanmamayı keşfettiysek yaşımızdan da yaşlılığımızdan da utanmıyoruz.”
Yaşlılığa yaklaşımda temel sorunlardan biri, yaşlılığın sadece bir kuşak meselesi gibi ele alınması ve iletişim problemi olarak görülmesi. Bir diğer sorun ise yine yaşlılığı sosyal hizmet sorununa ve aslında bakım hizmetleri ve “muhtaçlığa” indirgemek. Yaşlılığı muhtaçlıkla eşgüdümlü görünce yaşlılıkla ilgili bütün korkularımızı, kaygılarımızı yeniden üretiyoruz. Bu korku ve kaygılar elbette ki gerçek. Ve elbette çözüm üretmek gerekiyor ancak bir yandan da yaşlı LGBTİ+’ların ifade ve itibar haklarını ayrımcılıktan koruyan hamlelerle beraber düşünmekte fayda var. Yaşlılık özneliğin elinden alınmasını da beraberinde getiriyor, o öznelliği geri kazanmakla başlamadığımız sürece yaşlılık “uzaktaki bir köy” olarak zihnimizde kalmaya devam edecek. Ve yaşlanmak, zorunlu bir göçü beraberinde getirecek. Yaşlanan LGBTİ+’lar, hareketten uzaklaşıp “o uzak köyün” parçası olacaklar… Oysaki mesele tam da “o uzak köyle” olan mesafeyi kapatabilmek!
Son olarak; yaşlılığın salt bedene ve bedenin dönüşümüne ilişkin bir konu olmadığını yinelemek lazım. Yaşlılık; ziyadesiyle toplumsal, ayrımcılıkla sarmalanmış, birtakım düzenekler yoluyla terbiye edilmiş bir süreçtir. Yaşlılık ve yaşlanma ‘bakıma muhtaç olmaya’ sıkıştırılarak aslında cinsellik de gençliğe atfedilen bir mesele dönüşüyor. Diğer yandan yaşlılık, kendiniz ve hayatınızın üzerindeki söz hakkınızın elinizden alınması anlamına da geliyor. Bizim bu alandaki çalışmalarımızın gayelerinden belki de en önemlisi söz hakkına sahip çıkma çabası olmalı bana kalırsa. Yaşlanmanın kimseyi kendi hayatı üzerinde daha az söz hakkının olduğu bir konuma sürüklememesi için mücadele etme çabası…
16 Mayıs Yaşlı LGBTİ+’lar Günü kutlu olsun! (YT/RT)
Bu yazı Kaos GL'nin sitesinden alınmıştır.